İSKENTÇE: Büyük kentlerde yaşayanların çekmek zorunda kaldıkları zor ve eziyetli hayat.
EŞDİNSEL: Sadece kendi dininden olan kişilerle ilişkiye giren kimse.
TÜHBEBEK: İki yakası bir araya zor gelen ve çoğu zaman anne babalarından destek almak zorunda kalan yeni evli çalışan çiftin istemeden yaptığı bebek.
DOYGUSAL ZEKA: Bir kimsenin restoranda ısmarlayacağı yemeğin, açık büfeden alacağı yiyeceğin miktarını veya sofradan kalkması gereken zamanı mantık yürüterek objektif düşünerek saptama yeteneği, dirayeti.
TİCAREYTİNG: Televizyon kanallarının sadece reyting alınıp satılan mecralar haline dönüştürülmesi.
YAZARLAMACI: Bir yazarın daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamak ve yazdığı kitapların satışını artırmak için gerekli pazarlama faaliyetlerini belirleyen ve gerçekleştiren profesyonel.
OKURYAŞAR: Okuduğu romadan fazla etkilenip hikayedeki karakterler gibi konuşmaya ve davranmaya baylayan kimse.
OKURYATAR: Kitap okumadan uyuyamayan kimse.
YAZMİNAT: Bir köşe yazısında ve bir kitapta ifade ettiği düşünceleri ve yorumları yüzünden yazarın mahkeme kararıyla ödemek zorunda bırakıldığı para.
KAZMAPOLİT: Şehir magandası
YOZMOPOLİT: Kozmopolit olacağım diye önüne gelen bütün yabancı kültürleri benimseyen hiçbirini derinliğine öğrenmediği ve anlamadığı için sık sık dengesi bozulan yanlış yapan boş kimse.
METROSELSÜEL: Büyük şehirde yaşamayı seçtiği için doğal afetlerden uzak kalacağını zanneden ama en basit bir sağanakta bile oturduğu ev bir metre sel suyunun altında kalan birikimleri silindir gibi ezilen İstanbullu.
ŞEYHVET: Din sömürüsü yapan tarikat liderinin kadın müritlerine duyduğu cinsel ilgi.
ŞARKLATAN: Doğu felsefeleriyle ilgili bir iki tane kitap okuduktan sonra kendisini uzman ilan edip çevredekilere de şifa dağıtmaya çalışan üç kağıtçı.
VASATANDAŞ: Ortalama özelliklere sahip vatandaş. Sıradan insan.
SEMTŞERİ: Sizinle aynı semtte oturan kişi.
BÜROKRANT: Kamuda çalışan üst düzey görelinin pozisyonunu kullanarak elde ettiği haksız gelir.
AFBONE: Siyasilerin çıkardıkları aflardan yararlanıp serbest kaldıktan hemen sonra birisinin canını yakıp tekrar içeri giren af suç hapis abonesi, azılı sabıkalı.
İSTİHBAYAT: Güncelliğini,önemini ve değerini yitirmiş gizli servis haberi.
BELEŞTRİK: Kaçak kullanılan elektrik.
HEMŞOVENİST: Hemşerilerini ülkenin diğer bölgelerinden gelenlerden üstün gören.
MUHAYELEFET PARTİSİ: Birincil görevi hükümetin icraatını eleştirmek aşırılıklara karşı çıkmak ve denge kurmak olmasına rağmen kendi iç işleri, hizipleşme ve güç çekişmeleri yüzünden mecliste ağırlığını koyamayan varlık gösteremeyen aradabir görünüp yine kaybolan muhalefet partisi.
ŞİİRTİCA: Gericiliğin ve bağnazlığın kendi düşüncelerine uymayan şiiri bile yasaklayacak kadar ileri aşaması, ümitsiz vakası.
OYGAZM: Politikacının bol oy alıp iktidara ele geçirdiği anlarda yaşadığı yoğun zevk.
SOLTANAT: Sol partilerimizin uzun süredir benimsediği mutlak egemenliğe ve tek adamlığa dayalı tek adam yönetimi.
MOLLANARŞİ: Molla monarşisi. Bir din adamının başa geçip ülkeyi kral gibi yönettiği ölene kadar gücü kimseyle paylaşmadığı ve siyasi otoritenin bir molladan diğerine geçtiği ortaçağdan kalma ilkel yönetim biçimi.
KADRODİZYAK: Kadro genişlemesinin hırslı yönetici üzerinde yarattığı uyarıcı etki.
Bunlar Hakan Yaman'ın yazdığı Kelimenü adlı kitaptan alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder