Bu Blogda Ara

23 Aralık 2007 Pazar

hayattan hikayeler

(Gerçek bir hikâye) Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir servisti çalıştığım servis, çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü olan servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hal almıştı aksam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste cay içmeye gitme telasındaydım Çünkü o günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saç bas karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim karsıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu içlerinde çocuklarında bulunduğunu damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servisine yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin icapçı beyin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum. Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu: - Ne yapalım? Bırakalım olsun mu bu insanlar? Gelmek zorundasınız! - Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem. - Siz Hipokrat yemini etmediniz mi Konuşma böyle sürüp giderken gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim Her yer kan revan içinde ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı bu kalabalıkta sağlıklı bir is nasıl yapılırdı bilmiyordum ama her kez elinden geleni birilerine bakma gayretini gösteriyordu. Acil serviste yatak kalmamış sedyelere insanlar yatırılıp ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor yetersiz kalan personel yerine hastaları yukarı sevk edilen servise aileleri çıkartıyordu. Onca kazazede içinde başında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yas arası bir genç vardı gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu. Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun basına giderek ilgilenmeye çalıştım şuuru yerindeydi konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu. Hayatinin son anlarını yasadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum onu orada yalnız bırakamıyordum. Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı. Genç iyice kotu olmuştu ellerimi sımsıkı tutuyordu bırakma dercesine gözlerinden yaslar süzüldükçe kendimi bende tutamaz hale gelmiştim eğildim yanaklarından öptüm. Bırakmayacağım seni sakin ol, üzülme sakin diyordum hiç tanımadığım daha önce hiç görmediğim bu insana anlatılmaz bir yakınlık hissediyor sanki onun acısının aynisini çekiyordum. Çok acı çekiyordu hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından .Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum o artık aramızda değildi bu dünyayı terk etmişti ve ben gelmeyen doktoru suçluyor içimden lanetler yağdırıyordum. Derken beyin cerrahi hekimi gelmişti. Hastanın daha doğrusu henüz ölmüş gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi. çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum yemekli bir davetten gelmişti acaba çok mu sarhoştu ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile. Ölen o gencecik insanin babasıydı bu doktor ve kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı ne yazık ki. Kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti Seni yeniden andım KEREM ruhun şad olsun hayattaki bir saatlik dost bana yıllardır yaşattığın tecrübeyle dost kalan dost . 1986 MUTLAKA 2,3 Ayda bir bu yazıyı okurum ben. Size de tavsiye ediyorum.

gizli yüz,hayattan hikayeler.

Yıllar önce çalışkan bir adam,ailesini avantajlı bir iş imkanı sağlamak için Newyork'tan Avusturalya'ya götürdü.Adamın ailesinden biri, sirke trapez artisti olarak katılmak veya aktör olma tutkusu olan genç ve yakışıklı oğluydu.Bu genç adam zamanını bir sirk işi yada herhangi bir sahne işi gelene kadar kasabanın sınırındaki batı bölümünde yerel bir tersanede çalışarak geçirdi. Bir akşam, işten eve gelirken ,onu soymak isteyen beş haydut tarafından saldırıya uğradı.Genç adam, parasından vazgeçmek yerine onlara karşı koydu.Bununla birlikte onu kolayca alt ettiler ve onu feci şekilde dövmeyi sürdürdüler.Botlarıyla yüzünü parçaladılar ve tekmelediler,vücuduna sopalarla acımasızca vurdular ve onu ölüme terk ettiler.Aslında polisler,onu yolda uzanmış bir şekilde bulduklarında, onun öldüğünü sanmışlardı. Morg yolunda, polislerden biri, adamın zorlukla nefes aldığını duydu ve onu hemen hastanedeki acil bölümüne götürdüler.Acil bölümünde yatarken,bir hemşire korku içinde bu genç adamın uzun süre bir yüze sahip olamayacağını fark etti.Göz yuvaları parçalanmış,kafatası,bacakları ve kolları kırılmış, burnu askıda kalmış, bütün dişleri kırılmış ve çenesi hemen hemen kafatasından ayrılmıştı. Yaşama imkanı az olmasına rağmen,bire yıla yakın zamanını hastahanede geçirmişti.Sonunda hastahaneden ayrıldığında, vücudu iyileşmişti fakat yüzü bakılamayacak kadar biçimsiz ve iğrençti.Artık herkesin imrenerek baktığı yakışıklı genç değildi. Genç adam,yeniden iş aramaya başladığında,herkes tarafından geri çevrildi.Bir iş veren,ona,sirkte "Yüzü Olmayan Adam"adında tuhaf bir şov önerdi ve bir süre bu işi yaptı.Bu olanlar boyunca o, hala herkes tarafından reddediliyor,işyerinde hiç kimse onunla görünmek istemiyordu.Genç adam intiharı düşünmüştü.Bütün bunlar beş yılda gelişmişti. Bir gün, kiliseye uğradı ve bir teselli aradı.Kiliseye girerken onu, kilisenin sırasına diz çökmüş,hıçkıra hıçkıra ağlarken gören bir rahiple karşılaştı.Rahip ona acıdı ve onu uzun uzadıya konuştukları odasına götürdü.Rahip büyük ölçüde etkilenmişti,onun yaşamını ve gururunu tekrar kazanabilmesi için elinden gelen herşeyi yapabileceğinin mümkün olduğunu söyledi.Ama genç adam,iyi bir katolik olabileceğine söz verecek ve olacaktı. Genç adam hergün ibadet için kiliseye gidiyor ve ibadet ediyordu ve Allah'a onun hayatını bağışladığı için dua ettikten sonra,beyin huzurunu sağlamasını istiyor ve onun gözünde,iyi bir insan olması için şükran duasını ediyordu. Rahip, kişisel ilişkileri sayesinde, Avusturalya'daki en iyi plastik cerrahla görüştü.Genç adam hiçbir ücret ödemeyecekti.Çünkü; doktor, rahibin en yakın arkadaşıydı.Doktor genç adamdan çok etkilenmişti.Onun hayata bakış açısı,tüm kötü tecrübelerine karşı mizah ve sevgi doluydu. Cerrah harika bir şey başardı.En iyi diş ameliyatlarını onun için yaptı.Genç adam,Tanrı'ya söz verdiği her şeyi yerine getirdi..Tanrı da onu harika ve çok güzel bir eş,yedi çocuk ve ileride kariyer için düşündüğü iş hayatındaki başarı ile ödüllendirdi.Eğer Allah'a şükretmezsen ve sana değer veren insanları sevmezsen,toplumda kabullenilemezsin. Bu genç adam................... Mel Gibson 'dı .... Onun hayatı "Yüzsüz Adam" filminin prodüksiyonuna ilham oldu. O hepimizi kendine imrendirdi.Cesareti olan her insana örnek oldu.. .

fıkra gibi..oanlar

Barbaros bulvarında olmuş bir olay... Arkadaşlarla öyle Barbaros bulvarında yürüyorduk. Bir anda yanımızdan son sürat bir minibüs geçti. Biz 'Freni patladı' filan demeye kalmadan, minibüs kafadan elektrik direğine bindirdi. Hemen koştuk, yardım edelim diye. Minibüse ulaştığımızda manzara şuydu: Yolcuların kiminin kası açılmıs, kiminin dudağı patlamış... Dağılmış vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflık var. Çünkü o hallerine rağmen, gözlerinden yaşlar gelecek şekilde gülüyorlar. Biz ne yapacağımızı şaşırdık. 'Ne oldu?' diye sorduk. Bir iki tanesi, güçlükle 'Şoför, şoför...' diyebiliyor ama yine gülmeye başlıyorlar. Bu şaşırtıcı manzaranın aslını öğrenebilmek için 2
-3 dakika geçmesi gerekti. Meğer şoför, tükürürken minibüsten düşmüş. Hani, bizim şoförlere özgü, giderken kapıyı açıp dışarı tükürme hareketi vardır ya. Baba, dengeyi tutturamamış, tükürükle beraber, gümbürt aşagı düşmüş. Minibüs de kontrolden çıkıp direğe bindirmiş.

fıkra gibi,o anlar

Tüketici hakları konusunda "Müşteri her zaman haklı mı?" sorusunu irdelerken çeşitli ülkelerdeki mahkemelik olayları araştırmışlar ve buldukları belgelerden birisi. Olay gerçek... WorldPerfec (Bilmeyenler için yazıyorum, bilgisayar, elektrikli daktilo gibi aletler için program yapımcısı)... Bu Şirketin müşteriye yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşmasını okuyacaksınız. Bu konuşma sonrası WorldPerfect görevlisi işinden kovuluyor. Kovulan görevli WorldPerfect'i kendisini "Gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor. İşte bu konuşmanın deşifresi.
-WorldPerfect yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim.
-WorldPerfect`te bir sorun oldu.
-Nasıl bir sorun?
-Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti.
-Gitti mi?
-Yokoldu!
-Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
-Hiç bir şey.
-Hiç bir şey mi?
-Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
-Hala WorldPerfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı?
-Bunu nereden bileyim.
-Ekranda bir "C" harfi görüyormusunuz?
-Bir "hece" mi..
-Boşverin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
-Söyledim ya hiç bir sey yazmıyor.
-Monitör üstünde yanan bir lamba var mi?
-Monitor ne?
-Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığınızı gösteren küçük bir lamba var mı?
-Bilmiyorum.
-Monitorün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
-Evet.
-Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlımı bana söyleyin.
-Bağlı.
-Harika. Monitorün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
-Görmedim.
-Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.
-Evet buldum.
-Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı diye bakın.
-Kabloya ulaşamıyorum.
-Ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?
-Olmuyor.
-Bir seyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...
-Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.
-Karanlık?
-Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
-Ofisin ışıklarını yakın.
-Yanmaz.
-Neden?
-Elektrikler kesik.
-Elektrikler mi kesik. Tanrım..! (kısa bir sessizlik) Bilgisayarın kutusu, kitapları her şeyi duruyor mu?
-Evet dolapta.
-Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
-Durum bu kadar kötü mü?
-Korkarım öyle!
-Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
-"Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz...

----

** Malum servis söförümüz trafikte hareket edemez halde beklerken (gayetde haklıydı çünkü önündeki arabalar kuyruk olmustu) arkadan kornaya abanan araç sahibine camdan sarkarak "Pokemon'muyum lan ben arabaların üzerinden uçayım" diye bağırarak tüm servisi yere yıkmıştı..

---------

Bir Taksinin içerisinde geçen bir konuşma !
- Küpe mi takıyosun sen ? (dikiz aynasından zorlukla görüyor.)
- Ha evet.
- Baban kızmıyor mu ?
- yok kızmıyor.
- Benim oğlan yapıcak bi tarafına sokarım o kupeyi..
- Hmm ben sağda iniyim.

-------

Olay, bir arkadaşımın annesinin gözetmen olarak bulunduğu ilkokulu dışardan bitirme sınavlarından birinde gerçekleşiyor. Dışardan bitirme sınavı ya, yağlı ballı adamlar da var sınavda. Gözetmenler sınav sırasında sıraların arasında dolaşıyorlar. Tam o sırada gözetmen bakıyor, adamın biri soruların hiçbirine cevap verememiş; acıyor dama. "Maddenin üç halini yazınız" sorusunu parmağıyla işaret ediyor ve adamın kulağına eğilip cevabı fısıldıyor: " Katı, Sıvı, Gaz." Sınav kurulunu dumura uğratan an cevap kagıtları okunurken gerçekleşiyor. Sorunun cevabı, kagıtların birinde aynen şöyle yer alıyor:
- Katır, Sığır, Kaz

---------

Sene 1992, üniversite yılları. Anneannemin haç parasıyla zar zor bir bilgisayar kapatmışız ama printer'a para kalmamış. Akşam vakti printer'i olan bir arkadaşa gidip aleti ödünç aldım, eve dönüp proje çıktısı alacağım.Ankara'da her kış olduğu gibi yerler yine buz. Kayıp düşer de alete bir zarar veririm korkusuyla bir taksiye bindim. Daha iki dakka olmadan polis çevirdi, taksici kenara çekti, sonra arabadan indi, kimliğini gösterdi. Ben kucağımdaki cihazın inmemek için uygun bir bahane olduğu düşüncesiyle elde kimlik arabada bekledim. Polis abi geldi, kapıyı açtı, ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- O ne len ööle?
- Printer (yanindaki öteki polise dönerek) Ecnebi oğlum bu. Sonra gülümseyerek kapıyı kapattı. Güle güle manasına ikisi birden el salladılar, tekrar yola koyulduk. 500 metre kadar gittikten sonra söför gene kenara çekti, çünkü gülmekten arabayı kullanamıyordu.

-------

Sene 1968, İstanbul Bahçelievlerde Skip tükenmez kalemlerinin fabrikası var ve önünde de 98 no lu otobüslerin durduğu otobüs durağı. Bu durak Bahceli evlerden sonraki ilk durak ve anlatacağım olay gerçekten yaşanmış olay. Otobüsle Bakırköyden Güngörene giderken Bahcelievler durağında otobüse çok güzel bir bayan bindi. Tam biletini alacağı zaman otobüs hareket etti. Bayan biletçiye bir şirinevler bileti verirmisiniz diye sordu. Biletçi bu otobüs Şirinevlere gitmez deyince bayan durdurun otobüsü ineceğim dedi. Biletçinin cevabı hayli ilginç oldu.
- Hanım, hanım kalktı birkere sikip te indirecegiz. Bu lafı duyunca kadının yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim ( bu arada skip otobüs durağının adı

pazartesi fıkraları

Kadınlar için ideal erkek

ÜNLÜ erkek dergisi FHM 12 bin kadına "Nasıl bir erkek istersiniz" diye sordu. Sonuçlara göre;

- Kadınların yüzde 99’u sakalsız erkek tercih ediyor.

- Yüzde 51’i çok az sakalı erkekte hoş karşılıyor.

- Yüzde 61’i erkekte ayakkabının önemli bir aksesuvar olduğunu söylüyor.

- Yüzde 10’u tamamıyla kafası sıfıra vurulmuş kel erkeklerden hoşlanıyor.

İlişkiler ve tatlı yalanlar

Senden başka hiç kimseyi sevmedim.

Sen her şeyin en iyisine layıksın.

Şimdi seni düşünüyordum.

Bütün bunları seni sevdiğim için yapıyorum.

Ben mi onu seviyormuşum!..

Kırk altının yarısını biliyor musunuz?

Bu
sorunun yanıtını bilen yok!..

Soruyorsunuz "Kırk altının yarısı kaç?"

Yanıt : 23

- Bilemediniz kırk altının yarısı 20 altın eder.

Peki... Karşınızdaki 20 derse... O zaman da;

"- Bilemediniz kırk altının yarısı 23 eder" dersiniz.

Özetle, bu sorunun yanıtını kimse bilemez.
----------

Fark etmemiş

BİR kavgadan sonra, kadın kocasına bağırır:

- Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.

Adam cevap verir:

- Evet, çok aşıktım, fark edemedim.

-------

Bunu ona asla yapmayın

Patronunuz Oğlak ise:
Her şeyi yapın ama asla zam istemeyin.

Karınız Oğlak ise: Bayramlarda ailesine ziyaret konusunda problem çıkarmayın. Onun lafından çıkmayın.

Kocanız Oğlak ise: "Bana para bırak" demeyin, sakın ola savurganlık yapmayın. Ekonomik olun, daha da ekonomik olun.

Temel ve bayram namazı

BİR gün Temel’in abisi ölür. Cenaze namazı kılınırken Temel namazı kılmaz bir köşede oturur. Bunu gören Dursun, Temel’e; "Ula Temel sen niye cenaze namazı kılmaysun?" der.

Temel ise; "Ben cenaze namazı kılmayi bilmeyrum" der.

Aradan 2 hafta geçer. Temel’in kaynanası ölür. Cenaze namazında cemaat Temel’i en ön safta görür. Namaz sonunda Dursun Temel’e:

- Ula Temel sen hani cenaze namazı kılmayi bilmeydun?

Temel ise şöyle der:

- Haçan bu cenaze namazi değildur ki bayram namazidur.



Yazı-tura

BULUT,
yakın arkadaşı Arda’ya sorar:

- Okula mı gidelim yoksa maça veya sinemaya mı?

- Yazı-tura atalım. Yazı gelirse sinemaya, tura gelirse maça, dikine gelirse okula gidelim!..

Ev müsait

Temel ile Dursun eve dönerken yolda iki hayat kadınıyla karşılaşır ve "Bizim eve gidelim mi?" diye sorarlar. Kadınlardan biri;

"Ama biz dönmeyiz!" dediğinde, Dursun hazır cevap bir şekilde "Olsun ev müsait bizde kalırsınız" der.

-------

Kadın ve erkek

Erkekler hiçbir zaman hatırlamaz, kadınlar hiçbir zaman unutmaz.

Anonim

Bir erkek, az ve sık sık sever. Bir kadın çok, ama nadiren sever.


Basta

Başarılı bir adam, karısının harcayabildiğinden daha fazlasını kazanan adamdır. Başarılı kadın, böyle bir adamı bulabilen kadındır.


Lana Turner

Günün sözü

- Geçmişi değiştiremezsin ama gelecek daha avucunun içindedir.

Hugh White

Kelimenü.

İSKENTÇE: Büyük kentlerde yaşayanların çekmek zorunda kaldıkları zor ve eziyetli hayat.

EŞDİNSEL: Sadece kendi dininden olan kişilerle ilişkiye giren kimse.

TÜHBEBEK: İki yakası bir araya zor gelen ve çoğu zaman anne babalarından destek almak zorunda kalan yeni evli çalışan çiftin istemeden yaptığı bebek.

DOYGUSAL ZEKA: Bir kimsenin restoranda ısmarlayacağı yemeğin, açık büfeden alacağı yiyeceğin miktarını veya sofradan kalkması gereken zamanı mantık yürüterek objektif düşünerek saptama yeteneği, dirayeti.

TİCAREYTİNG: Televizyon kanallarının sadece reyting alınıp satılan mecralar haline dönüştürülmesi.

YAZARLAMACI: Bir yazarın daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamak ve yazdığı kitapların satışını artırmak için gerekli pazarlama faaliyetlerini belirleyen ve gerçekleştiren profesyonel.

OKURYAŞAR: Okuduğu romadan fazla etkilenip hikayedeki karakterler gibi konuşmaya ve davranmaya baylayan kimse.

OKURYATAR: Kitap okumadan uyuyamayan kimse.

YAZMİNAT: Bir köşe yazısında ve bir kitapta ifade ettiği düşünceleri ve yorumları yüzünden yazarın mahkeme kararıyla ödemek zorunda bırakıldığı para.

KAZMAPOLİT: Şehir magandası

YOZMOPOLİT: Kozmopolit olacağım diye önüne gelen bütün yabancı kültürleri benimseyen hiçbirini derinliğine öğrenmediği ve anlamadığı için sık sık dengesi bozulan yanlış yapan boş kimse.

METROSELSÜEL: Büyük şehirde yaşamayı seçtiği için doğal afetlerden uzak kalacağını zanneden ama en basit bir sağanakta bile oturduğu ev bir metre sel suyunun altında kalan birikimleri silindir gibi ezilen İstanbullu.

ŞEYHVET: Din sömürüsü yapan tarikat liderinin kadın müritlerine duyduğu cinsel ilgi.

ŞARKLATAN: Doğu felsefeleriyle ilgili bir iki tane kitap okuduktan sonra kendisini uzman ilan edip çevredekilere de şifa dağıtmaya çalışan üç kağıtçı.

VASATANDAŞ: Ortalama özelliklere sahip vatandaş. Sıradan insan.

SEMTŞERİ: Sizinle aynı semtte oturan kişi.

BÜROKRANT: Kamuda çalışan üst düzey görelinin pozisyonunu kullanarak elde ettiği haksız gelir.

AFBONE: Siyasilerin çıkardıkları aflardan yararlanıp serbest kaldıktan hemen sonra birisinin canını yakıp tekrar içeri giren af suç hapis abonesi, azılı sabıkalı.

İSTİHBAYAT: Güncelliğini,önemini ve değerini yitirmiş gizli servis haberi.

BELEŞTRİK: Kaçak kullanılan elektrik.

HEMŞOVENİST: Hemşerilerini ülkenin diğer bölgelerinden gelenlerden üstün gören.

MUHAYELEFET PARTİSİ: Birincil görevi hükümetin icraatını eleştirmek aşırılıklara karşı çıkmak ve denge kurmak olmasına rağmen kendi iç işleri, hizipleşme ve güç çekişmeleri yüzünden mecliste ağırlığını koyamayan varlık gösteremeyen aradabir görünüp yine kaybolan muhalefet partisi.

ŞİİRTİCA: Gericiliğin ve bağnazlığın kendi düşüncelerine uymayan şiiri bile yasaklayacak kadar ileri aşaması, ümitsiz vakası.

OYGAZM: Politikacının bol oy alıp iktidara ele geçirdiği anlarda yaşadığı yoğun zevk.

SOLTANAT: Sol partilerimizin uzun süredir benimsediği mutlak egemenliğe ve tek adamlığa dayalı tek adam yönetimi.

MOLLANARŞİ: Molla monarşisi. Bir din adamının başa geçip ülkeyi kral gibi yönettiği ölene kadar gücü kimseyle paylaşmadığı ve siyasi otoritenin bir molladan diğerine geçtiği ortaçağdan kalma ilkel yönetim biçimi.

KADRODİZYAK: Kadro genişlemesinin hırslı yönetici üzerinde yarattığı uyarıcı etki.

Bunlar Hakan Yaman'ın yazdığı Kelimenü adlı kitaptan alınmıştır.

Okay Gönensin /Şeref nedir?�

Öğrencileri bilge K�ya şöyle bir soru sordu:
Şeref nedir?�
Bilge K. biraz düşündü, sonra konuştu:
* �Şeref, varlığı, mevcut olmadığı takdirde akla gelen şeylerdendir. Bu yüzden varlığını tespit etmek her zaman kolay değildir. Ama yokluğu çok kolay görülüp hissedilir.�
Öğrenciler sordu:
�Şerefin varlığını ya da yokluğunu kim görür? İnsanın kendisi mi, yoksa başkaları mı?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Önce kendisi görür. Ayna icat edildiğinden beri, insan aynada sadece kendi yüzünü değil şerefi olup olmadığını da görmektedir. Önce kendisi görür, sonra başkaları.�
Öğrencileri sordu:
�Dil ile şerefin ilişkisi ne ölçüdedir?�
* �Çok büyük ölçüdedir� diye cevap verdi bilge K: �Dil ne kadar fazla kıvrılıp bükülür, çıkarlar için ne kadar yamulabilir, dün söylediği ile bugün söylediği birbirinin ne kadar tersi olursa şeref de o kadar uzakta kalır.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefini kaybetmiş insan ilk bakışta nasıl anlaşılır?�
Bilge K. cevap verdi:
n �Gözlerinden anlaşılır. Gözleri başkalarına doğru dürüst bakamaz. Dilinin söyledikleri ile gözlerinin söyledikleri uyuşmaz.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefsiz kişi için nasıl bir tanım yapabilirsiniz?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Her şerefsizin tanımı ayrıdır. Bazı şerefsizler babasından, ailesinden, geçmişinden utanır. Bazı şerefsizler bütün hayatlarını küçük çıkarlar üzerine kurar. Bazı şerefsizler kendilerini bütün diğer şerefsizlerden daha üstün zanneder. Bazı şerefsizler de önlerine çıkan her insana şerefsiz diye saldırarak kendi şerefsizliğini gizlemeye çalışır.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefsizlerin en şerefsizi ya da en az şerefsizi var mıdır? Böyle bir sıralama yapılabilir mi?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Hayır. Şerefsiz şerefsizdir. Küçüğü büyüğü, azı çoğu olmaz. Ama şerefsizin toplumdaki rütbesi ne kadar büyükse; bir ağa ise, bir bey ise, zengin ise, şerefsizliğiyle diğer insanlara o kadar daha fazla zarar verebilir.�
Öğrenciler başlarını sallarken Bilge K. onların gözlerine bakarak meseleyi anlayıp anlamadıklarını görmek istedi. İçlerinden biri gözlerini kaçırdı.

Yiğit Bulut

Olmayan AB yolumuzda hangi noktadayız?

Son günlerde okuyorsunuz �Sarkozy şunu dedi, Merkel bunu dedi, Portekiz yardım etti�... Sevgili dostlar, bırakalım �kim ne dedi, ne yaptı� ve �kafa karıştırıp hâlâ AB yolunda ilerlediğimizi� iddia edenlerin �seslerinin çok çıktığı� şu günlerde; gelin bakalım �hangi noktadayız?� İlk etapta bir soru soralım; �Başbakan Erdoğan�ın son yıllarda ağzından hiç düşürmediği hatta �Ek protokolü imzalamayın� dediğimizde, bizim gibi düşünenlere cevaben �İmzalarız, amacımız win-win� dediği, büyük stratejiye ne oldu? Hani atılan imza ile herkes kazanacaktı? Hani Avrupa �yazılı� güvence vermese de �sözlü� güvence vermişti! Hani bu imza �Rumları devredışı bırakacaktı?� Gelinen noktada sadece kazanan bir taraf var. Kimler mi? Uluslararası anlaşmalara rağmen Türkiye�nin 60 yıllık AB sürecini kendilerini �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tanıma detayına endekslemeyi başaran Kıbrıs Rum yönetimi... İlk tespit sonrası kaldığımız yerden devam edelim...
Sevgili dostlar, o günlerde �Avrupa�ya altın gol� attık diye televizyonları patlatanlar kısacası �altın golcüler� konudan hiç bahsetmez oldu. TV�ler bomboş. Nereye gitti bu arkadaşlar? Hepsi futbolu bırakmış olabilir mi? Onlar değil ama �futbol� onları bıraktı. Ellerinde �pazarlayacakları�, halkı kandıracakları �malzeme� kalmadı. Son günlerde kafa kaldırmayı deniyorlar ama nafile! Peki hukuken olaya bakarsak; hangi noktadayız? Maddeler halinde sizlere aktarmak istiyorum;
n AB ile müzakerelerde �tarama süreci ve müzakere süreci� kamuoyunda birbirine karıştı ve �hâlâ müzakere edilmiş� Türkiye�nin AB standartlarına uyduğuna dair �onaylanmış� tek bir başlık dahi yok..
* Son alınan resmi kararla �başlayamayan müzakereler� askıya alındı. Askıya alınan başlıklar �malların serbest dolaşımı, taşımacılık, gümrük birliği, tarım, balıkçılık, dış ilişkiler, mali hizmetler ve iş kurma hakkı.�
* Başlıkların çok büyük önemi var. Bu başlıkları çıkardığınızda �tam üyelik süreci� Chirac�ın �ortaya attığı� imtiyazlı üyelik sürecine dönüşüyor. Veya Sarkozy�nin �bizi ittiği� yeni �açılıma�.
* Alınan son kararlarda çok önemli bir detay daha var; �Hangi başlık açılırsa açılsın, Türkler Rum tarafını Kıbrıs olarak tescil etmezse, o başlık kapanmaz.�
* AB aynı kararla �Türkiye�nin limanlarını açıp açmayacağına dair� gözlem süresi koydu ve 2007, 2008, 2009�da �rapor yazılacağını� belirtti. Bunun anlamı çok açık. Üç yıllık bir süre için an azından �ilerleme� yok.
* Sarkozy ve Merkel, �Türkiye�nin AB üyelik sürecinin� imtiyazlı ortaklık şeklinde olabileceği konusunda anlaştı. Merkel, bu anlaşmayı �partisinin yazılı sözü� yaptı.
Sonuç 1: Resmi olmayan sözler ile �halklar� uyutulmaya çalışılsa bile �resmi belgeleri incelediğimde� karşıma Türk halkından saklanan gerçek çıkıyor; Türkiye için �tam üyelik ve katılım� süreci �bitti�... Bazıları �hayır� dese bile gerçek bu...
Sonuç 2: Diyelim bitmedi, zorla devam edecek. Size küçük bir detay vereyim; �müzakerenin ilerlemesi, Türkiye�nin Rumları �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tescil edip, tanımasına bağlandı. Türkiye�nin 60 yıllık Avrupa serüveni� Rumlar�ın �tanınmasına endekslendi ve politik anlamda �tarihin en ağır yenilgilerinden� birini aldı. Rumlar insaf etmezse �ilerleme yok!�
Son söz: �Avrupa projesi� diye bir şey yok. Bana inanıyorsanız, size şerefimle bütün resmi belgeleri incelemiş biri olarak söylüyorum; Avrupa, Türkiye ile, bu gerçeği bilen siyasetçi-yazar-enteller de Türk halkı ile dalga geçiyor. O dönemde AB ile �win-win� veya �altın gol� diyen bütün �entel-dantel-siyasetçi� arkadaşlara sesleniyorum; cesaretiniz varsa, gelin gerçekleri istediğiniz televizyon kanalında tartışalım. Vurayım yüzünüze resmi belgeleri...

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie