Efendi adlı kitabı geldiğimiz noktada bir daha okudum | ||||||||
Efendi adlı kitap Türkiye'nin en önemli kaynaklarının yabancıların eline nasıl geçtiği konusunda önemli ipuçları veriyor. Türkiye'nin ne yönde ilerlediği ile ilgili soru işaretlerinin doğduğu bu günlerde kitaptaki bazı saptamaları ele almak istedim.
Bir dönemin çok tartışılan, hakkında “komplo”, “işte gerçek”, “saklanan düzen” gibi uç noktalara varan tespitler yapılan kitabı. Soner Yalçın tarafından kaleme alınan Efendi, son günlerde elime bir daha geçti ve “Türkiye nereye gidiyor” sorusu aklımın bir köşesindeyken, hızlı bir şekilde bir daha okudum. Bugün, Efendi'nin içinde geçen bazı ekonomik saptamaları ele almak ve bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Araştırılmaya değer
Bu kitaptan daha önce de bir alıntı yapmıştım, fakat son dönemde yaşadıklarımız ile daha anlamlı hale gelen saptamalar var.
Detaya geçmeden bir not düşmek istiyorum, aynı çekincemi daha önceki alıntımda da paylaşmıştım. Kitap hakkında ne düşünüyorum? Soğukkanlı ve olabildiğince objektif bir gözle okumaya çalıştım ve bazı çıkarımlara vardım. Birkaçını sizlere aktarmak istiyorum. Kitabın yazılışındaki amaç; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş başarısını Sabetayist bir grubun girişimi ile özdeşleştirmekse tek kelimeyle anlamsız. Selanik'in tasvirini yaparak Atatürk'e de yakıştırmalar yapmak ise tek kelimeyle aşırı cüret ve haddini aşma.
Türkiye'nin yaşadığı zorluklarda birilerinin ülkenin kaynaklarını kullanmada halka rağmen etkili olduğunu ve bu örgütlenmenin Osmanlı'nın da sonunu hazırladığını anlatmaya çalışmak, bizleri uyandırmak ise araştırılmaya ve sahiplenmeye fazlasıyla değer.
Osmanlı'da yaşananlar
Bu noktada “kitap ile son çıkarımı” sizlere bırakıyor ve ekonomik durumu anlatan bölümlere geçiyorum:
“...16 Ağustos 1838 Sadrazam Reşid Paşa, samimi dostu İngiliz elçisi Lord Stratford ile ticaret anlaşmasını imzaladı. Anlaşma aynı yıl Avrupa'nın diğer devletleriyle de imzalandı. Bu anlaşma ile Osmanlı, devletçi ekonomiyi rafa kaldırdı ve gümrük vergilerini İngiltere ile birlikte saptamayı kabul etti. Osmanlı, ucuz mallar cenneti haline gelirken, üretmediğini tüketen bir toplum haline de geldi. En verimli alanlar yabancı sermayenin eline geçti. Bu durumun Osmanlı ekonomisine yansıması uzun sürmedi. 1814 yılında bir sterlin 23 kuruş iken, 1839'da 104 kuruş oldu. Bir sonraki adım ne oldu dersiniz? Avrupa devletleri, mali sorunlarına çözüm arayan Osmanlı'ya 'Hemen dış borçlanmaya gitmelisiniz' diyerek baskı yapmaya başladı. Osmanlı Avrupa piyasasına tahvil satarak borçlanmaya başladı. Londra, Paris, Viyana, Frankfurt borsaları bayram ediyordu. Nasıl etmesin? Zenginleşmeye başlayan Avrupa orta sınıfı, tasarrufları için kendi ülkelerinde yüzde 3-4 gibi düşük faiz gelirleri yerine, yüzde 11-20 oranında yüksek faiz gelirleri ile İstanbul'a yöneliyorlardı."
Komprador bürokrasi doğdu
"Alınan borç paralar, sarayların yapımına, dekoruna gidiyordu. Ekonomideki yapısal dönüşüm kültürel değişime de neden olmuştu. Osmanlı bürokrasisinin günlük yaşamı değişmeye başladı. Bürokrasi, daha fazla tüketebilmek için daha fazla kirleniyordu; yani rüşvetsiz iş yapılmıyordu. Reşid Paşa yeni tip devlet adamlığının da yolunu açtı. Eskiden nüfuslu paşaların himayesine girerek koltuk makam kapılırken Reşid Paşa yabancı devletlere dayanarak kariyer yapma dönemini başlattı. Sadrazam ve paşalar, İngilizci, Fransızcı, Rusçu gibi isimlerle anılır oldu. Osmanlı aydını, spekülasyoncuların, büyük bankaların ve Avrupa devletlerinin elinde şaşkına dönüvermişti. Yabancı ticarethaneler ile bankalar tarafından yönlendirilen çoğunluğu yerli olan tüccarlar, Avrupa sanayi mamullerinin kırsal alana girişinin kolaylaştırılması için aracılık ediyorlardı. Avrupa'nın sermaye grupları, Osmanlı topraklarında komprador tüccardan sonra komprador bürokrasi inşa ediyorlardı.”
Sonuç: Geldiğimiz noktada soralım; "Türkiye’de kimler, neler inşa ediyor” ve “Türkiye sizce nereye gidiyor?”