Bu Blogda Ara

27 Ağustos 2007 Pazartesi

şiir resim

Aldıklarımızla hayatımızı kazanırız... Hayatı hayat yapan ise verdiklerimizdir...
Arthur Ashe
******
"Yarınlarımız karanlık olmasın" , Fotoğrafçı : SERDAR ÖNAL


bir dost bulamadım
Sokrates bir ev yaptırmış nasılsa;
Eş dost başlamış kusur bulmaya:
Kimi içini beğenmemiş:
Kızmayın ama demiş;
Şanınıza layık değil odaları.
Kimi cephesine çatmış:
Karşıdan görünüş berbatmış.
Hepsine göre de çok darmış bu ev.
Kim sığarmış bu kulübeye?
Koca Filozof,
Ah demiş, keşke bu evin alabileceği kadar
Gerçek dostum olsa!

Sokrates'in sözü yerinde;
Bir ev dolusu gerçek dost nerede?
Sözde herkes dost, ama gel de inan.
Dosttan bol şey de yok dünyada,
Dosttan az şey de
La Fontaine

"İŞ'te Hayat" , Fotoğrafçı : HAKAN YAŞAR




"Silifke'de Gün Batarken.." , Fotoğrafçı : Egemen ERKANLı



25 Ağustos 2007 Cumartesi

AKP'den 1200 yıl önceBir
























Metin MÜNİR




AKP'den 1200 yıl önceBir ankette "Dünyayı ve evreni anlayabilmek için din kitapları mı, bilimsel buluşlar mı önemli?" diye sorulduğunda AKP seçmenlerinin yaklaşık yüzde 60'ı "Din kitapları" demiş.Bu, aklıma birkaç ay önce okuduğum bir kitabı getirdi. Kitap, insanlığın ağrıya çare bulmak için verdiği mücadelenin tarihini hikâye ediyordu.* İçinde İslam bilim adamlarının tıbba, özellikle ağrı kesici ilaçlara ve yöntemlere sekizinci yüzyıldan itibaren yaptığı katkıyı anlatan bir bölüm de vardı.Abbasi Halifesi Harun Reşid'in (763-809) saltanatı esnasında Bağdat dünyanın en büyük ve uygar kenti haline gelmişti. Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştı. Cermen, Keltik, Frank, Slav ve Moğol aşiretleri Avrupa'da Klasik çağlardan insanlığa kalan eserleri tahrip etmek için adeta bir yarış içindeydiler. Bu arada Avrupa sahnesinde Müslüman gezginler belirdi. Bunlar Reşid'in barbarların elinden kurtulan eski klasik elyazması kitapları satın almaları için yolladığı bilginlerdi. Büyük bir inatla aranan eserler Bağdat'a taşındı. Orada özel eğitim görmüş çevirmenler tarafından Arapçaya çevrildiler. Çevrilen kitaplar arasında sadece bilim, tıp ve mühendislikle ilgili eserler değil, şiir ve felsefe yazmaları da vardı.Bilimden kopmak...Büyük İslam âlimleri bu devirde ortaya çıkmaya başladı. İslam tıbbının altın çağı da tıbbın babası olarak bilinen Hipokrates'e (MÖ 460-370) kadar dayanan bilgilerin Arapçaya çevrilmesiyle açıldı.Arap uygarlığı Moğolların 1258'de Bağdat'ı talan etmesiyle çöküşe geçti ve bir daha canlanmadı. Daha sonra gelen Osmanlılar kendi sanat ve mimarilerini yarattılar ama bilime önem vermediler. Kitapta bunlar yazıyordu.Demek ki 1200 yıl önce Müslümanlar Türkiye'deki insanların çoğunluğunun hâlâ anlayamadığı bazı gerçeklerin farkındaydılar. Dünyayı ve evreni anlayabilmek için bilim kitapları din kitaplarından önemlidir. Para gibi, bilginin de dini yoktur. Bilimden kopmak yarıştan kopmaktır. O zamanlar, Peygamber'in "İlim Çin'de bile olsa arayınız" demesinin üzerinden çok zaman geçmemişti. Müslüman olmak geri kalmış olmakla eşanlamlı değildi.AKP milletvekillerinin ve müstakbel kabine üyelerinin yüzde 60'ı da dünyayı ve evreni anlayabilmek için din kitaplarının bilimsel buluşlardan önemli olduğuna inanıyorlarsa karanlık çağlara hazır olmamız gerek demektir.* The Worst of Evils The Fight Against Pain (Kötülüklerin En Belası Ağrıyla Savaş) Thomas Dormandy.



22 Ağustos 2007 Çarşamba

Sıkmabaş nedir?.. Ne değildir?..

Bir defa adını doğru koyalım.. Türban değil.. Çünkü türban başka bir şey ve yüz yıllardır var.. Nedir türban?..
Bir Hint dini inanışı Sih (Sikh) erkeklerinin baş bağlama şekli.. Dikkat buyurun erkeklerinin. Kadınlarının değil. Sih kadınları, bizim sıkmabaşı andıran çift örtü ile kaparlar başlarını.. İçte saçlarını saran sıkı örtü, dışta, bizim Anadolu usulü bağlanmış ikinci örtü. Boyna dolanmış, sıkılmış değil, boyunda gevşek düğümlenmiş..
Yüzyılın başlarında, o zaman dünya modasını yöneten Paris, Sih erkeklerinin serpuşunu stilize ederek bir kadın başlığı yaptı, adına da "Tulip/ Lale"den türeyen Türban dediler. Paris sosyetesi türbanlandı.
Türkiye o zamanlar, Fransa'yı yakından izliyordu. Türban İstanbul sosyetesine de geldi. Ankara da sevdi. Üst düzey yönetici ve bürokrat hanımları kullanmaya başladılar.
Türban Köşk'e de çıktı. Mevhibe Hanımı zarif türbanı ile hatırlıyorum. Köşk davetlerine katılan türbanlı hanımları da..
O Paris modası türbanın herhangi bir dinle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Bir kadın başı olarak, Sih de değildi çünkü..
Bizde, yakında Köşk'e çıkması beklenen ve kim ne derse desin ülkeyi karıştıran siyasal İslam simgesi örtünün adı, sıkmabaş..
Mucidi Şule Yüksel Şenler adlı ünlü kadın yazar.. Çıkış noktası, Ege adalarındaki Ortodoks Yunan kadınlarının başlarından esinlenen, Lübnan kökenli küçük bir İslam tarikatının baş örtüsü.. Şule Yüksel görüşleriyle birlikte başlığını da yaydı. Giderek belirli bir tarikatın simgesi oldu. Siyasete girdi. Erbakan'ın Milli Görüşçü kadınlarının üniformasına dönüştü.. Sıkmabaş üzerine giydikleri yere kadar uzanan mantolar, ya da cübbeler, siz adını ne koyarsanız koyun, renkleri ile tarikat, cemaat farklarını belirlediler.. Yeşil, gri, pembe ve saire..
Sıkmabaş yayılırken, manto ve cübbeler önce kısalmaya, sonra tümden yok olmaya başladılar.. Çünkü artık sebep dini tarikat ve cemaat mensubiyeti değildi.
Sıkmabaşlıların yaş ortalaması düştü.. İyice gençleştiler.. Ve günün birinde sıkmabaş genç kızlar arasında, bir dini inancın ötesinde, bir moda, tam tersine, bir dikkat çekme, kendine baktırma yöntemi olarak kullanılmaya başlandı.
Bakınız, dini örtünmenin sebebi belli.. Erkeğin dikkatini çekmemek, onu tahrikten kaçınmak, kadınlığını mümkün olduğu kadar saklamak için örtüneceksin.. Kadın saçı bile cinsel öge kabul edildiğinden, onun da örtülmesi gerek..
Şimdi soruyorum..
Ayakta Gucci papuçlar, elde Ralph Loren çanta, daracık belde markası 40 metreden okunan Dona Caran kemerli bir genç kızın kafasındaki parlak, ışıltılı Hermes eşarp nasıl bir örtünme, dikkatten kaçma olur söyler misiniz?..
Buna bir de yüzdeki pahalı ve abartılı makyajı, alttaki daracık pantolon ve üstündeki rengârenk bluz veya ceketi ekleyin..
Hemen her gün Ortaköy'de Ertekin'de oturuyoruz.. Önümüzden yüzlerce, hele tatil günüyse binlerce insan geçiyor..
Minilisi var.. Beli bir karış çıplak olanı var. Pantolon diye tayt giymiş, nerdeyse çıplak havasında dolaşanı var.. Ama millet bunlara alıştı. Bakmıyor bile.. En çok dikkat çekenler, bu üzerinde her parlak rengi taşıyan Hermes eşarplı teenagerlar.. Yani lise üniversite çağındaki kızlar.. Onlara bakılıyor, onlar yanlardakine işaret ediliyor..
Neden?..
Çünkü bugün için onlar farklı ve yeni!..
Moda da bu değil mi zaten.. Farklı ve yeni olarak dikkati çekmek..
Okuyoruz.. Hayrünnisa Hanım'ın başlıklarını modacı Atıl Kutoğlu hazırlayacakmış. Sebep dinsel inançsa, modacı elinin ne işi var, First Lady'nin başında?.. Çünkü, kadın ve moda at başı gitmiş, tarih boyu..
Amacı fark yaratmak ve dikkat çekmek olan bir genç kızın, kadının dini sebeplerle örtündüğüne inanabilir misiniz?..
Bugün Hermes eşarplarını takıp, Bağdat Caddesi, Ortaköy, Bebek, Nişantaşı'nda piyasaya koşan genç kızların durumu bu..
Peki ya, eşler?..
Üst düzey siyasetçiler, yöneticiler ve bürokrat eşleri neden sıkmabaşlı?..
Çünkü gerçek.. Eşi sıkmabaşlı olmak, günümüzde yükselmenin önemli sebeplerinden biri.. Meclis'e girmenin de hatta.. AKP'de en önemli tercih sebebi, kimse inkâr etmesin. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı'nı eşinin sıkmabaşına borçlu.. Köksal Toptan Meclis Başkanı olunca, "Artık Köşk'e de sıkmabaşlı çıksın" denmedi mi?.. Söyleyin denmedi mi?..
Peki ama "Sıkmabaş bir siyasal simgedir. Gamalı haç gibidir. Sorun örtünmekse bin yıllık Anadolu kadını gibi baş örtüsü kullansana" kıyametlerine rağmen, Emine ve Hayrünnisa hanımlardan da işte bu teenagerlara kadar niye ısrarla Hermes markalı sıkmabaşta direniliyor?.
İşte en önemli noktaya geldik..
Çünkü klasik baş örtüsü, köylü kadınların, kenar mahallelilerin, eve ve işe gelen hizmetçi sınıfının başlığı kabul ediliyor... Onlardan ayrılmak, farklı olmak gerek ki, gören karıştırmasın..
Hele de markalı sıkmabaş, kentli, üst sosyal sınıf, sosyetik kadın başlığı.. Farkı hemen ortaya koyuyor ve "Ben kent soylu, okumuş ve ekonomik üst sınıftanım. Beni köylüler, kenar mahalleliler ve domestiklerle karıştırmayın" anlamına geliyor.
Yani sıkmabaş, baş örtülülerle sınıf farkının simgesi aslında, Siyasal İslamın sembolü olmanın da ötesinde..
Anlatabildim mi?..

hollwood türü islam

ılımlı islam
radikal islam
hollwood türü islam


Gül'e Guardian önerisi

Hayrünnisa Gül'ün first lady olması halinde nasıl giyineceği tartışmasına İngiliz The Guardian gazetesi de katıldı.
The Guardian gazetesi, "first lady" olması halinde Hayrünnisa Gül'ün türbanına "çağdaş" bir yorum getirmesi beklenen modacı Atıl Kutoğlu'nun "Sophia Loren tarzı"ndan esinlenebileceğini yazdı.
Gazete, "Ancak, geleceğin dindar 'first lady'sinin, Loren'inki gibi saçlarının bir kısmının gözükmesine izin verip vermeyeceği belli değil" yorumunu yaptı.
Gül'ün başörtüsünün, Abdullah Gül'ün ilk adaylığından bu yana siyasi bir tartışmaya neden olduğunu vurgulayan haberde, Türkiye'deki yasalara göre türbanın hükümet binaları ve üniversitelerde yasak olduğu, hatta Hayrünnisa Gül'ün bu nedenle AİHM'ye gittiği de hatırlatıldı.

Osmanlı motifi

Reuters haber ajansının Atıl Kutoğlu'yla yaptığı röportajda da Kutoğlu, Hayrünnisa Gül için, "çok şık ve modern bir gardırop hazırladığını" belirterek, "Kıyafetlerin taslak çizimlerinde şu andaki trendler ve çağdaş modayı, Hayrünnisa Gül'ün gelecekteki rolüne uygun bir şekilde bir araya getirmeye çalıştım" dedi. Gül için, "Pantolon takımından akşam kıyafetlerine kadar 10'dan fazla model tasarladığını" belirten Kutoğlu, bu tasarımlarda Osmanlı ve Türk motiflerinden esinlendiğini söyledi.

benim değill

Abdullah Gül benimde cumhurbaşkanım değil

kendisi (bütün oylar onun cumhur başkanlıgı için bile verilmiş olsa )%47 nin cumhurbaşkanı ,bu oylarla iktidar olunabilir ,bakan başbakan olunabilir ,vatandaşı oldugunuz toplum,bakanı oldugunuz devlet show için AİHM'ye bile şikayet edilir ve bakanı oldugunuz devletle mahkemelik bile olunur.
Fakat %100 uzlaşma isteyen bir makama CUMHURBAŞKANI OLAMAZSINIZ!
ZORLAMA İLE ANCAK %47 NİN OLURSUNUZ.
HANİ UZLAŞMACIİDİNİZ,
DEMOKRATTINIZ,
cumhuriyet DEGERLERİNE ÖZDE BAĞLI İDİNİZ,
BUNA SİZ BİLE İNANMIYORSUNUZ Kİ TÜSİAD'LA YAPTIĞINIZ TOPLANTIDA KONUŞMA YAPARKEN ROL YAPMIYORUM /HERKESİN BAŞKANI OLACAGIM DEME GERĞİ DUYDUNUZ,
BUGUNE KADAR HANGİ ADAY KAPI KAPI DOLAŞIP ATATÜRK İLKELERİNE VE LAİKLİĞE BAĞLI KALACAGINI YEMİN LERLE ANLATMA YOLUNU SECTİ,
ZATEN BİRADERİNİZ R.T.ERDOGAN DEMEOKRASİYİ ,CUMHURİYET DEĞERLERİNİ NE KADAR BENİMSEDİĞİNİZİ ,VE HEPSÖYLEDİĞİNİZ GİBİ NE KADAR DEĞİŞTİĞİNİZİ AŞŞAGIDAKİ CÜMLEDE BELLİ ETTİ
Senin değilse o zaman çık buranın vatandaşlığından."
İŞTE BUKADAR AMA UNUTTUĞUNUZ SİZ %47 SİNİZ ŞİMDİLİK( BUNUN İÇİNDE HER DEVRİN ADAMI,YAGDANLIKLAR,ŞAKŞAKCILAR YALNIZCA PARA VE ŞAHSİ MENFAATLERİNİ DÜŞÜNEN İŞADAMLARI VAR)ÜLKEYİ VE 100 SENE GERİYE GÖTÜRMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ !
AMA BİZ BURDAYIZ GİTMESİ GEREKENLER AMERİKADA ÇOCUKLARI ÇALIŞANLAR,
BURSLA OKUYUP GEMİCİK ALANLAR ,
MUHASEBECİLİKTEN MİLYONLARCA DOLAR SERVETE SAHİP OLANLAR
ÜLKEYİ AVRUPAYA ŞİKAYET EDENLER
İŞTE NİHAYET GERCEK YÜZÜNÜZÜ GÖSTERMEYE BAŞLADINIZ!!!
***************
Ya beğen ya terk et
Melih AŞIK Açık Pencere
Bekir Coşkun Hürriyet'te: "Türban için Türkiye Cumhuriyeti'ni AİHM'ye veren Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım değildir..." demişti. Başbakan Erdoğan bu sözleri Uğur Dündar'la röportajında yanıtladı:
"Maalesef edep adap bilmeyenler de var. Onu diyebilen insanın önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkması lazım. Çünkü bu ülkede cumhurbaşkanı kim olursa olsun hepimizin cumhurbaşkanıdır. Senin değilse o zaman çık buranın vatandaşlığından."
* * *
Seçim gecesi verilen "Herkesi kucaklayacağız" sözü buraya kadar. Ya bizi beğen ya vatandaşlığı terk et. Yeni slogan bu... Vatandaşlıktan öncelikle çıkması gereken ise Fikret Otyam'dır. Ne demişti bir zamanlar:
"Duvarıma resmini asabileceğim, göğsümü gere gere işte bu benim cumhurbaşkanım diyebileceğim bir cumhurbaşkanı istiyorum."
Otyam, hiç kuşku yok Gül'e bakarken de aynı şeyleri düşünmektedir. Vatandaşlıktan atılmalıdır! Ne demokrasi değil mi? Kaldı ki Cumhurbaşkanı Sezer'den sabah akşam yakınan, meydanlarda onu halka şikâyet eden ve o muhterem adamın yuhalanmasına sebep olan kişi de Tayyip Erdoğan'ın kendisidir. Sezer'den hiç "Benim cumhurbaşkanım" diye söz ettiği duyulmamıştır. Şimdi şu talebe bakın; Abdullah Gül'e "Benim cumhurbaşkanım" demeyen vatandaşlıktan çıksınmış... Ne diyelim? Tramvay demokratlığı işte buraya kadar...

19 Ağustos 2007 Pazar

Latife Hanım’dan Erdoğan’a mektup/soner yalcın





Latife Hanım’dan Erdoğan’a mektup

Sayın Başbakan,

"Birinci Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün eşi de türbanlıydı" şeklindeki açıklamanız üzerine bu mektubu tarihe karşı bir borç duygusuyla kaleme aldım. Bilmenizi isterim ki, zorunluluk olmadığı dönemlerde ne ben, ne de ailem hiçbir zaman başörtüsü kullanmadık. Londra’da Chislehurst Tudor Hall School ve Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde okurken başım açıktı. Pasaportumdaki fotoğrafımda bile başım açıktı. İzmir’deki yaşamımda da örtünmedim. Sadece sokağa çıktığım zaman mecburen başıma bir örtü geçiriyordum. Bu örtünme benim kişisel isteğim değildi. Dönemin gelenekleri-ádetleri bunu emrediyordu. Başörtüsüne ilişkin Osmanlı hukukunda zorunlu bir yasa olmamasına rağmen, başınızın, yüzünüzün açık olması kadı huzuruna çıkarılıp kınanmanıza neden olurdu. Bir kadının bu kınamaya maruz kalması ise itibarının-namusunun yok olması demekti. Bu nedenle örtünmeye mecburdum. 25 Kasım 1925’teki şapka kanunu ile başlayıp, 3 Aralık 1934’te çıkan 2596 sayılı kanun ve 18 Şubat 1935’te çıkan 2933 sayılı kıyafet yasalarıyla süren reformlar kadınların giyim konusunda tamamen özgürleşmesini sağladı. Ve ben de örtüyü kaldırıp attım. Sayın Başbakan, Büyük önder Mustafa Kemal’le evlendikten sonra mecburen, devlet görevi gereği örtündüm. Ancak benim örtüm biraz farklıydı: Döneme göre modern giyiniyordum; çarşaf giymiyor, peçe takmıyordum. Yüzümü tümden açık bırakan kendime özgü başörtüm, tayyörlerim, pelerinlerim, çizmelerim, elmas küpelerimle o dönem için çok farklı bir giyim tarzına sahiptim. Bu tarz, yabancı gazetelerde haber bile oldu. 17 Mart 1923 tarihli İngiltere’de yayınlanan London Illustrated News ile ABD’de yayınlanan 14 Mart 1923 tarihli New York Times gazetelerine göz atarsanız, Türk kadının özgürlük simgesi olarak beni gösterdiklerini görürsünüz. Diğer yandan, büyük önder Atatürk’le birlikte erkek meclislerinde bulunmam, lokantalara gitmem, toplantılarda bacak bacak üstüne atmam da yadırganıyordu. Bu nedenle gizli bir örgüt olan "Anadolu Osmanlı İhtilal Komitesi", benim kıyafetim ve davranışlarımı kastederek, "Yarın senin de karı ve kızının bu hallere getirileceğini, ırz ve namusunun mubah kılınacağını düşün, vicdanına kulak ver, dininin namusunun ne kıratta bir Millet Reisi elinde oyuncak olduğunu anla! Ey Müslüman, fazla söze hacet yok, din ve ırk ocağımızın haremine kadar uzanan bu eli bugün kırmazsan dinine, Kuran’ına, ırz ve namusuna ebediyen veda et" şeklinde bildiriler dağıttı. Ben yılmadım ve hiç korkmadım. Sayın Başbakan, Önemle belirtmek istiyorum: "Atatürk’ün eşi de başörtülüydü" polemiği yarın tehlikeli tartışmalara neden olabilir. Birileri çıkıp "Atatürk’ün döneminde içki yasaktı, halifelik kurumu vardı, laiklik yoktu, kadınlara çalışma izni yoktu" diyebilir! Oysa bunlar da tıpkı "benim başörtüm" gibi dönem şartları altında değerlendirilmesi gereken konulardır. Sayın Başbakan, Devlet görevi gereği, siyasal kriz çıkmaması için, kısa bir süre zorunlu olarak giydiğim başörtüsünün bu şekilde değerlendirilmesine çok üzülüyorum. Ayrıca düşünüyorum da, bu polemiği çıkaranlar, "Cumhurbaşkanı eşinin başının açık olması gerekiyor" diyenlerle aynı safta olduklarının farkındalar mı acaba? Unutmayınız ki bizim dönemimizde de bazı çevreler, "Cumhurbaşkanı eşinin başının kapalı olması gerekiyor" diyordu! Yazdığım gibi, bunu devlet görevi olarak kabul ettim ve örtündüm. Madem böyle bir tartışmanın doğmasına neden oldunuz, şimdi size soruyorum: Sayın Hayrünnisa Gül de tıpkı benim yaptığımı yapar, başörtü meselesini devlet görevi sayar ve başını açar mı? Sayın Başbakan, Bu gereksiz tartışmalarla ne beni, ne de Hayrünnisa Hanım’ı siyasete "malzeme" yaptırmayınız lütfen. Size çalışmalarınızda başarılar diler, kuracağınız 60. hükümetin vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini dilerim.
Saygılarımla,

Latife Mustafa Kemal
İlk Cumhurbaşkanlığı seçimi Atatürk’ü öldürüyordu!


İlk cumhurbaşkanlığı seçimi, Atatürk’ün iki kez kalp krizi geçirmesine neden oldu. Çankaya Köşkü’nde iki gün arayla gelen krizler, neden herkesten gizli tutuldu? Kalp krizlerinin sebebi, cumhuriyet fikrine karşı çıkan hilafet yanlısı muhalifler miydi? Kalp krizleri Atatürk’ün hayatını nasıl etkiledi?

Tarih: 11 Kasım 1923. Yer: Çankaya Köşkü Atatürk, öğle yemeğinde çok sevdiği etsiz kuru fasulye yiyordu.

Birden göğsünün arka tarafından sol kolunun dirseğine kadar yayılan çok şiddetli bir ağrı hissetti. Terden vücudu sırılsıklam oldu.

Ağrılarını kimseye hissettirmek istemedi, ancak dayanılacak gibi değildi.

Başı masaya düştü.

Şanslıydı; Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam öğle yemeğinin konukları arasındaydı. İlk müdahaleyi o yaptı.

Atatürk, odasına yatırıldı. Kalp krizi geçirmişti.

Bünyesi pek sağlıklı değildi. Sağlıklı olması da mümkün değildi zaten. Ömrü savaş cephelerinde geçmişti. Trablusgarp Savaşı’nda gözlerinden rahatsızlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda böbrekleri iflas etmişti. Sakarya Savaşı’nda ise attan düşüp kaburga kemiklerini kırmıştı.

Ancak, ilk kez kalp krizi geçiriyordu.

Sebebi, aşırı yorgunluk ve stresti.

Cumhuriyet’in ilanı sancılı olmuştu. İstanbul gazetelerinde sürekli eleştiri yazıları çıkıyordu; hilafeti savunuyorlardı.

Başta Rauf Orbay olmak üzere, dava arkadaşları açıktan açığa cumhuriyet fikrini eleştiriyordu.

Başbakanlıktan Fethi Okyar’ın alınıp İsmet İnönü’nün getirilmesi hiç kolay olmamıştı. Hükümet krizi zor atlatılmıştı ve aslında tüm bu siyasal olayların temelinde cumhuriyetin ilanı ve Atatürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi vardı.

İKİNCİ KALP KRİZİ

Evet; Atatürk, cumhuriyeti ilan etmiş; cumhurbaşkanı seçilmiş...

Ama bu olaylar sağlığına mal olmuştu.

İlk krizi çabuk atlatmıştı. Fakat bu son olmayacaktı.

İki gün sonra...

13 Kasım 1923.

Çankaya Köşkü...

Atatürk, öğleyin Köşk’ün bahçesinde yürüyüşe çıktı. Köpeği Foks’la oynadı. Yorulduğunu hissetti. Bahçedeki masaya geçerek, kahve istedi.

Kahvesinden bir yudum almıştı ki, sandalyeden yere düştü.

Yine kalp krizi geçiriyordu.

Koruma memuru Kemal Özada, garsonu Cemal Granda, şoförü Remzi Öztunç hep birlikte Atatürk’ü odasına taşıdılar.

Baygındı. Hava alması için odanın pencereleri açıldı, burnuna kolonya koklatıldı. Koluna iğne yapıldı.

Kendine gelir gibi oldu. Sorulara yanıt vermiyordu. Sadece yattığı yerden neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

İki gün içinde iki kalp krizi geçirmesi üzerine, İstanbul’dan kalp doktoru Prof. Neşet Ömer İrdelp çağrıldı.

Doktor İrdelp, Ankara’ya geldi ve Atatürk’ü iyice muayene etti. Teşhisi aynıydı; çok çalışmaktan ve stresten ileri gelen "elemi asabi" kalp krizlerine neden olmuştu.

Dinlenmesi gerekiyordu. Bir de perhiz yapmalıydı. Yani içkiyi ve günde yaklaşık 30 bardak içtiği kahveyi azaltmalıydı. Sigara ise 10 adedi geçmemeliydi.

LATİFE HANIM OLSUN!

Atatürk’ün kalp krizi geçirmesi, basından gizli tutuldu. Muhaliflerin eline koz vermek istenmiyordu.

Ancak haber duyuldu. Başta "İkdam" gazetesi olmak üzere cumhuriyet muhalifleri Atatürk’ün ülkeyi yönetemeyecek kadar hasta olduğu dedikodusunu yaydılar.

Gazeteciler Çankaya Köşkü’nün önünden ayrılmıyordu. Hükümet resmi açıklama yapmıyordu. Tek açıklamayı, Ankara’dan İstanbul’a dönen Prof. İrdelp yaptı. Aşırı yorgunluktan dolayı küçük bir kalp spazmı geçirmişti. Dinlenip geçebilecek bir hastalıktı bu.

Bu arada Atatürk’ün durumunun ağır olduğu söylentilerine inanan bazı çevreler, Atatürk’ün yerine Latife Hanım’ın cumhurbaşkanı olması gerektiği gibi absürd fikirler ortaya attılar.

Atatürk sıhhatine kavuştuktan sonra kendisine ziyarete gelen Ali Fuat Cebesoy gibi arkadaşlarına, "öteki dünyaya gidip geldiğini" söyledi.

Doktorların tavsiyelerini dinleyip perhize uyacaktı.

YİNE KALP KRİZİ

Ama iki ay sonra sağlığına kavuşunca perhize son verdi. Latife Hanım’ın ısrarları da yeterli olmadı, hatta ilk kavgaları bu nedenle çıktı.

Annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi kalp hastasıydılar, dikkatli olması gerekiyordu. Ancak yeni temellere dayanan yeni bir devlet kurmanın yolu yorulmaktan geçiyordu.

Hep çalıştı ve benzer krizler Atatürk’ü hiç yalnız bırakmadı. Nutuk’u hazırladığı 1927 yılının 22-23 ve 28 Mayıs’ında da üç kez kalp spazmı geçirdi.

Bu dönemde Almanya’dan gelen Prof. Kraus ve Prof. Von Romberg Atatürk’ü muayene ettiler.

Dört yıl önceki teşhisten farklı bir şey söylemediler. Fazla çalışmaması gerekiyordu.

Ancak Atatürk’ün Alman doktorların tavsiyelerine uyması zordu. Devrimlerin kesintiye uğramaması gerekiyordu.

Bile bile ölüme koştu...

İşte ilk cumhurbaşkanlığı seçimi ülke siyasi tarihi dışında Atatürk’ün kişisel tarihi açısından da bu denli güç şartlar altında, azim ve kararlılıkla hayati kararların alındığı ve uygulandığı bir dönemdi.

****************

Abdullah Gül, Einstein gibi yapabilirdi!

İsrail Başbakanı Ben Gurion, "modern fiziğin dehası" Albert Einstein’a çok gizli kaydıyla bir mektup gönderdi. Einstein mektupla gelen teklife çok şaşırdı. Bu teklife Einstein’ın verdiği yanıtla cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün ne ilgisi vardı?

Tarih 16 Kasım 1952

ABD, New Jersey, Princeton

O gün Albert Einstein için hayli hareketli geçti.

Mütevazı evinde sabah kahvaltısı yaparken okuduğu New York Times’taki habere gülüp geçti.

Ancak bir saat sonra İsrail’in Washington büyükelçisi Abba Eban imzalı "çok gizli" damgalı mektup olayın rengini değiştirdi.

Gülüp geçtiği haber, doğruydu.

İsrail’in ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann vefat etmişti.

İsrail Başbakanı Ben Gurion bu nedenle, Albert Einstein’a İsrail’in cumhurbaşkanı olmasını teklif ediyordu.

Weizmann dünyaca ünlü bir kimyacıydı. İsrailliler şimdi de ünlü bir fizikçi olan Einstein’ın cumhurbaşkanı olması istiyorlardı.

Nobel fizik ödülü sahibi Einstein, bilim çalışmaları yanında toplumsal konulara da ilgisiz değildi.

Yahudi’ydi; ama Yahudiliği dini inançtan çok kültürel boyuttaydı. Dinsizdi.

Önceleri Yahudi sorunuyla pek ilgili değildi; milliyetçilik fikrine karşıydı; dünya vatandaşlığını savunuyordu. Komünistti.

Savaş sonrasında komünist olduğu gerekçesiyle ABD’de soruşturmalara uğradı; hatta vatandaşlıktan atılması bile gündeme geldi.

Ve tüm bunlara rağmen İsrail onu cumhurbaşkanı olarak görmek istiyordu.

Karar vermekte zorlandı, sıkıntısı kararsızlık değil, insanları üzmeden olumsuz cevabı nasıl vereceğiydi.

18 Kasım 1952’de büyükelçi Abba Eban’a şu mektubu gönderdi:

"Devletimiz İsrail adına şahsıma yapılan teklif beni son derece duygulandırdı, ama aynı zamanda üzdü. Zira bu teklifi kabul etmem mümkün değil.

Ömrüm boyunca kendimi cisimlerin dünyasına adamış olduğumdan, insanların dünyasıyla ilgilenmek ve resmi görevlerle uğraşmak için gerekli deneyimden de, doğal yetenekten de yoksunum.

İleri yaşım her halükarda gücümü sınırlamamış olsaydı da, böylesine önemli bir makamın gereklerini yerine getiremezdim. Tüm bunlar benim için çok üzücü.

Yahudi halkıyla aramdaki ilişkinin, uluslar bünyesindeki nazik konumumuzun bilincine vardığımdan beri en fazla gönül verdiğim şey haline gelmiş olması üzüntümü daha da artırıyor.

Bu ağır ve zor görevin üstesinden gelebilecek birinin bulunmasını tüm kalbimle diliyorum..."

Albert Einstein
cumhurbaşkanlığı teklifini reddetti.

Sonuç: Bizim gibi Üçüncü Dünya ülkelerinin en sorunlu yanı sağlıklı bir demokrasinin olmamasıdır. Bunun temelinde de uzlaşma kültürünün yoksunluğu yatar.

Keşke Abdullah Gül de, uzlaşma kültürünün kökleşmesi için fedakárlıkta bulunup, "makamları hiç önemsemeyen" Einstein’ın tavrını sergileyebilseydi!

tebessüm/pazar nesesi

Günün sözü

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

Seneca

*************
Adam tek başına golf oynayarak vakit öldürürken, yanına bir genç yanaşmış.. "Size katılabilir miyim" demiş.. "Birlikte oynarız.." "Peki" demiş adam.. Çukurlar birer birer geride kalırken, adam gence "Ne iş yaparsınız" diye sormuş.. "Tetikçiyim" demiş, genç.. "Dalga geçmeyin.." "Yoo.. İşim bu.. Bakın silahım da bu" demiş, yanındaki golf torbasından süper modern bir tüfek çıkarıp.. "Harika bir dürbünlü tüfek bu" demiş adam, hayran hayran.. "Öyledir" demiş genç.. "Dürbün yüzlerce metre öteyi cam gibi gösterir ve kusursuz nişan almamı sağlar." "Bu dürbünle buradan bizim ev görünür" demiş adam.. "Verin bir bakayım.." Bakmış dürbünden.. "İşte evim.. Yatak odası penceresi.. Karım içerde.. Aaa.. Çıplak.. Vay anasını.. Bizim komşu da orda.. O alçak da çıplak.." Dönmüş tetikçiye.. "Benim için çalışır mısın?.." "Tabii" demiş, delikanlı.. "Parayı veren herkese çalışırım. Tetik çekme ücretim bin dolardır." "O zaman benim için iki kere çek.. Önce karımı vurmanı istiyorum. Tam ağzından.. Dırdırı ile bana hayatı zehreden ağzından vur fahişeyi ki, bir daha konuşamasın.. O adam da güya en iyi dostum. Arkadaş karısına göz koyan o namussuzu da, tam aletinden vur ki, bir daha kimsenin karısına dokunamasın." Tetikçi almış tüfeği eline, dürbüne dikmiş gözünü.. Parmak tetikte.. Ama dakikalar geçmiş, bir türlü çekmiyor.. "Çekecek misin o tetiği, yoksa çekmeyecek misin, hadi artık" diye söylenmiş adam.. "Seni çok sevdim.." demiş tetikçi.. "Az sabırlı olursan sana bin dolar kazandıracağım.."
**********
Kemerleri bağla

Erzurum havaalanında yolcular uçağa binmiş, kapılar kapanmış ve hostes anonsa başlamış;

- Lütfen kemerlerinizi bağlayınız.

Kimse bağlamamış. Hostes durumu pilota anlatmış. Pilot mikrofonu almış,

- Hele dadaşlar, kemerlerinizi bağlayın da havalanak!

Herkes kemerlerini bağlamış. Hostesin şaşkınlığını gören pilot şöyle demiş;

- Erzurumlu, kadın lafıyla iş yapmaz!
*****
İntikam

Eve dönen 87 yaşındaki kadın 92 yaşındaki kocasını yatakta bir başka kadınla yakalamış. Fena halde öfkelenmiş tabii. Adamı önce balkona doğru sürüklemiş, sonra da tuttuğu gibi aşağı fırlatmış. Eşini öldürdüğü gerekçesiyle mahkemeye çıkarıldığında hakim sormuş;

- Kocanızı neden balkondan aşağı attınız?

- Madem ki 92 yaşında seks yapıyor, uçmasını da becerir diye düşündüm hakim bey!..

*****

BİLİYOR MUSUNUZ?

Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini,

Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını,

Dünya nüfusunun yüzde 50’sinin hiç telefonla konuşmadığını.



UNUTMA

1) Üç kişi, ancak aralarından biri ölürse bir sırrı muhafaza edebilir.

(B.FRANKLIN)

2) Paranın değerini öğrenmek isterseniz, borç almaya çalışın.

(B. FRANKLIN)

3) Kabul edilen bir yanlışlık, kazanılmış bir zaferdir.

(GASCOIGNE)

4) Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapandır.

(B. FRANKLIN)

5) Düşmanlarınızı bağışlayın, ama isimlerini asla unutmayın

(J.F.KENNEDY)



Evlilik yıldönümü

ADAMevlilik yıldönümünü unutmuş, tabii karısı son derece sinirli, "Bana bak!.." demiş kocasına, "Yarın sabah bu rezaletini affettirebilmen için kapımın önünde, 6 saniyede 0’dan 200’e çıkan bir şeyi hediye olarak istiyorum. Tamam mı?"

Ertesi sabah, adam işine gitmek için erken kalkıp evinden ayrılırken, bahçe duvarı ile evinin kapısının tam ortasına hediye kağıdına sarılı bir paket bırakmış. Onu pencereden izleyen karısı paketi görünce, merakla sabahlığını giyip fırlamış dışarı ve paketi kapıp dönmüş evine...

Paketi heyecanla açmış ve içinden yepyeni bir "Banyo Baskülü" çıkmış...


18 Ağustos 2007 Cumartesi

Yiğit Bulut'la Finans Analiz (16.08.2007)





Yiğit Bulut'la Finans Analiz (16.08.2007)
Gül�ün adaylığının birinci gün maliyeti : 20 milyar dolar�




Daha değişik bir açıdan bakalım ve başlığı yeniden ele alalım; �uzlaşmasız� adaylığın birinci gün maliyeti; düşen şirket değerleri, artan faiz ve yükselen kur ile �dün dışarıya ödenen borçları� hesaba kattığınızda, tam olarak 20 milyar dolar�

Bu noktada soralım; birinci günü �20 milyar dolar� olan bir faturayı ne için, ne adına, neden ödüyoruz ve en önemlisi ne daha ne kadar bu yükü kaldırabiliriz ?

Birileri zıtlaşıyor, bizim değerlerimiz eriyor, borçlarımız artıyor�Vatandaş olarak biz �bu denklemin� çekişmenin neresindeyiz ?

Peki bugüne kadar algılanmayan �iç siyasi risk� neden birden algılanır oldu ?

Bu köşede daha önce �ıskalanan uzlaşma� kavramından sizlere bahsetmiş ve birçok yatırımcı, bankacı, gazeteci TV�lerde �Gül�ün adaylığı piyasa için sorun olmaz� derken, aksini iddia ederek �büyük sorun olur� tezini ortaya atmıştım. Gazetenin arşivinde de �Gül�ün adaylığı piyasa için risktir� başlıklı yazıyı bulabilirsiniz�

Dün, piyasalarda özellikle panik halinde satış yapan yabancıların �etkisindeki� İMKB�de; algılanan siyasi riskin ilk perdesini gördük. Toplamda; İMKB bir günde tam 16 milyar dolar değer kaybetti.

Bu noktada soralım; �adaylık� neden bu kadar etkili oldu ?

�Aday olsun mu olmasın mı� detayını dışarıda bırakalım; olaya tamamen �objektif� ve �piyasa gözüyle� bakan biri olarak gördüklerimizi analiz edelim;

Siyasi riskin artmasının ve özellikle yabancıları da panik etmesinin tek bir sebebi var: �AKP �uzlaşma� kavramını �piyasanın� risk algılamasından değişik tarif etti... Ve hayata geçirmeyi denedi�

Bu ne demek? TBMM�de çıkan tablo içinde �MHP�nin, CHP�nin veya bağımsızların� desteğiyle bir �uzlaşma� kültürü yaratır ve Cumhurbaşkanı seçersiniz. Bu, seçilmişlerin aralarında uzlaşmasıdır... Bu yöntemle istediğinizi seçersiniz ve sonuna kadar hakkınızdır...Bir uzlaşma tarifi daha yapılabilir ki birinciden farklıdır: Seçilmişler ile devletin uzlaşması... Türkiye gibi �kurumların� güçlü olduğu özellikle devlet çarkının askeri dinamikler ile algılandığı ülkelerde, �asıl uzlaşma�, aksi bir sivil yapı oluşana kadar, devlet ile seçilmişlerin uzlaşmasıdır�

Bu noktada altını çizerek belirteyim; �iyi olan budur� demiyorum. Sivilleşemediğimiz sürece �asıl olan budur� diyorum...

Uzun lafın kısası; uzlaşma yolunda beklenen, piyasalara �marjinal fayda� sağlayacak adım atılamayınca �uzlaşamama� algılaması ve özellikle yabancı basında çıkan yorumlar �Türk finansal dinamiklerini vurdu��

Çıkarım 1 : Yazılarda her zaman kullandığımız ve bazı okuyucularımızın inanmadığı �iç siyasi risk� kavramı kendini dün gösterdi ve �faturası� ağır oldu�Bugüne kadar iç siyasi riskin algılanmamasının tek bir sebebi vardı; dünya piyasaları �iyiydi��Dünya bozulduğu anda �iç siyasi risk� algılanır hale geldi ve �dinamikleri� etkisi altına aldı�


Buraya kadar işin �biz� kısmıydı�

Bir de �dünya� kısmı var�

Peki bizde dün bunlar yaşandıktan sonra �dünya genelinde� neler oldu ?


Biz �iç siyasi risk� ile �yaralandıktan� sonra dünya piyasaları da �ağır hasar� aldılar�

Dolar-yen, BOVESPA, DOW ve diğer borsalar �kritik sınırların� da altına geldiler.

Tek tek �yurtdışı� denklemin bileşenlerine bakalım�


1- DOW : 13,200 altına sarkma ile başlayan hareket dün gece 13,000 altında kaldı.







12,850 destek bölgesine kadar çekilen DOW endeksi 12,861 seviyesinden kapanmayı zar zor başardı. Şimdilik 12,850 tutmuş gibi görünse bile ana hedef 12,700�

2-BOVESPA : Dün gece 50,000 altına giden BOVESPA�nın, İMKB ve Arjantin ile birlikte dünya genelinde en ağır hasar alan borsa olduğunu gördük. 49,500 dahi aşağı geçildi ve 49,000�li seviyelerde kapanış gerçekleşti.

3-Dolar-yen : 117,80 aşağı geçilince normal olarak �dikiş tutmadı� ve bu sabah itibariyle 115 bölgesine doğru gerileme devam ediyor. 115 kısa vadeli en güçlü destek, tutarsa �dünya nefes alır�.









4-Brent petrol : 70 doların üzerinde kalmayı deniyor ama her yukarı harekette �satılıyor� ve 70 doların altını zorluyor. Kısa vadede 72 dolar üstünde tutunamazsa �umut vermesi� kolay değil�


Türkiye�de neler olabileceğine gelince�



1- İMKB : Dün 47,000� çarpmasıyla birlikte bir miktar tepki geldiğini gördük. Hareket tam olarak �düşüş kanalı� içinde. Daha önceki barlara bakarsak 46,000-47,500 bölgesi arasında tepki verebilecek bölgeler var. Yalnız burada önemli bir detay var; bu tepki gelmeden önce hareket 46,000 bölgesini test etmek isteyebilir�







Kısa vadede �gelebilecek tepkiyi� beklerken dibin hala tam olarak test edilmediğini daha açıkçası: Hareketin hâlâ düşüş eğilimi içinde olduğunu ve düşüşe doymadığını lütfen unutmayın�

2- Dolar : Dün 1,3260 bölgesi üstüne çıkan kur; 1,3260-1,35 bandını test etti. Bugün 1,35 üstünü zorlayacak. Kısa vadede 1,35 üstüne çıkacak ama �burası kırılır mı� daha açıkçası üstünde �kalınır mı� sorusuna �bozulmanın devam edip etmeyeceğine� bakarak karar vereceğiz�

3- Faiz : 18,50 üstüne çıkan faizin 18,40�lara kadar geri çekilerek günü tamamladığını gördük. Bugün hedef 18,50-19 aralığı olacak.


Çıkarım 2 : �Uzlaşmasız, dayatılan bir adaylığın� yarattığı siyasi riskin �birinci gün faturası tam olarak 20 milyar dolar�Bunu açıklamak isteyenler buyursunlar�

Bu kadarla da kalmıyor. İçeride �bu bozulma ve siyasi risk algılaması� yaşandıktan hemen sonra takip eden saatlerde �dünya genelinde de� olumsuzluk� arttı�

Bugün Türk piyasalarında �olumsuz� bir genel havaya sahip bir yapı göreceğiz. Öğleden sonra �yurtdışında� dünkü düşüşlere tepki gelirse; bize de bir miktar �tutucu� etki yapar. Yurtdışı �düzelmediği� hatta� bize marjinal bir fayda sağlar� şekilde bariz �olumluya� dönmediği sürece �işimiz kolay� değil�

Son söz : Yurtdışındaki bozulma süreci 2001 sonrası �olumluya� giden bir yapının geri dönüşü�Ne kadar süreceğini eldeki veriler ile bilmek mümkün değil�Bu açıdan olaya bakarsak, siyasi otoriteye bir vatandaş olarak bir ricam var; bizler, bu zıtlaşmanın parçası değiliz ama cezasını maalesef biz çekiyoruz�2001 Ocak- 2002 Şubat dönemindeki �dalgalarda� 57. Hükümet 13 ayda % 55�lerden % 20�lerin altına geldi. Bu örnek hiçbir zaman unutulmamalı�

vahim yanlış/tufan türenç/hürriyet

__________________
Bu vahim yanlışı Başbakan bile yaptı
tufan türenç/hürriyet


BİZİM köşede ne zaman türban konu olsa AKP’liler önce küfür ederler, sonra ezberledikleri yanlış bilgiye dayanan bir demagoji ile yanıt vermeye kalkarlar.

"Atatürk’ün annesi ile eşi de türban takıyordu" derler.

Zübeyde Hanım ile Latife Hanım’ın başları örtülü fotoğraflarını da kanıt olarak gösterirler.

AKP’liler ya bu fotoğrafların çekildiği tarihte Şapka ve Kılık Kıyafet Kanunu’nun henüz çıkmadığını bilmezler, ya da bilmezden gelirler.

Ben ve bazı gazeteci arkadaşlar her seferinde bunu yazarız:

"Şapka ve Kılık Kıyafet Kanunu 29 Kasım 1925’te çıkarıldı.

Oysa
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923’te vefat etti.

Atatürk, Latife Hanım’la 29 Ocak 1923’te evlendi, 11 Ağustos 1925’te de boşandı."

Kolaylıkla
ulaşılabilecek bu bilgilerden yoksun oldukları için yanlış yorumlar yaparlar.

* * *

Aynı hatayı geçen günkü basın toplantısında ya bilerek ya da bilmeyerek Başbakan Erdoğan da yaptı.

Doğrusu şaşırtıcı bir durum.

Bir başbakanın böylesine bir yanlış bilgiye dayanan argüman ileri sürmesi gerçekten üzücü.

84 yıl önce aydınlanma reformlarının henüz çıkmadığı bir döneme ait iki fotoğrafa bel bağlayan Başbakan neyi kanıtlamaya çalışıyor?

Ne yani, Türkiye "muasır medeniyetlerle bütünleşme" hedefine kadınlarını tesettüre sokarak mı ulaşacak?

Avrupa uygarlığıyla böyle mi birleşip bütünleşecek?

Toplumun kılık kıyafetini 82 yıl önce Atatürk çıkardığı kanunla değiştirmiş.

Türk insanının Batı toplumları gibi uygar giyim kuşama kavuşmasını sağlamış.

Türk kadınının çarşaftan, peçeden kurtulup sosyal yaşamın içinde yer alması için önündeki her türlü engeli kaldırmış.

Toplumun yarısını oluşturan kadınları üretken bireyler haline getirmiş.

Şimdi Türk kadınını yeniden tesettüre sokmak, yeniden toplumdan soyutlamaya kalkmak yaşadığımız çağla bağdaşır mı?

Bu anlayış, Atatürk’ün koyduğu hedeflere taban tabana ters değil midir?

Bu çağdışı anlayış terk edilmelidir.

Tayyip Bey ve arkadaşları bu tutumlarını sürdürürlerse Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine filan yükseltemezler.


Yüzde 47 oyu nasıl aldılar?

OKURLARIMIZIN da katkısıyla bu sorunun yanıtını Tayyip Bey ve arkadaşlarının söylemlerinden okuyalım.

Tayyip Erdoğan: "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir... Ananı da al git..." diyerek.

Kemal Unakıtan: Her şeyi baba baba satarak.

Abdullah Gül: Amerika’nın dediklerine harfiyen uyarak.

Kürşad Tüzmen: Cumhuriyet tarihindeki en yüksek borçlanmayı yaparak.

Ali Babacan:
IMF’nin sözünden çıkmayarak.

Hüseyin Çelik: Abdest suyunun faydalarını anlatarak.

Atilla Koç:
Bol bol uyuyarak.

Bülent Arınç: Dindar cumhurbaşkanı adayı seçerek... "Şeyini şey ettiğimin şeyi..." diyerek.

M. Gökçek:
Ankara’yı susuz bırakıp, Ankaralıları inim inim inleterek.

Abdülkadir Aksu: Terörü yeniden hortlatarak. Kapkaç olaylarına aldırmayarak.

havva anamız nasıl giyiniyordu../özdemir ince/hürriyet



Müstakbel cumhurreisimiz, "Cumhurbaşkanı seçilecek olan benim, eşim değil!" buyuruyorlar ki doğrudur, yerden göğe haklıdır. Ama münafık tarafım gene ortaya çıkıyor: Dün ya da evvelsi gün Hayrünnisa Hanım’ın evlenmeden önce çekilmiş bir fotoğrafisini gördüm bir gazetede. Müstakbel Gül Hanım’ın başı açıkmış lisede okurken. O dönemden kalma bir türbanlı ya da sıkma başlı fotoğrafı var mı acaba? Görsek iyi olur. Benim aklıma şöyle bir senaryo geliyor: Abdullah Bey’in valideleri gelin adayını bir kenara çekip "Bak kızım bizim aileye gelin geliyorsun. Biz Kayseriya’nın Weberyen küçük burjuvası bir aileyiz, başını örtmen lazım tez elden!" demiş olabilir.
*****

Bayan Gül türban taşımayıp da Che Guevera’nın yıldızlı (ya da orak-çekiçli) beresini takmayı alışkanlık haline getirseydi, ya da gamalı haçlı şapkadan vazgeçemeseydi ne olacaktı? İnsan hakları bağlamına giren kişisel tercihi mi olacaktı? Orak-çekiç ve gamalı haç inanç özgürlüğü defterine yazılamaz mı?
Aday Gül, yurtiçinde ve dışında, yedi düvelin desteğini almış durumda. Bunu Vakit gazetesinin sürmanşetinden anlıyoruz. Vakit, başlık altı manşeti olarak "Atatürk’ün eşi de başörtülüydü!" diye yazmış. Vakit her ay birkaç kez böyle manşet atar. Bu kez manşetin nedeni Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri: "1. Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün eşine, annesine bakın. Örnek alacaksan Ataürk’ün eşi nasıl giyiniyor, ona bakarsın, o da size ders olur" (Hürriyet, 16.08.07) demiş. Böyle bir mukayese bana mantıki geliyor. Mantıki geliyor gelmesine ama bu iddia gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü Mustafa Kemal Paşa Latife Hanım ile evli iken Cumhuriyet devrimleri henüz yapılmamıştı. Devrimler çiftin boşanmasından sonra yapıldı. Latife Hanım, evlilik döneminde, kamusal alanda kimi zaman başı açıktı; halkın karşısına geleneksel başörtüsü ile çıkıyordu. Devrimler yapılırken Mustafa Kemal Paşa bekárdı. Mustafa Kemal Paşa’nın annesi ve kız kardeşi başlarını simgesel anlamı bulunmayan geleneksel örtü ile örtüyorlardı. Yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iddiaları haklı değil. * * * Başbakan Erdoğan, Gazi Paşa’nın annesini ve eşini örnek göstererek tehlikeli bir mukayeseye yol açıyor. Ben demem ama birisi çıkıp "Havva anamız nasıl giyiniyordu?" diye sorabilir. Sorabilemez mi?

kırgınız /bekir çoşkun/hürryety


Doğrusunu isterseniz hepimiz kırgınız. Aklı başında yurttaşlar, beyni satılık olmayan aydınlar, siz, ben, askerler... Hepimiz kırgınız. 22 Temmuz’dan bu yana, Atatürk Türkiye’sine karşı işlenmiş bir ulusal vefasızlığı içimize sindiremiyoruz. Bu toplumun neredeyse yarısının oyları ile Türkiye "ılımlı İslam" rejimini kurmak isteyenlere teslim edildi. Atatürkçülük, cumhuriyetçilik, devrim ilkelerini savunmak bir anda suç oluverdi. Artık 235’inin eşi türbanlı bir parlamentomuz var. O parlamentonun oyları ile laik cumhuriyetin sembolü Çankaya’ya, siyasi İslam’ın sembolü türban çıkıyor. * Genelkurmay Başkanı ne yapsın? Bence hem bu büyük ihanetten, hem sivillerin görevlerini yapmamalarından, hem de ikide bir askeri zorlamalarından üzgün. Bu yüzden soranlara yanıt veriyordur: "Dükkán kapalı..."

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie