Bu Blogda Ara

03-07-2007 TEKNİK BÜLTEN/teknikanalizim..halilrençberin yorumu.borsda oanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
03-07-2007 TEKNİK BÜLTEN/teknikanalizim..halilrençberin yorumu.borsda oanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2008 Pazar

en iyi fıkralar

Başkalarının bilgisi ile bilgin olabilsek bile ancak kendi aklımız ile akıllı olabiliriz. Montaine

“Ne kadar şanssızım!”

Üzgün ve pısırık görünüşlü bir adam barda tünemiş oturuyormuş. Önünde bir türlü içemediği bir içki bardağı, suratı asık.. O sırada barın kapısı açılmış. İri yarı, külhanbeyi tavırlı bir adam, sert adımlarla barın tezgahına doğru yürümüş ve pısırık adamı iteleyerek tabureye oturmuş. Hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra, “Ne o, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?” diye sormuş. “Sorma, ben çok talihsiz bir adamım” demiş pısırık. “Neden?” diye sormuş adam tekrar. Şöyle cevaplamış pısırık, “Bu sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. Eve gideyim, belki karımla barışırız dedim, eve gittim ve karımı başka bir erkekle yatakta yakaladım. Bu kadarı da fazla artık dedim, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabancayla vuracaktım, silah tutukluk yaptı. İple asmaya kalktım, ip koptu. Doğalgazla öleyim dedim, faturayı ödemediğim için gaz kesikti. Eczaneden fare zehiri aldım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin. Of görüyorsun ne kadar şanssız olduğumu değil mi?”

*****

İşte ulemadan yeni fişler

İlkokullarda öğretmenler okuma yazma öğretirken üzerinde çok basit cümleler yazılı fişler asarlar sınıflara. “Ali Topu At, Emel Eve Gel” gibi cümlelerle çocuklar hem kelimeleri seçmeyi hem de bir tam cümle görmeyi öğrenir.

Eğer iktidar amacına ulaşır ve Türkiye bir “İslam Devletine” dönüşürse acaba bu okuma fişleri nasıl olur?

- Börtegül başını ört, ört börtegül ört.

- Bak Berkecan ne güzel sarık, sende sar Berkecan.

- Hedenur yakanı kapa, kapa yakanı kapa.

- Cemile mevlüte pilav yap.

- Işık ılık zemzem iç.

- Oruç aç Ali.

- Sadık hoca iftar topunu patlat.

- Mülayim minareye çık.

- Tayyip Amca yasa çıkar.

- Onayla Abdullah Amca onayla.

- Tayyip Amca tabana oyna

- Kömür dağıt oy topla

- Tayyip Amca Atatürk’ün resimlerini indir.

- İndir Tayyip Amca indir

- Dağıt ihale dağıt

- Sat sat sat

- İpek başını ört

- Tayyip Amca seni çok severiz.

- Gül Abdullah gül.

- Kapat başını kapat

*****


Geyik muhabbeti

* Atalarımız zamanında Orta Asya’dan çıkıp da ters yöne gitselerdi, şimdi Japon olurduk.

* Aşk bir pencere gibidir. Fazla açarsan havanı alırsın.

* Kaynanamı kaybettim görenlerin görmemezlikten gelmeleri rica olur.

* Aşk sözle başlar, dudak ile beslenir, dokuz ay sonra da “baba” diye seslenir.

* Offff... Çok sıkıldım bu hayatın ikinci kanalı yok mu?

* İnsanlar Ay’a benzer. Kimseye göstermedikleri karanlık bir yüzleri muhakkak vardır.

* Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin.

* Oturarak başarıya ulaşan tek varlık tavuktur.

* Türküm, Doğruyum, Çalışkanım, iyi gelirli bir bayanla evlenmek istiyorum.

* Ben seni bir zamanlar eşşek gibi sevmiştim lakin sende benim aşkımı inek gibi tepmiştin.

* Bir zencinin koluna düşen karınca ne der? Cevap: Eyvah! Yine karakola düştüm.

* Hayat battaniye gibidir; yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder, aşağı çekersin ayakların titrer. Benden sana tavsiye, dizlerini karnına çek de rahat uyu.

*****


10 Şubat 2008 Pazar

Ömer Hayyam Yokuşu...hasan pulur

Hasan PULUR Olaylar ve insanlar

Bizim semtin taksi şoförleri, ''Beyoğlu'na...'' deyince sorarlar: ''Kasımpaşa'ya inip Ömer Hayyam'dan çıkalım mı?''
Kimdir Ömer Hayyam?
Şair diyen de çıktı, bestekâr diyen de, şarkıcı diyen de... Bize göre en doğrusunu birisi söyledi:
''Büyük bir insan!''
''Nereden çıkardın büyüklüğünü?
''Büyük adam olmasa bu yokuşa adını vermezlerdi!''
Bu da bir ölçü ama, her zaman değil!
* * *
''Berfin-Bahar'' dergisi 2008'e ''Ömer Hayyam'la girmiş''. Yazarlar, çağının önemli bilginlerinden, düşünür, matematikçi, şair Ömer Hayyam'ı değerlendirmişler.(x)
* * *
Ömer Hayyam, 12. yüzyılın ilk yarısında bugünkü İran'ın Horasan-Nişabur bölgesinde yaşamış. Şiirleri divan edebiyatında ''Rubai'' denilen dörtlüklerden oluşan, matematikçi, gökbilimci, dünyayı ve yaşamı sorgulayan, düşündüğünü özgürce söyleyen, bağnazlıklara karşı olan Hayyam'ın yazdıkları bugüne kadar dilden dile çevrilmiştir.
* * *
Özellikle içkiyi konu alan rubaileri, içki içenlerin savunma silahı gibidir.
Bir örnek:
''Bir hadis-kutsi diyor ki
İç, dinine düşman olanın kanı helaldir.
Şarap da dinimin düşmanıdır
İçerim vallahi helaldir.''
* * *
Sokrat, Milat'tan 400 yıl önce ''Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir'' demiştir.
Ömer Hayyam da aynı şeyi söyler:
''Gönlüm bilgiden yoksun olmadı
Gözlere özgü bilmediğim kalmadı
Dedim ama aklım başıma gelince
Görüyorum ki hiçbir şey bilmeden ömür kaydı.''
* * *
Ömer Hayyam'a göre insanın yaşam biçimiyle Tanrı'nın insana biçtiği söylenen yaşam biçimi birbirine karşıttır:
''Tanrı'nın dileği değil benim dileğim
Öyleyse nasıl muradıma ererim
Tanrı'nın isteği doğruysa eğer
Baştan sona yanlış benim isteğim.''
* * *
Ömer Hayyam'ın şu ''rubai''sini alın, Ankara'nın en yüksek yerlerinden birine asın ve altına ''İşte biz buyuz!'' yazın...
''Bir elimizde Kuran, bir elimizde kadeh
Gâh helal ehliyiz, haramzadeyiz gâh
Şu gelişmemiş gökkubbenin altında
Ne saltık kafiriz, ne saltık müselman.''
* * *
Ömer Hayyam, yasaklanan her şeyin insan yaşamına, sevincine engel olduğu kanısındadır, yasaklanmış her şey hoştur:
''Şarabı çirkin kötü diye yermiş şeriat,
Şarap hoştur, hele içilirse bir güzelin elinden
Haram kılınmış, tadı acıymış seviyorum acısını
Doğrusu, hoş olan her şey haram şeriatın dilinde.''
* * *
Ömer Hayyam, ömrünün son yıllarında dahi kaba sofuluğa isyan eder, yaşama sevincini haykırır:
''Kaba sofuluk ve tövbe yazısını çizeceğim.
Ak saçlarında şarap içmeye niyetleneceğim
Ömrünün kadehi yetmişini doldurdu
Şimdi coşmasam ne zaman coşacağım''
(Bu rubailer Abdülbaki Gölpınarlı'nın ''Ömer Hayyam Rubaiyat'' kitabından alınmıştır.)
* * *
Herhalde bundan sonra bu yazıyı okuyanlar Kasımpaşa'dan Beyoğlu'na çıkan yokuşa adı verilen Ömer Hayyam'ın kim olduğunu az çok anlayıp tanımışlardır.
Lakin önümüzdeki günlerde biri çıkar, yokuşun adını değiştirirse de hiç şaşmayın, biz şaşmayız da...

6 Şubat 2008 Çarşamba

günün sözü

Özgür bir ülkede yaygara çok ıstırap az, baskı altındaki bir ülkede ise yakınma az, keder çoktur.
carnot

10 Ocak 2008 Perşembe

Turquie, tu dois Atatürk a dieu Et le reste a Atatürk

Bu yılbaşı, üzerinde Anıtkabir ve Fransızca sözler bulunan bir kutlama kartı hayli ilgi çekti. Kartın üzerindeki sözler, kendisini "Türk" olarak tanımlayan bir Türkiye ve Atatürk âşığına, Belçikalı Daniel Dumoulin'e ait: "Turquie, tu dois Atatürk a dieu Et le reste a Atatürk..." Yani:

"Türkiye; Atatürk'ü Allah'a borçlusun Geri kalan her şeyi Atatürk'e"

Melih AŞIK Açık Pencere

23 Aralık 2007 Pazar

Yiğit Bulut

Olmayan AB yolumuzda hangi noktadayız?

Son günlerde okuyorsunuz �Sarkozy şunu dedi, Merkel bunu dedi, Portekiz yardım etti�... Sevgili dostlar, bırakalım �kim ne dedi, ne yaptı� ve �kafa karıştırıp hâlâ AB yolunda ilerlediğimizi� iddia edenlerin �seslerinin çok çıktığı� şu günlerde; gelin bakalım �hangi noktadayız?� İlk etapta bir soru soralım; �Başbakan Erdoğan�ın son yıllarda ağzından hiç düşürmediği hatta �Ek protokolü imzalamayın� dediğimizde, bizim gibi düşünenlere cevaben �İmzalarız, amacımız win-win� dediği, büyük stratejiye ne oldu? Hani atılan imza ile herkes kazanacaktı? Hani Avrupa �yazılı� güvence vermese de �sözlü� güvence vermişti! Hani bu imza �Rumları devredışı bırakacaktı?� Gelinen noktada sadece kazanan bir taraf var. Kimler mi? Uluslararası anlaşmalara rağmen Türkiye�nin 60 yıllık AB sürecini kendilerini �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tanıma detayına endekslemeyi başaran Kıbrıs Rum yönetimi... İlk tespit sonrası kaldığımız yerden devam edelim...
Sevgili dostlar, o günlerde �Avrupa�ya altın gol� attık diye televizyonları patlatanlar kısacası �altın golcüler� konudan hiç bahsetmez oldu. TV�ler bomboş. Nereye gitti bu arkadaşlar? Hepsi futbolu bırakmış olabilir mi? Onlar değil ama �futbol� onları bıraktı. Ellerinde �pazarlayacakları�, halkı kandıracakları �malzeme� kalmadı. Son günlerde kafa kaldırmayı deniyorlar ama nafile! Peki hukuken olaya bakarsak; hangi noktadayız? Maddeler halinde sizlere aktarmak istiyorum;
n AB ile müzakerelerde �tarama süreci ve müzakere süreci� kamuoyunda birbirine karıştı ve �hâlâ müzakere edilmiş� Türkiye�nin AB standartlarına uyduğuna dair �onaylanmış� tek bir başlık dahi yok..
* Son alınan resmi kararla �başlayamayan müzakereler� askıya alındı. Askıya alınan başlıklar �malların serbest dolaşımı, taşımacılık, gümrük birliği, tarım, balıkçılık, dış ilişkiler, mali hizmetler ve iş kurma hakkı.�
* Başlıkların çok büyük önemi var. Bu başlıkları çıkardığınızda �tam üyelik süreci� Chirac�ın �ortaya attığı� imtiyazlı üyelik sürecine dönüşüyor. Veya Sarkozy�nin �bizi ittiği� yeni �açılıma�.
* Alınan son kararlarda çok önemli bir detay daha var; �Hangi başlık açılırsa açılsın, Türkler Rum tarafını Kıbrıs olarak tescil etmezse, o başlık kapanmaz.�
* AB aynı kararla �Türkiye�nin limanlarını açıp açmayacağına dair� gözlem süresi koydu ve 2007, 2008, 2009�da �rapor yazılacağını� belirtti. Bunun anlamı çok açık. Üç yıllık bir süre için an azından �ilerleme� yok.
* Sarkozy ve Merkel, �Türkiye�nin AB üyelik sürecinin� imtiyazlı ortaklık şeklinde olabileceği konusunda anlaştı. Merkel, bu anlaşmayı �partisinin yazılı sözü� yaptı.
Sonuç 1: Resmi olmayan sözler ile �halklar� uyutulmaya çalışılsa bile �resmi belgeleri incelediğimde� karşıma Türk halkından saklanan gerçek çıkıyor; Türkiye için �tam üyelik ve katılım� süreci �bitti�... Bazıları �hayır� dese bile gerçek bu...
Sonuç 2: Diyelim bitmedi, zorla devam edecek. Size küçük bir detay vereyim; �müzakerenin ilerlemesi, Türkiye�nin Rumları �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tescil edip, tanımasına bağlandı. Türkiye�nin 60 yıllık Avrupa serüveni� Rumlar�ın �tanınmasına endekslendi ve politik anlamda �tarihin en ağır yenilgilerinden� birini aldı. Rumlar insaf etmezse �ilerleme yok!�
Son söz: �Avrupa projesi� diye bir şey yok. Bana inanıyorsanız, size şerefimle bütün resmi belgeleri incelemiş biri olarak söylüyorum; Avrupa, Türkiye ile, bu gerçeği bilen siyasetçi-yazar-enteller de Türk halkı ile dalga geçiyor. O dönemde AB ile �win-win� veya �altın gol� diyen bütün �entel-dantel-siyasetçi� arkadaşlara sesleniyorum; cesaretiniz varsa, gelin gerçekleri istediğiniz televizyon kanalında tartışalım. Vurayım yüzünüze resmi belgeleri...

12 Kasım 2007 Pazartesi

Atatürk'ü ihmal öldürdü./Soner YALÇIN.hürriyet/11.11.2007

Son muharebesini ölüme karşı verirken niye çok şanssızdı? Onu, hangi yakın arkadaşının vefatı perişan etti?

Çevresinin büyük bir hatası neden hayatına mal oldu? Açılışını yaptığı Yalova Termal Oteli'nde tesadüfen neyi öğrendi? İşte Atatürk'ü acı sona götüren büyük bir ihmalin hikáyesi.

TARİH: 10 Ocak 1937. Atatürk acı haberi İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda aldı; Nuri Conker (Ünlü sosyolog Prof. Nur Vergin'in dedesi) vefat etmişti.

Haber duyulunca sarayda derin bir sükût hákim oldu. Herkes biliyordu ki, Nuri Bey, Atatürk'ün en yakın arkadaşıydı. Deyim yerindeyse "ruh ikizi"ydi.

Atatürk'ün yaşamında senli benli konuştuğu, şakalaştığı tek isimdi. Mahalle arkadaşlığıyla başlayan ilişkileri, askeri okullar, savaş cepheleri, yeni bir cumhuriyetin kurulması gibi güç koşullarda sürüp gitmişti.

Atatürk, arkadaşının ölüm haberini aldığı o gün ve daha sonraki günlerde nedense hep otomobille Şişli ve çevresini gezdi. Bu gezilerinde yalnızdı. Yanına kimseyi istemiyordu. Zaten Nuri Conker'in ölümüyle ilgili kimseyle de konuşmuyordu.

Sadece, bir hafta sonra İstanbul'da oturan çocukluk arkadaşı Asaf İlbay'ın ziyaretine gitti. Geçmişe. Çocukluk anılarına döndüler ama yine de orada da pek kalmadı.

Yaşadığı dramı kimseyle paylaşmamayı sürdürdü. Kimse de çekinip soramıyordu zaten. Depresif bir ruh halindeydi. Manevi kızı Ülkü'yle oyalanarak moral bulmaya çalışıyordu.

İşte tam o günlerde Atatürk'ün vücudunda fiziksel değişiklikler olmaya başladı. Yüzü sararmıştı. Baş ağrısı ve ateşi vardı sürekli. Yorgun ve zayıf hissediyordu kendini. Asabileşmişti.

Yakın çevresi, bu durumu Nuri Bey'in ölümüne duyduğu büyük acıya bağlıyordu...

HASTALIĞIN SEMPTOMLARI

Ankara'ya dönmesi bile ruh halinde bir değişiklik yapmadı.

Ankara'da vücudunda kaşınmalar başladı. Özellikle sol bacağının kasık ile dizkapağı arası çok kaşınıyordu. Burası tırnak izi yaralarıyla kaplıydı. Yaralar merhemle iyileştirilmeye çalışılıyordu.

Kaşıntılar canından bezdirmişti. Kaşıntıların sebebi olarak Çankaya Köşkü'ndeki karıncalar gösterildi! Köşk dezenfekte edildi ama kaşıntılar sona ermedi.

Atatürk, Köşk'ten ayrıldı ama kaşıntılardan yine de kurtulamadı.

Bu arada, durdurulması güç burun kanamaları oluyordu. Hastalık kendini belli etmeye çalışıyor ama kimse görmüyor ya da görmek istemiyordu. Bazı geceler sofrada şiddetli bir öksürüğe tutuluyor, boğuluyor gibi oluyordu.

İnanması güç ama kimse Atatürk'e hasta olduğunu söylemiyordu! Söyleyemiyordu.

Çünkü onlara göre büyük kurtarıcı "ölümsüz"dü. Ölümsüzlüğüne o kadar inanmışlardı ki, hastalık belirtilerini bile görmezlikten geliyorlardı!

Hadi yakın çevresi neyse, doktorlarının bu semptomları görüp neden ciddi bir teşhis girişiminde bulunmadıklarını da anlamak zordu. Diğer yanda Atatürk de hasta olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemiyordu. Bunun sadece ruhsal nedeni yoktu.

O'nun önceliğinde Hatay meselesi vardı ve Fransızların karşısında "hasta bir adam" olarak bulunmak istemiyordu.

Sebebi ne olursa olsun, ne yazık ki bu ölümcül gaflet tam bir yıl sürdü. Hastalığın teşhisi tesadüfen konuldu.

İLK TEŞHİS

Nihat Reşat Belger,
bir doktordu.

Aynı zamanda Osmanlı'nın son dönemindeki siyasal olayların merkezinde bulunmuş politik bir isimdi.

Siyasal serüvenine İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde başlamış; daha sonra ideolojik ayrılık yaşamış ve Prens Sabahattin'in "liberalizmine" yönelmişti.

Cumhuriyet döneminde ise siyasetten tamamen kopmuştu. Yalova'da yapımına 1935 yılında başlanmış olan Termal Oteli'nin sahibiydi. Otelin açılışı 21 Ocak 1938'de Atatürk tarafından yapıldı.

Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk'ün yorgun halinden şüphelenmişti. Bir sohbetinde konuyu hastalık meselesine getirdi. Atatürk son dönemlerindeki rahatsızlıklarını sıralamaya başladı.

Dr. Belger, izin verirse muayene etmek istediğini söyledi. Ve bu muayene sırasında Atatürk'ün hastalığı teşhis edildi: Karaciğer sirozuydu. Ne yazık ki bu amansız hastalık ilk semptomların belirmesinden bir yıl sonra teşhis edilebilmişti.

Eğer bu teşhis zamanında yapılsaydı Atatürk uygun bir bakımla birkaç yıl daha yaşayabilecekti.

Ancak çevresi onun varlığından o kadar büyülenmişti ki, "ölümsüzlük" tanısı hastalığın görülmesini engellemişti.

Ve bu nedenle aslında Atatürk öldürülmüştü!http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4428284

Atatürk Savarona'da dinlenirken

Siroz hastası Atatürk'ün fiziksel görünüşü pek hoş değil: Karnı şişmiş, bedenindeki adaleler erimiş ve yüzü çatlamış, kılcal damarlarla dolmuştu. Böyle görünmek istemiyordu. Herkese tembihlemişti. Bu nedenle Savarona gemisinden Dolmabahçe'ye getirilişi gece olmuştu. Odasına çok az kişi girebiliyordu.

Neden Çankaya Köşkü'ne gömülmedi

Atatürk'ün nereye defnedileceğine ilişkin üç kişilik komisyon kuruldu. Komisyonun raporu, Çankaya Köşkü'nü işaret ediyordu. Ancak Atatürk çok sevdiği yere gömülmedi! Peki, ama neden?

ATATÜRK'ün ölümsüzlüğüne o kadar inanılmıştı ki, ne yakın çevresi ne de devlet yetkilileri, nereye defnedileceği konusunu hiç konuşmamışlardı.

Bu nedenle, Atatürk vefat edince nereye defnedileceği konusunda her kafadan bir ses çıktı. Tartışmalar sonucunda çoğunluk, milli mücadelenin merkezi olduğu için Ankara'yı önerdi. Ankara konusunda uzlaşıldı.

Ama Atatürk'e sıradan bir mezar yapılamazdı, anıtkabir yapılmalıydı. Peki, anıtkabir Ankara'nın neresine yapılacaktı?

Hükümet bunun için üç kişilik bir komisyon kurdu. Komisyonda, Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay, İstanbul Milletvekili Salah Cimcoz ve İçel Milletvekili Ferit Celal Güven vardı.

Komisyon, Ankara şehrinin imar planını yapan Prof. Hermann Yansen ve Prof. Clemens Holzmeister ile Güzel Sanatlar Akademisi öğretim görevlisi Prof. Bruno Tavt'tan görüş aldı. Ayrıca Türk mimarlarıyla da toplantılar yapıldı. Genel görüş, anıtkabirin Etnografya Müzesi'ne yapılmasıydı.

Atatürk, bu müzenin yapımını kendi istemiş ve yapılışını adım adım takip etmişti. Müze haline geldikten sonra gittiği bir gün, "Burada bir mezar havası var; adeta büyük bir kabre benziyor" sözünden yola çıkanlar, Atatürk'ün buraya gömülmek istediği yorumunu çıkarmışlardı.

Üç kişilik komisyon, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'ne defnedilmesini de araştırdılar. Ancak sonuç olumlu değildi. Uzmanlar buraya büyük bir anıtkabirin yapılamayacağını söylemişlerdi.

Komisyon kendilerine önerilen Ankara'daki tren istasyonunun arkasındaki tepeyi de pek beğenmemişti.

Komisyon, Atatürk'ün Çankaya Köşkü'ne defnedilmesini önermişti:

İşte komisyon başkanı Falih Rıfkı Atay'ın eliyle yazdığı rapor:

"Atatürk, bütün hayatında Çankaya'dan ayrılmamıştır. Çankaya, şehrin her tarafına hákimdir ve Milli Mücadele, kurtuluş ve inkılaplarımızın hatıralarında ayrılmaz bir surette bağlıdır. En muhteşem abideler inşasına müsaittir. Hülasa maddi manevi bütün şartları haizdir. Atatürk'ü ölümünden sonra Çankaya'dan ayırmayı haklı gösterecek hiçbir sebep bulamadık. Onun için bizler, Çankaya fikrinde ısrar ediyoruz."

Şehir planlamacı uzmanların ve üç kişilik komisyonun bu kararına rağmen Atatürk, tren istasyonu arkasındaki tepe üzerinde inşa edilen anıtkabire gömülecekti!

Çankaya Köşkü'nün değil de tren istasyonu arkasındaki bir tepenin anıtkabir olarak seçilmesinin nedeni, Milli Şef İsmet İnönü'dür. İnönü döneminde Atatürk, "Kurtuluş Savaşı öncüsü, Cumhuriyetin Kurucusu fani bir önderdi". Bilinenin aksine Atatürk'ü kült haline getiren İnönü değil, Celal Bayar-Adnan Menderes ikilisidir.

Atatürk, mirasçıları arasına Erdal İnönü'yü neden koydu?http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4428288

Atatürk yaşamının son yılında İsmet İnönü'yle yollarını ayırdı. Buna rağmen Atatürk, İsmet İnönü'nün çocukları Ömer, Erdal ve Özden İnönü'yü neden mirasçısı yaptı? İşte o ilginç sebep?

TARİH: 20 Eylül 1937.

Atatürk ile İsmet İnönü'nün yolları bu tarihte ayrıldı. Atatürk'ün isteği üzerine İnönü başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.

Bu ayrılığın sebepleri arasında; Atatürk Orman Çiftliği'nin harcamaları gibi içsel; Nyon Antlaşması gibi dışsal siyasal anlaşmazlıklar gösterilse de; aslında gözden kaçan temel sebep, Atatürk'ün henüz teşhis edilmemiş hastalığıydı.

Atatürk asabileşmişti.

Başbakan İnönü'nün her sözünü kendisine yapılmış bir tehdit gibi algılıyordu.

Ve ne yazık ki Atatürk'ün bu tür davranışlarının sebebi üzerinde kimse durmuyordu. Ona ne hastalık ne ölüm yakıştırılıyordu!

Hastalık bilinse belki böyle bir ayrılık olmayacaktı.

VASİYETİNİ YAZDIRIYOR

5 Eylül 1938.

Ayrılığın üzerinden bir yıl geçmişti.

Atatürk'ün hastalığı gün geçtikçe ağırlaşmaktaydı.

Tesadüf: İsmet İnönü de hastaydı. Safrakesesi, iltihap kapmıştı. İnönü'nün çok ağır bir hastalığa yakalandığı bilgisi Atatürk'e ulaştı. İnönü'nün yaşamasının güç olduğu söylendi.

Atatürk, Fransa'dan getirttiği iç hastalıklar uzmanı Prof. Fissenger'i İnönü'yü tedavi etmesi için Ankara'ya gönderdi.

O gün, yani 5 Eylül'de Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ı yanına çağırarak vasiyetinin yazılmasına yardımcı olmasını rica etti.

Mirasından İnönü'nün çocuklarına pay verilmesini istiyordu. Dava arkadaşı İnönü ölürse üç çocuğunun ortada kalacağından endişe ediyordu. Çocukların amcası Hasan Rıza Temelli'nin Ömer, Erdal ve Özden'e bakamayacağını düşünüyordu.

Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile vasiyetnamesi üzerine kısa bir çalışma yaptıktan bir gün sonra İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter, Dolmabahçe'ye çağrıldı. Bu davet herkesten gizli tutuldu. Noter Kunter, saray çalışanlarına Atatürk'ün özel doktoru Prof. Neşet Ömer İrdelp'in konsültasyon için gelen doktor arkadaşı olarak gösterildi.

Atatürk'ün odasına gizlilikle girdiler. Atatürk, "Kapıyı kapatın, içeri kimse girmesin"

İŞTE ATATÜRK'ÜN VASİYETİ

Ağır hasta olmasına rağmen çok sakindi.

Halbuki odada bulunan herkes heyecandan titriyordu. Onlar için hiç kolay değildi; Atatürk vasiyetini hazırlıyordu.

Yorulmasına rağmen, o gün vasiyetini bitirdi.

Vasiyeti kısaydı:

"Malik olduğum bütün nukut (para) ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi (mallarımı) Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.

1- Nutuk ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2- Her seneki nemadan bana nispetleri şerefli mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, (kız kardeşi) Makbule'ye ayda 1000; (manevi kızları) Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir.

3- Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek para verilecektir.

4- Makbule yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

5- İsmet İnönü'nün çocuklarına, yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

6- Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları'na tahsis edilecektir."

CUMHURBAŞKANI ADAYI

İsmet İnönü'nün vefat edeceğini ve çocuklarının ortada kalacağını düşünen Atatürk mirasından Ömer, Erdal ve Özden'e pay vermesine rağmen "siyasi mirası"ndan İsmet İnönü'ye bir şey bırakmadı!

İnönü'nün yaşamayacağından mı, kızgınlığın hálá sürmesinden mi bilinmez, kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Fevzi Çakmak'ın oturmasını arzulamıştı.

İddianın sahibi Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'tı.

Atatürk kendi el yazısıyla yazdığı vasiyetini zarfa koyup kapatmış ve başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirmişti.

Herkes odadan çıktıktan sonra Atatürk, Özel Kalem Müdürü Soyak ile 15-20 dakika sohbet etmişti. İşte bu sohbet sırasında Atatürk, kendinden sonra Cumhurbaşkanlığına Fevzi Çakmak'ın getirilmesinin doğru olacağını söylemişti:

"Elbette bunda söz ve intihap (seçme) hakkı sadece milletin ve onun mümessili olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir; yalnız ben bu meseledeki mütalaamı ifade edeceğim. Evvela akla İsmet Paşa gelir; memlekete pek büyük hizmetler ifa etmiştir. Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor; bu yüzden pek de cazip olmasa gerek. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var. O, hem memlekete büyük hizmetler etmiş hem de herkesle iyi geçinmiş, salahiyet sahiplerinin mütalaalarına daima kıymet vermiştir; kimse ile münazaa (tartışma) halinde değildir. Bu itibarla bence Devlet Başkanlığı için en münasip arkadaş odur." ("Atatürk'ten Hatıralar" s. 717)
talimatını verdi. Sonra yatağından doğruldu. Önüne ayaklı yemek tablasını aldı. Vasiyeti üzerindeki değişiklikleri eline aldığı kalemle yaparak notere yazdırmaya başladı.

2 Kasım 2007 Cuma

o an resimler





-reklam-






he crescent and star is reflected on the ground as university students wave a giant Turkish flag in Istanbul, Turkey, Friday, Oct. 26, 2007, during a protest against the separatist Kurdish rebel group, the Kurdistan Workers Party, or PKK. A high-level Iraqi delegation met with Turkish officials in Ankara to try to defuse tensions over Kurdish rebels based in northern Iraq. (AP Photo/Murad Sezer)


Warren Stephens. gets a hug from Mindy Pinkus, a red cross worker as his wife, Margie looks on in front of their home at Live Oak Mobile Home Park in Fallbrook, Calif., Saturday, Oct. 27, 2007. (AP Photo/Chris Carlson)

Secretary of State Condoleezza Rice, right, is confronted by CodePink member Desiree Anita Ali-Fairooz, her hands painted red, as Rice arrived on Capitol Hill in Washington, Wednesday, Oct. 24, 2007, to testify before the House Foreign Affairs Committee. (AP Photo/Charles Dharapak



A scary pumpkin patch marches in the 33rd annual Village Halloween Parade in New York, Tuesday, Oct. 31, 2006. Two-thirds of parents say their children will trick-or-treat this Halloween, but fewer minorities will let their kids go door to door, with some citing safety worries, a poll shows for Halloween 2007. (AP Photo/Seth Wenig)


One of a group of 76 would-be immigrants hides her face, after arriving from western Africa in a small motorized boat, on Medano Beach, on the Spanish Canary Island of Tenerife, Wednesday, Oct. 24, 2007. So far this year, more than 8,000 migrants have been caught in their attempt to reach Spain. The dangerous trip often takes more than a week and many die in the attempt. (AP Photo/Arturo Rodriguez)

ens of thousands of people run from Asia to Europe across the Bosporus Bridge in Istanbul, Turkey, Sunday, Oct. 28, 2007, during the 29th Eurasia Marathon. A 15-kilometer, 9-mile, run across Istanbul's Bosporus bridge turned into a protest against PKK violence, with thousands of runners waving Turkish flags and shouting slogans denouncing the K
















10 Ekim 2007 Çarşamba

Fil avcısı..can dündar..11/10/2007

ÇiziYORUM - Ercan AKYOL




10 Temmuz 2003 Perşembe
günü yayınlanmıştır.
Fil avcısı

Filler nasıl avlanırmış biliyor musunuz:
Yola bir çukur kazılırmış. Fil bu tuzağa düşünce, avcılar siyah elbiseler içinde, yüzleri kapalı olarak gelir, çırpınan hayvanı kırbaçlar, uzun süre aç bırakırlarmış.
Günler sonra aynı avcılar, bu kez beyaz elbiseler içinde, filin en sevdiği yiyeceklerle gelir, hayvanı çukurdan çıkarıp karnını doyurur, hortumunu okşarmış.
Fil, bu "iyi insanlar"ın peşine takılır ve ölünceye kadar onların verdiği işlerde çalışırmış.
***
Aynı taktik işte...
Kuzey Irak'ta 11 Türk askerini tuzağa düşürüp esir alan "siyah elbiseliler"i daha önce de borç tuzakları kurarken, karikatürlerle hakaret yağdırırken, "yem"imizi kesmekle tehdit ederken görmüştük.
Hiç kuşkunuz olmasın ki, yarın beyaz elbiselerini giyip "Sen benim stratejik ortağımsın" diye hortumumuzu okşayacaklardır.
Yine kuşkunuz olmasın ki, bugün "Bize bu yapılır mı" diye düşük tondan sızlananlar birkaç iltifat duyunca yelkenleri suya indirip "Sizinle aynı koalisyondayız" diye boyun eğecektir.
Sonuçta avcı, tuzağa düşürdüğü avın, kendisini avcılar koalisyonunda sanacak kadar şaşkınlaştığını görünce boynuna halkayı takacak ve saf kurbanını, emrindeki kandırılmış filler ordusuna katacaktır.
***
Peki "Avcı" niye siyah elbiselerini giydi şimdi?
Bunu merak edenlere tavsiyem, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın 29 Mayıs'ta, İstanbul'daki "Küreselleşme" sempozyumunda yaptığı konuşmayı okumalarıdır.
2. Başkan, o konuşmasında "Yaklaşan Avcı'nın tuzağı"nı kendi açısından izah etmiştir.
Org. Büyükanıt'a göre bugün güçlü ülkeler gözünde "Ulus devlet, küresel sermayenin dolaşımına engeldir. Dolayısıyla bertaraf edilmelidir".
Bu amaçla, "güçlü ülkeler, güçsüzlere kendi politikalarını dayatır".
***
Güncel örneğe uyarlarsak Türkiye, ABD'den ithal bir algılama ve dayatmayla - ve ulusal çıkarına ters düşmesi pahasına - komşusu Irak'ı tehdit saymış ve işgaline seyirci kalmıştır.
Peki ABD ne yapmıştır?
Türkiye'nin tehdit saydığı güçlerle işbirliği içinde "askerin biraz burnunu sürtmek istemiş"tir.
Niye?
Org. Büyükanıt'ın sorularıyla devam edelim:
"Acaba gelişmekte olan ülkelerin ulusal güvenlik politikaları (ulus devletin bertaraf edilmesine dönük) bu yaklaşımlar önünde engel midir? Ve acaba gelişmekte olan ülkelerde yaratılmaya çalışılan mikroetnik çatışmalar, ulusal direncin zayıflatılmasında vasıta olarak mı kullanılmaktadır?"
***
İnsanlığın evrensel ütopyası küreselleşme, saldırgan bir süper gücün elinde, zalim bir kırbaç haline geliyor.
Ulusal güçlerin buna tepkisi, muhafazakar bir içe kapanma refleksine dönüşüyor. Toplumsal açılım çabaları, demokratikleşme ve çokseslilik arayışları, milliyetçi bir söylemde boğuluyor.
Kırılmak istenen kabuk, bu yolla hepten sertleşiyor.
Siyasette, diplomaside, medyada, sermayede, küresel ve ulusal güçler arasında alttan alta yaman bir çekişme yaşanıyor.
Umarız bu çekişme bir sıcak çatışmaya dönüşmez; çukurdaki filimiz, yarın hortumunu okşayacak beyaz elbiselilerin, dün sırtını kırbaçlayan kara cübbelilerle aynı kişiler olduğunu anlayabilir ve halka boynuna geçirilmeden bu tuzaktan kurtulabilir.
**********


10 Temmuz 2003 Perşembe
günü yayınlanmıştır

ikinci şamar..... Üçüncü ne zaman?

GÜNLERDİR Irak olayı için niçin yazı yazmadık?
Amerikalılar, Türk askerlerini esir alıyor, ite, kaka Bağdat'a gönderiyor, biz yazı yazmıyoruz.
Niye?
"İkinci şamar"ın tepkisini bekliyorduk da ondan...
* * *
"Birinci şamar"ı geçtiğimiz mayıs ayında yemiştik.
ABD Savunma Bakanı Wolfowitz bir sömürge valisi edasıyla, hata yaptınız! diyor. Özür dileyin! diyor. Bir daha böyle haltlar karıştırmayın! diyor, ordunun da tutumunu eleştiriyor, iyi liderlik yapamadı! diye...
* * *
BİZ, bunu "ulusal onurumuzun suratında patlayan bir şamar" olarak görüyor ve ibret olsun, diye eski bir olayı anlatıyorduk.
* * *
BİRİNCİ Cihan Savaşı'nda Filistin cephesinde esir düşen Türk subay ve askerlerini getiren gemi Galata rıhtımına yanaşır...
Bundan sonrasını Kurtuluş Savaşı subaylarından Rahmi Apak anlatır:
"Vapurun rıhtıma yanaşması ile birlikte, bir İngiliz subayının yanında vapura girmiş ve sırtında bir İngiliz elbisesi taşıyan İstanbullu genç bir Ermeni, esir arkadaşlarımızdan birisine: Ulen neye acele ediyorsun diye bağırdıktan sonra suratına şiddetli bir şamar attı. Dikkat ettim, etraftaki yüzlerce Türk esiri bu şamarı kendi suratlarına yemişler gibi irkildiler. Ben şahsen, bu şamarın, kendi yüzümden bir ateş çıkarır gibi olduğunu duydum. Eyvah, biz esir kaldığımız düşman memleketinde bile böyle hakaretler görmedik. Biz bu vatanda nasıl yaşayabiliriz diye düşündüm ve titredim.
Halbuki birçok arkadaşlar gibi, ben de, Trakya'daki kasabama çekilerek kendime yeni bir hayat kurmak fikrinde idim. Bu düşüncemin sakat olduğunu derhal anladım ve orada, İngiliz vapurunun içinde, dışarı çıkmak için ayakta beklediğim zamanda, derhal Anadolu'ya geçip tekrar silaha sarılmak kararını verdim."
* * *
ŞİMDİ, niçin beklediğimizi anladınız mı?
Acaba kaç kişi, o gün Rahmi Apak ve arkadaşlarının tepkisini bugün duydular, kaç kişi bu tepkilerini dışa vurdular, onlar gibi kendilerini sorguladılar?
Bunu görmek istedik...
Heyhat!
Hazreti İsa'ya dönmüşüz, şamarı yiyince öbür yanağımızı çeviriyoruz.
"Amerika'ya nota verdiniz mi?" sorusuna "Bu müzik notasına benzemez!" diyen bir Başbakan'ın ülkesi, daha nice şamarlar yer...
* * *
NAZIM Hikmet'i hatırlamaz mısınız?
"Koyun gibisin kardeşim / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen / ve adeta mağrur koşarsın salhaneye / Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani / hani derya içre olup / deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. / Ve bu dünyada bu zulüm senin sayende / Ve açsak yorgunsak, alkan içindeysek eğer / ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin / - demeğe de dilim varmıyor - kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.
*******

5 Eylül 2007 Çarşamba

Abra kadabra.../yılmaz özdil

Abra kadabra...


1+1 kaç eder?

2 diyenler yanıldı.


Bundan sonra 11...

*

Çünkü, Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayan’ın, hayata geçireceği projeler için bulduğu slogan bu:

"1 + 1 = 11..."

*

Bana sorarsanız, AKP’nin en başarılı bakanı, o olacak...

Belli ki, hükümetimizin "aritmetik şaheserleri"ni en iyi o etüt etmiş.

*

Mesela, dolar...

1 milyon 300 bin liraydı.

At 6 sıfırı...

1.3 lira.

Düştü mü?

Düştü.

*

Veya işsizlik...

Yeni moda çıkardılar, "iş bulma umudun var mı?" diye soruyorlar işsizlere...

"Hálá var" dersen, işşizsin.

"Yok abi, nerdeee" dersen, seni işsiz sayısından düşüyorlar.

Bu sayede ne olmuş oluyor?

İşsiz sayısı artarken, işsizlik oranı azalan tek ülke, burası olmuş oluyor.

*

Milli gelir desen...

Rahmi Koç’un maaşıyla senin maaşı topla, sonra da bulduğun rakamı 2’ye böl... Senin kişi başına düşen milli gelir işte o!

Arttı mı?

Arttı.

Rahmi Koç düşünsün...

*

Peki ya AB?

1 defa girdik.

1 sefer daha girdik.

Ne etti birader?

2 kere!

Yazın kar lastiğini...

Kışın plaj şemsiyesini hesapla...

Enflasyon, tek hane!

Faiz haram, de...

Dünyanın en yüksek faizini ver.

*

İHRACATI BÖYLE SÖYLE.

İthalatı böyle söyle.

*

Mandrake, değil il başkanı, muhtar bile olamaz bunların yanında, muhtar bile... Bakın onun yardımcısı Abdullah, hálá şapkadan tavşan çıkarıcam diye uğraşıyor; bunların yardımcısı Abdullah, Cumhurbaşkanı oldu bile!

*

"Nüfusun yüzde 84’ü oy kullandı. Yüzde 16’sı kullanmadı. AKP bu yüzde 84’ün yüzde 47’sini aldı. Yüzde 100 üzerinden hesap yaparsanız, bizim oyumuz yüzde 55.4’e tekabül eder... Kusura bakmasınlar, biz bu hesapları iyi biliyoruz."

Kim dedi bunu?

Başbakan...

AKP’yi istemeyenlerin oranı?

Yüzde 53.

Geçti mi yüzde 53’ü?

Geçti.

*

Onun için AKP’nin en başarılı bakanı olacak Zafer Çağlayan...

1 + 1 = 111 demediğine şükredin.

2 Ağustos 2007 Perşembe

Oy halkım oy!




Oy halkım oy!melih aşık /alıntı..milliyet

Akşam'dan Ali Ekber Ertürk seçim sonuçlarına ilişkin ilginç bir araştırma yapmış. Seçim öncesi ortaya çıkan yolsuzluk ve yolsuzluk iddialarının sonucu nasıl etkilediğini incelemiş.
Hatay: AKP Hatay Milletvekilleri Fuat Geçen ve Mehmet Eraslan, son üç yılda bu ildeki 300'ye yakın ihalenin 271'inin AKP yöneticilerine verildiğini... İhalelerin paylaşımını AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin'in yaptığını ileri sürdüler. Buna rağmen Sadullah Ergin'e bir şey olmazken Fuat Geçen partiden ihraç edildi. Sonuç: AKP'nin 2002'de yüzde 29.88 olan oyu bu seçimde yüzde 40.8'e yükseldi.
Nevşehir: AKP Nevşehir Milletvekilleri Mehmet Elkatmış ve Osman Seyfi, belediyede ihale yolsuzluğu yapıldığını belgelediler. Her iki milletvekili listeye alınmadı, AKP'nin bu ildeki oy oranı yüzde 43.63'ten yüzde 55.7'ye çıktı.
Çorum: İçişleri Bakanlığı müfettişleri, belediyenin rüşvet karşılığı kat artırım hakkı verdiği iddiasıyla soruşturma açtı. Belediye Başkan Yardımcısı Selim Sever'in odasındaki kasada 'AKP İl Başkanlığı' yazılı zarf içinde toplam 372 bin YTL'lik çekler bulundu. AKP'nin bu ildeki oyu yüzde 48.43'ten yüzde 57.3'e yükseldi.
Ağrı: AKP Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, yolsuzluk yaptığı, haksız olarak ihale aldığı iddiaları üzerine milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Yargılandı, mahkûm oldu ancak cezası ertelendi. Kaya bu seçimde yeniden milletvekili seçildi. Partisinin oyu yüzde 17.70'ten 63'e fırladı.
Sinop: AKP Sinop Milletvekili Cahit Can, İl Başkanı Dursun Demirel'i ihale komisyonculuğu yapmakla suçladı. Demirel yeniden il başkanı seçilirken Cahit Can listeye alınmadı. Partinin oyu yüzde 32.46'dan yüzde 44'e çıktı.
Samsun: Ortaya çıkan yolsuzluklardan dolayı çok sayıda üst düzey belediye görevlisi yargılandı, bazıları tutuklandı. AKP'nin bu ildeki oyu yüzde 44.84'ten yüzde 57.9'a fırladı...
NOT: AKP'nin oy artışı elbet birebir yolsuzluklara bağlı değildir. Ama sonuç en azından yolsuzlukların oy kaybettirmediğini gösteriyor.


Soru: AKP merkez sağın yeni partisi midir?
Yanıt: Eskilere oranla halkı nasıl sağacağını görmeden kesin bir şey söylenemez...
Haldun Ertem

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Has Harry Potter Been Leaked?

Wednesday, July 18, 2007
Time Issue

Has Harry Potter Been Leaked?

Pages of what appear to be the The Deathly Hallows are turning up online, but the publisher won't confirm if they're real

13 Temmuz 2007 Cuma

İçi bizi yakıyor, dışı yabancıları serinletiyor,Şükrü KIZILOT

Şükrü KIZILOT
İçi bizi yakıyor, dışı yabancıları serinletiyor

BAŞLIĞA bakıp, bilmece sorduğumuzu düşünmeyin.

Türkiye ekonomisinin üç temel sorunundan biri olan sıcak paradan söz ediyoruz. Bazıları "sıcak para" deyince, bunu "sıcak ekmek" gibi anlıyor ve "Sıcak sıcak para gelmiş. Bunun neresi sorun?" diye düşünüyorlar. Önce bu deyimin tam karşılığının "emanet para" olduğunu belirtelim.

Yabancılar, yıllardır Türkiye'ye oluk oluk para getiriyorlar. Tablo-I'de ayrıntısı verilen 88 milyar dolar civarındaki bu parayı, YTL'ye çevirip Hazine bonosu, Devlet tahvili ve mevduata yatırıyor ya da borsada değerlendiriyorlar. Ardından da döviz cinsinden yüzde 20 civarında getiri sağlıyorlar (Tablo-II). Oysa, paralarını ülkelerinde değerlendirseler; bono ya da mevduat faizi olarak yüzde 2 4 arasında getiri sağlayacaklar.


ÜSTELİK VERGİ DE YOK

Başlangıçta yabancıların Türkiye'de elde ettikleri bono-tahvil ve borsa kazançları, vergiye tabi idi. Yaklaşık 4.5 milyar dolar para çıkışının olduğu, doların da 1,31 YTL'den 1,58 YTL'ye zıpladığı 2006 yılı mayıs ayındaki "mini kriz" sırasında yabancılar, o tarihte yüzde 15 olan stopajın, sıfırlanmasını istediler. Ardından, bir anlamda kapitülasyon verilerek, Temmuz 2006'da stopaj (vergi kesintisi) sıfırlandı. Türklerden ise vergi alınmaya devam edildi.

O gün bugün yabancılar, Tablo-III'te de görüldüğü gibi, Türkiye'de dünyanın en yüksek faizini elde ettiler ve bir YTL dahi vergi ödemediler. Hálá da ödemiyorlar.

YA KUR YÜKSELİRSE?

Geçen hafta Financial Times, YTL'nin yüzde 65 aşırı değerli olduğunu belirterek, "küresel deflasyonist bir çöküş"e dikkati çekti. Şu anda yabancılar, döviz kurunun düşük kalması hatta düşmesi nedeniyle, "bir taşla iki kuş" vurup, faizden ve kurdan kazanıyorlar.

Ancak, bir gün şemsiye tersine dönüp, kurlar yükseldiğinde, yabancılar için Türkiye cazibesini kaybedecek. İşte o zaman olanlar olacak. Şu anda 88 milyar dolar olan paranın, paniklemesi durumunda, ekonomi allak bullak olacak.

Türkiye ekonomisinin kaçınılmaz sonu maalesef bu...

3 Temmuz 2007 Salı

03-07-2007 TEKNİK BÜLTEN/teknikanalizim..halilrençberin yorumu..

PARA BİR GÜÇTÜR..
PARA BİR GÜÇTÜR.AMA ONDAN GÜÇLÜ FİNANS EĞİTİMİDİR. PARA GELİR VE GİDER, ANCAK PARANIN NASIL ÇALIŞTIĞINI BİLİRSENİZ RİSK YÖNETİMİNİ (HERŞEYE RAĞMEN BİR DİSİPLİN İÇİNDE TRENDE İNANARAK , KİM NE DERSE DESİN ) YÖNETİRSENİZ SERVET YAPABİLİRSİNİZ.

YABANCI KLASİK OLARAK YİNE PİYASAYI YÜKSELTEREK SATIŞ YAPIYOR..

Endeks güne hafif satıcılı başlamasının ardından geçen haftanın devamı şeklinde güçlü seyretti. Son iki aydır devam eden düşüş trendinin kırılmasıyla oluşan seyir güçlü bir şekilde endeksin 47.500 üzerine atmasını destekledi. Beklentilerimiziden güçlü gelişen piyasanın 47.500 üzerindeki seyri, haftanın ilk işlem gününde geçildiği için önümüzdeki 2-3 iş günü içinde yeni zirve denemesi ve yeni en yüksek yapmamız desteklenmiş durumda. Seçim süreci çerçevesinde beklentimizden yaklaşık 2 hafta önce oluşan seyir şu aşamada, biz zamanlama açısından başarılı olamasakta trendin kırılması sebebiyle haftanın ilk işlem gününde piyasaya adapte olduk. Seçim süreci çerçevesinde olumlu süreç şu aşamada hafta sonu yayınladığımız raporun işareteettiği üzere tek partili iktidarı satın alan bir piyasa seyrini desteklemekte. Dış piyasalardada şu aşamada düşüşler durulmuş gözükmekte, ancak Yine de ABD 10 yıllıklarında hafta içinde yükseliş beklemekteyiz, gerçi İmkb-100 dış piyasalrdan bağımsız hareketinine devam ederek seçim sonrası güçlü olumlu senaryosunu çalıştıracak yapıya sahip. Aynı zamanda Brent petrolde yeni hareket 75 dolar seviyesini gösterirken Ons altın tekrar uzun vadeli trend içine geri dönmüş durumda bu gelişmeler dış borsalarda özellikle ABD borsalarında tepe oluşumlarının devam edeceğini gösteren ve ABD 10 Yıllıklarında kısa ve orta vadede Enflasyonist ortamı körükleyen görüntü anlamına gelecektir. USD/JPY yeninde ise gelişmekte olan ülkeleri destekleyen görüntü devam etmekte. Gelişmekte ola ülke borsalarında performası gelişmiş ülkelerden daha iyi olmaya aday.
İmkb-100 Destekler 47.700 -47.500 Dirençler 48.100 -48.350 -48.500 3 Temmuz 2007 -
http://www.teknikanalizim.com sitesinden .sn.halilrençberin yorumu
..

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie