Bu Blogda Ara

22 Aralık 2010 Çarşamba

ÇİLLER DÖNÜYOR

Çiller dönüyor!Tansu Çiller, Demokrat Parti başkanlığına dönecek, şeklinde haberler geliyor. Çiller deyince bendenizin aklına ilk olarak laiklere attığı çalım gelir. Cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü kesimin oylarını almış, seçimden sonra Erbakan’la koalisyon yaparak laiklerin oylarını Erbakan’a teslim etmişti. Tansu Hanım deyince sempatik gaflarını hatırlamadan olmaz. Biraz da onlara değinelim.
Tansu Çiller 7 Temmuz günü Yalovalılara 77’nci il oldukları müjdesini vermeye çalışıyor:
- Yedi yedi daha ne edeeeer?
- Ondöööört...
- Hayııır ... Yedi yedi daha ne edeeeer?
- Kırkdokuuuz...
- Hayııır bugün günlerden ne?
- Cumartesiii
- Hayııır bugün ayın kaçııı?
- Yedisiii...
- Aylardan neee?
- Temmuzzz?
- Yedi yedi daha ne edeeeer?
- ???
* * *
Belediye zabıtalarına: Merhaba asker.
* * *
Miting konuşması sırasında
ezan okununca susmayan Çiller’i dürtükleyip susturuyorlar, ezan bittikten sonra konuşuyor:
“İşte bu ramazan sesleri semalarımızdan hiç gitmesin bize oy verin...”
* * *
“Bu hükümet açıkça bir halüsü... hasülü... halasü... hasüsü... Yani Türkçesini ifade etmekte zorlanıyorum... Demek istiyorum ki hükümet bir halüsü... hasasü...” (Halüsinasyon demeye çalışıyor)
* * *
NATO’nun olağan bir toplantısında yanındaki bürokrata sorar:
-
Rusya temsilcisini göremiyorum neden katılmadılar?
- Efendim NATO zaten Rusya’ya karşı kuruldu.
* * *
Zeytinburnu’nda halka hitap ediyor:
“Sevgili zeytinburunlular...” 
* * *
Trabzon mitinginde:
“Trabzon’u
Akdeniz
’in incisi yapacağızzzz...”
* * * Haydar Aliyev’e: “Haydar Ali Bey...”
M.SIK KÖSESİ

12 Aralık 2010 Pazar

Sunay Akın’ın son kitabı “Çorap Kaçığı

Teneke
Hırsızlarla birlikte
annemin çorabı da kaçardı
dizlerinin üstünde
sürerken teneke
polis arabasını

Kanat
Adımlarken Galata Kulesi’nin
daracık basamaklarını
uçup uçmayacağını bilmiyordu Hezarfen
Bir tek şeyden emindi yalnızca
inmeyecekti yürüyerek
çıktığı merdivenden

8 Aralık 2010 Çarşamba

yumurta aktörlri

YUMURTADAN ANLADIKLARI

BASBAKAN SÖYLÜYOR :YUMURTA ATIYORSAN PARASIZ EGİTİM İSTEYEMEZSİN 
SAYIN KUZU ÖNERİYOR:O yumurtaları yesinler, zihinleri açılır
DEVLET Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış:TARİF VERİYOR:yumurtalı sucuk yapıp konuşsaydık’

 DEVLET Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış
Hatta, ‘keratalar o yumurtaları atacaklarına getirselerdi, ben de sucuk getirseydim, yumurtalı sucuk yapıp konuşsaydık’ dedim.”
Yumurta Atan Öğrencilere Kızdı:Başbakan kendisini protesto için yumurta atan öğrenciler hakkında da  "Herhalde paraları var, bol bol yumurta alıp buraya doğru sallamışlar." demiş. Tabii madem yumurta alacak kadar paraları var o zaman neden parasız eğitim istiyorlar değil mi? Yumurta alabiliyorsan paralı da okuyabilirsin.
ANAYASA HUKUKU PROFESÖRÜ BURHAN KUZU’YA ANAYASA DERSİBurhan Kuzu, kampüsten ayrılarak aracına binmek istediği sırada gazetecilerin soruları üzerine, ''Yazık, yazık bu ülkeye... O yumurtaları yesinler, zihinleri açılır belki'' diye konuşarak, tepkisini gösterdi.

7 Aralık 2010 Salı

Hitler'in Propaganda Bakanı, Dr. Joseph Goebbels

 Hitler'in  Propaganda Bakanı, Dr. Joseph Goebbels:
değiştim:.
* Gobbels, propagandasını şu temel ilke üzerine kurmuştu: “Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır.” 

* Goebbels her ne kadar propagandasını yalan üzerine kurmuşsa da şu çok önemli uyarıyı da yapmıştır: “Tamamı yalana dayalı bir propaganda asla yapmayınız! Hep söylediğiniz büyük yalanların arasına bazı küçük doğrular da serpiştiriniz!Böylece halkı çok daha kolay kandırıp aldatabilirsiniz!”

cizgice kapaklar


ciziyorum.e.akyol

Nazizm’in farkı... 
William Shirer’in “Nazi İmparatorluğu” adlı kitabında, Adalet Müşaviri Dr. Hans Frank yargıçlara sesleniyor:
- Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: “Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?”...
Diktatörlüklerde savcılar, yargıçlar, emniyet müdürleri, benzer bürokratlar yasalara göre hareket edemezler.
Yargıç olsun polis olsun görevini yaparken kendisine şu soruyu sorar:
- Benim yerimde liderim olsa nasıl hareket ederdi?
Öyle hareket eder. Kanuna uymaya çalışırsa yerinden olur.
Demokrasi ile diktanın farkı burada ortaya çıkar...m.asık


6 Aralık 2010 Pazartesi

IV. Hekamyes'in oglu Miletoslu Thales'in sözleri

IV. Hekamyes'in oglu Miletoslu Thales'in sözleri

1-kefaletin yoldaşı felakettir.

2-kötü yoldan zengin olma.

3-ana ve babana gösterdigin sevgiyi yaşlılıkta çocuklarından bekle.

4-tembellik hoşa gitmez.

5-kendine hakim olamamak zararlıdır.

6-egitim eksikligine katlanmak zordur.

7-zengin de olsan tembellik etme.

8-acınmaktan çok gıpta edil.

9-ölçülü ol.

10-herkese güvenme.

platon.. 1.mektuptan


Ne ölümlülerin umutsuz yaşamlarında pek bulamadıkları o parlak altınlar,
Ne mücevherler, ne insanların öylesine değer verdikleri gümüş yataklar,
Ne engin ovalarda ağır başakların kendi kendine bittiği tarlalar,
Erdemli kimselerin düşünceleri gibi parlak olamazlar.

platon.. 1.mektuptan

3 Aralık 2010 Cuma

ntvmsnbc.com/persembenin-gelisi

Ana sayfa
-

Hilafetin kaldırılması

Hilafetin kaldırılması


‘TEVHİD-İ Tedrisat Kanunu' ile ‘Halifeliğin Kaldırılması ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Dışına Çıkarılmasına Dair Kanun' önerileri 2 Mart 1924 tarihinde verildi. Ve 3 Mart 1924 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi.



Bu iki yasadan birincisi, Devrim Yasaları denen yasalar bağlamında Anayasa'nın 174. maddesi tarafından korunmaktadır. Bu iki yasa “Türkiye'yi Laikleştiren Yasalar” (Atatürk Araştırma Merkezi Yayını) olarak kabul edilir.

DEVRİM YASALARI


Şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu bunalım ve hatta Erzurum/Erzincan savcılıklarının yaptığı mücadele bu iki yasa yüzündendir. Abartmıyorum! Türkiye'deki iktidar mücadelesi sözünü ettiğim Devrim Yasaları bağlamında yapılmaktadır. Şimdi Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan söz etmeyeceğim. Sayemde bu yasayı neredeyse herkes ezberledi.

2 Mart 1924 günü TBMM'ye verilen ikinci yasa önerisi şöyle başlamaktadır. “Türkiye Cumhuriyeti içerisinde halifelik makamının bulunması Türkiye'yi dış ve iç politikasında iki başlı olmaktan kurtaramadı. Bağımsızlığında ve milli hayatında ortaklık kabul etmeyen Türkiye'nin, görünüşte bile olsa, dolaylı bile olsa ikiliğe tahammülü yoktur.” (s. 31)

Dikkat ederseniz bu iki yasa da iki başlılığı ortadan kaldırıp Cumhuriyet'e özgü bir yönetim ve eğitim düzeni getirmeyi amaçlamaktadır.

KARABEKİR PAŞA


Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da (1924), Serbest Cumhuriyet Fırkası da (1930), temelde bu iki yasaya karşı olanların sığınağı olmuş ve onlar tarafından yönlendirilmiştir.

Günümüzde, kendilerini liberal demokrat olarak sunan çıkarcı ve fırsatçılar, dedikoduyu tarihçilik sanan Mete Tunçay gibi tarihçiler, bu iki yasanın halka danışılmadan yapıldığını ileri sürerler. Çok güzel! Peki duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!” yazan TBMM halkı değilse kimi ve neyi temsil etmektedir?

Milli Mücadele kahramanı Kâzım Karabekir Paşa da bu iki yasaya karşıdır: “M. Kemal Paşa'nın, çıkamadığı bir makamı (hilafet) yıkma kararı vermiş ve fiiliyatına geçmiş olduğuna şüphe kalmadı.” // “Tıpkı Cumhuriyetin ilanı gibi hilafetin lağvı ve hanedanın yurtdışı edilmesi? Bana bile haber verilmedi?” (Şevket Çizmeli, Cumhuriyet Gazetesi, 17.02.2010) Cumhuriyet'in ilanı ve halifeliğin kaldırılması konusunda Karabekir Paşa'ya danışılmamış. Karabekir Paşa kendini TBMM'nin üzerinde sanıyor. Karabekir Paşa'nın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın başına neden geçtiği anlaşılmıyor mu şimdi?

FELÇ KURŞUNLARI


27 Mayıs'tan 17 gün sonra 13 Haziran 1950'de Meclis grubunda yaptığı konuşmada, “Biz seçim beyannamesinde ‘Millete mal olmuş inkılapları mahfuz tutacağız' demiştik. Şimdi gene aynı noktada duruyoruz. Millete mal olmamış, millet vicdanına değirmen taşı gibi çökmüş bazı tedbirleri kaldıracağız” diyen Adnan Menderes, 1955 yılında, gene grup toplantısında milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” diye yaltaklanıyordu. (Şevket Çizmeli, “Menderes, Demokrasi Yıldızı?”, Arkadaş Yayınları, s. 148 ve 164)

Türkiye'yi felç eden kurşunlar 1924'te, 1950'de sıkılmıştı. Devrim Yasaları ve Halifelik'i kaldıran yasalar olmasa Türkiye bugün Yemen'den, Sudan'dan, Afganistan'dan farklı olamazdı. Başarılan ne varsa Cumhuriyet yarattı. 1923'ten bu yana Cumhuriyet'e ve onun çağdaş mirasına karşı ve düşman olanlar, şimdi, onun “servetine el koymak” istiyorlar!

Türkiye ve Suudi Arabistan

Türkiye ve Suudi Arabistan


AMERİKA Birleşik Dev-letleri'nde yaşayan bir okurum çok ilginç bir e-posta gönderdi. Okurum “Atatürk ilkeleri şimdi nerede uygulanıyor?” diye sorduktan sonra, kendisi yanıtlıyor: “Suudi Arabistan'da” diyor...


Birlikte okuyalım:
ŞEYHLER MÜRİTLER YOK
1- Suudi Arabistan'da türbe, yatır yoktur, yasaktır. Ramazan aylarında sözde yatırlara, kısmeti açılsın diye genç kızlar, sağlığı için dua edenler, dallara, ağaçlara bez parçaları bağlayanlar, cahiliye devrinden kalma putperestlik addedilir.
2- Peygamberimize ait olduğu söylenen sakal-ı şerif, hırka-i şerif, dendan-i şerif gibi ziyaretler yoktur. Böyle davranışlar gereksiz ve şirk (Allah'a ortaklık) olarak kabul edilir.
3- Suudi Arabistan'da imam, müezzin gibi din görevlileri ülkemizdeki gibi devlet memuru statüsünde değillerdir. Devlet bütçesinden bu gibi kişilere maaş ödenmez. Allah için yapılan görevin karşılığında para almak ayıp sayılır ve yasaktır.
4- Suudi Arabistan'da biri çıkıp da medyum olduğunu iddia ederse, o kişinin kellesi hemen gider. Medyumlar Türkiye'de açık oturumlarda konuşuyor, sözde şifa(!) dağıtıyorlar.
5- Suudi Arabistan'da Nakşilik, Nurculuk, Fethullahcılık gibi tarikatlar da yoktur. Onların şeyhleri de, müritleri de yoktur. Neden bu (bizim) tarikatların şeyhlerinden birisi bile o şeriat ülkesine gidip yerleşmez? Yoksa kelle korkusu mu?
6- Suudi Arabistan'da kız imam hatip lisesi yoktur. Bu komik bulunur. Çünkü İslamiyet'te kadın imam olmaz.
7- Suudi Arabistan'da nazar boncuğu, okunmuş su, nazara karşı geyik boynuzu, üzeklik, vs, vs gibi şeyler gericilik ve şirk addedilir, yasaktır.
8- Suudi Arabistan'da cami gibi ibadet yeri kompleksleri altında bünyesinde market, dükkan vs bulunmaz. Dinin ticarete alet edilmesi yasaktır.
Bu yazı elbette bir şeriat ülkesinin övgüsü değildir. Sadece, bir şeriat ülkesinde bile yasaklanan bazı şeylerin ülkemizde serbestçe nasıl uygulandığını hatırlatmak, güzel dinimizin nasıl sömürüldüğünü vurgulamak amacını gütmektedir. Yazdıklarımın doğru olup olmadığını Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan sormanız mümkündür.]
HALKIN MADRABAZLARI
Okurumuz laik Türkiye'de serbest olan hurafelerin, şeriat ülkesi olan Suudi Arabistan'da yasak olduğunu yazıyor. Bu, “Biz de şeriatla yönetilsek bunlar olmaz!” anlamına gelmez. Bize şeriat gelse de onun tüccar ve işletmecileri bu abrakadabralardan kesinlikle vazgeçmezler! Cumhuriyet devrimleri “halkın değerleri” olarak sunulan ve savunulan bu türden hurafeleri ortadan kaldırmayı ve halkı özgürleştirmeyi amaçlamıştı. Günümüz Cumhuriyet karşıtı mürtecilerin tamamı bu türden şirklerin ticaretini yapan, halkın değerlerine(!) saygılı madrabazlardır. Adalet, eşitlik, emeğe saygı halkın gerçek değerleridir ama tarikatçı, cemaatçi madrabazın baş düşmanıdır bu değerler!
Tarikatlara, cemaatlere, din tüccarlarına karşın bir başka dünya hâlâ mümkündür!

RAKI MEVSİMİ ,“Rakı sofranızda kimlerin olmasını isterdiniz?”

RAKI MEVSİMİ “Rakı sofranızda kimlerin olmasını isterdiniz?”

“Rakı sofranızda kimlerin olmasını isterdiniz?”

Bir internet sitesinin yaptığı “Rakı sofranızda kimlerin olmasını isterdiniz?” anketinden birinci olarak Cem Yılmaz çıktı. 22 bin kişinin katıldığı ankette ikinci Şener Şen üçüncü de Tuncel Kurtiz oldu



Av Mevsimi’nde Cem Yılmaz ile Şener Şen birlikte oynuyor.
MAGAZİN SERVİSİ
Türkiye’nin en büyük erkek sitesi AskMen Türkiye’nin ana sayfasında yapılan “Rakı sofranızda kimlerin olmasını isterdiniz?” anketinde ünlü komedyen Cem Yılmaz birinci oldu. 22 bin 253 kişinin katıldığı ankette, Yılmaz’ın TTNET reklamlarıyla da adından söz ettiren “Av Mevsimi” filmindeki partneri Şener Şen ikinci sırada yer aldı. Bu anketin sonuçlarına göre Türk halkı rakı sofrasında komik bir ortam istediğini göstermiş oldu. Ankette son yılların en gözde ismi olan Cem Yılmaz yüzde 28’le birincilik koltuğuna oturdu.
Yüzde 16’yla Şener Şen ikinci, yüzde 13’le ise “Ezel”in sözleriyle fenomen olan Ramiz dayısı Tuncel Kurtiz üçüncü oldu. Arabesk müziğinin “baba” lakaplı sanatçısı Müslüm Gürses listede 4. sırada yer alırken, komedi programı “Olacak O Kadar”da yıllarca yaptığı sarhoş tiplemeleriyle seyirciyi gülme krizine sokan usta tiyatrocu Levent Kırca 5. sırada yer aldı. Listede 1879 - 1953 yılları arasında yaşayan ünlü şair ve fikir adamı Neyzen Tevfik’in ve ünlü spor yorumcuları Erman Toroğlu ile Şansal Büyüka, Fedon, Aydın Boysan ve Tanju Okan’ın yer alması ise dikkat çekti.

Rakı sofranızda kim olsun istersiniz?1- Cem Yılmaz (Yüzde 28)
2- Şener Şen (Yüzde 16)
3- Tuncel Kurtiz (Yüzde 13)
4- Müslüm Gürses (Yüzde 11)
5- Levent Kırca (Yüzde 9)
6- Neyzen Tevfik (Yüzde 7)
7- Erman Toroğlu - Şansal Büyüka (Yüzde 6)
8- Fedon (Yüzde 4)
9- Aydın Boysan (Yüzde 3)
10- Tanju Okan (Yüzde 3)

Polykrates Samos tiranı

Polykrates Samos tiranı

HERODOT Tarihi'den (İş Bankası Kültür Yayınları, s. 162) bir hisseli öykü 

Öykü Mısır kralı Amasis ile Samos (Sisam) tiranı Polykrates arasında geçer. Mısır kralı ile Samos tiranı arasında siyasal nedenlerle sıkı bir dostluk vardır. Bunu bir antlaşmayla perçinlerler. Mısır kocaman bir ülke, Samos el kadar bir ada. El kadar ama Polykrates türlü manevralar ve savaşlarla etkisini Atina'ya kadar yaymıştır.
Polykrates'in başarıları Amasis'in gözünden kaçmaz, dahası kuşkulanmaya bile başlar. Talih, dostunun yüzüne gitgide daha çok gülmeye başlayınca bir mektup yazıp Samos'a gönderir:
TALİH ZAMANLA TERS DÖNER
“Amasis, Polykrates'e der ki, bir dostun başarılarını öğrenmek tatlı bir şeydir. Ama senin büyük mutluluğun hoşuma gitmiyor, zira tanrıları tanırım ve ne kadar kıskanç olduklarını bilirim. Kendim için aralıksız bir mutluluktansa, bir başarılar ve başarısızlıklar karışımını yeğ tutarım ve insan ömrünün böyle nöbetleşe bir talihle sona ermesini dilerim; çünkü, girdiği her işten başarıyla çıkan bir kimsenin talihi zamanla ters döner, sonu fena gelir; bunun bir başka türlüsünü hiç duymadım. Onun için sen de bana inanırsan eğer, başarıların karşısında şöyle yap: Senin için en yüksek değerde olan ve kaybetmekten en çok üzüleceğin şey nedir? Bunu seç ve uzaklara at, o kadar uzağa at ki, bir daha kimsenin gözüne gözükmesin. Ondan sonra talih dönmediği ve sana yâr olduğu sürece hep bu dediğim şeyi yap, kendini kurtar.”
BALIKLA DÖNEN YÜZÜK

 
Mektubu okuyan Polykrates, Amasis'e hak verdi. Uzun uzun düşündükten sonra parmağındaki zümrüt mühür yüzüğü gözden çıkardı. Elli kürekli gemilerinden birine bindi, denize açıldı ve adadan iyice uzaklaştıktan sonra yüzüğü çıkardı ve gemide bulunanların gözleri önünde denize attı. Sonra evine dönüp üzüntüsünün tadını çıkarmaya koyuldu.
Bu olayın üzerinden dört-beş gün geçmişti ki bir balıkçı büyük bir balık tuttu ve bunu Polykrates'e sunmaya karar verdi; balığı saraya götürdü. Krala balığı pazara götürüp satmaya kıyamadığını söyledi. Bu sözden hoşlanan Polykrates balıkçıyı akşam yemeğine davet etti ve balığı mutfağa gönderdi. Aşçılar balığı kesip ayıklarken karnından Polykrates'in yüzüğü çıktı. Yüzüğü Polykrates'e götürdüler. Polykrates anladı, bu işte tanrıların bir parmağı vardı; bir papirüs tomarı aldı, olan biteni yazdı ve bir ulakla Mısır'a yolladı.
AMA HEP GEÇ KALIRLAR

Amasis, Polykrates'in mektubunu okudu ve anladı ki, bir insanı kaderin pençesinden kurtarmak kimsenin harcı değildir ve Polykrates'in sonu kötüye varacaktır, zira o kadar mutlu ki, kurbanları bile kendisine geri veriliyor. Samos'a bir çavuş gönderdi, dostluk antlaşmasını bozduğunu bildirdi. Böyle yaptı, çünkü Polykrates'in başına bir bela gelirse, dostluk uğruna kendisinin de başının belaya girmesini istemiyordu.
Bu öyküden herkes istediği bir hisse çıkarabilir. Ben 18 Mayıs 1980-4 Şubat 1983 tarihleri arasında yazdığım Siyasetnâme adlı şiir kitabımın XVII ve XVIII bölümlerinde bu öyküyü anlattım. Şöyle bir dize var şiirde: “Zorbalar da erdemin sesine kulak verirler bazen”. Ama hep çok geç kalırlar!

Necip Fazıl KısakürekNecip Fazıl Kısakürek-Necip Fazıl Kısakürek

Adnan Menderes ve Demokrat Parti


AYDIN ve bilim çevrelerinde kullanılan, kurşun gibi ağır iki sözcük vardır:


1. Mistifikasyon (mystification): Yutturma, aldatma; yalan, yutturmaca, aldatmaca; 2. Mistifikatör (mystificateur): Yutturmacı, kandırmacı, aldatmacı.

Karizma denen ve kestane ile karıştırılan "şey" de bunların ürünüdür günümüzde. Tarihte "karizmatik" sayılabilecek insanın sayısı bir düzineyle sınırlıyken, siyaset ve magazinin küçük dünyasının karizma karikatürleriyle dolması işte bu nedenledir.

Ben, yutturmaca, yalan ve aldatmaca kırıcılarına (demistifikatör) ve yaptıkları işe (demistifikasyon) büyük saygı duyarım. Tek ve biricik kıskançlığımdır, özentimdir!

Edebiyat yazarlığında bu işi yaptım, gazete yazıcılığında da bu işi yapmaya çalışıyorum!

* * *

Son yalan kırıcılardan biri: Şevket Çizmeli.

Yalan kırma eylemi: Menderes, Demokrasi Yıldızı?
Şevket Çizmeli'nin yıllardır yayınlanmasını beklediğim kitabı, "Menderes, Demokrasi Yıldızı?" sonunda birkaç gün önce, Arkadaş Yayınevi tarafından yayınlandı.

Ve demokrasi mimarı Menderes efsanesinin, demokrasi fatihi Demokrat Parti yutturmacasının sırça vitrini parçalandı. Adnan Menderes hakkında idam edilmiş olmasından başka bir şey bilmeyen genç kuşaklar, Türkiye'nin yaşadığı, yaşamakta olduğu her türlü olumsuzluğun kaynağında olan kişiyi, dönemini ve partisini artık öğrenebilecekler.

* * *

"Devletin anayasal kurumlarıyla kavga etme"nin marazlı geleneği sağcı hükümetlere, AKP hükümetine ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Adnan Menderes'ten ve Menderes Dönemi'nden miras kalmıştır.

Başbakan Erdoğan, üniversite rektörlerine "Kendi işlerine baksınlar" mı dedi. Üniversite hocalarını "Kara cüppeliler" olarak tanımlayan Adnan Menderes de mutlaka böyle bir şey demiştir. Öğrenmek istiyorsanız, Şevket Çizmeli'nin kitabının Üniversite Muhtariyeti bölümünü (S. 668-678) okumak yeterli.

Bakın hükümetin antidemokratik uygulamalarını eleştiren üniversite hocalarına nasıl çemkiriyor: "Amma baytar Büyük Millet Meclisi'ni murakabe eder mi, etmez... Etse, derler ki, çizmeden yukarı çıkma!"

Menderes'in "Baytar" dediği, Veteriner Fakültesi profesörleri. Ama o, bu profesörlerden kendisine biat edenleri milletvekili ve bakan yapmıştır.

* * *

Besleme basın, besleme yazar, yanaşma düşünür mirası da büyük ölçüde Adnan Menderes'ten miras kalmıştır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül'ün mürşidi Necip Fazıl Kısakürek 1951-1959 yılları arasında Adnan Menderes örtülü ödeneğinden 147 bin lira avanta almıştır (S. 683). Bu para ile o yıllarda Ankara Kavaklıdere'de 4-5 apartman dairesi alınırdı. Sendikacı babama rüşvet olarak önerildiği için biliyorum, o yıllarda beş tonluk bir Austin kamyon 5 bin lira idi.

Örtülü ödenek listesinde Burhan Belge de yer almakta (S. 680-681). Borçları ve ev kirası ödenmiş. Menderes'in sevgilisinin kocası Ferit Alnar da epeyce beslenmiş bu fondan. 1950-1960 arasının yalan ve palavralarını kıracak, hallaç gibi atacak bir kaynak var elimizin altında artık. Bu nedenle, Şevket Çizmeli'ye teşekkür ediyorum.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Ünlü takvimden ilk kareler yayınlandı

PİRELLİ TAKVİMİ 2010 KAMERA ARKASI

 

İsviçre hesapları!

ABD Dışişleri Bakanlığı Wikileaks belgelerinin doğruluğunu kabul ediyor, Türkiye aleyhindeki yazışmalardan dolayı özür diliyor
Bizimkiler ise aynı Wikileaks’in ciddiyetini şüpheli buluyor!
Daha doğrusu Erdoğan lehinde yazılanları doğru, aleyhinde yazılanları kuşkulu buluyorlar.
Kim mi bu yiğitler?
Saygın kişiler hakkındaki asılsız dedikoduları “İnternete düştü” diye sayfalarına taşıyan gazeteler...
İmzasız mektuplarla açılan Ergenekon davalarını en ufak kuşku duymadan destekleyenler.
Ne var ki, iddialar görmezden gelerek gözden kaybedilecek cinsten değil.
Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında “İsviçre’de 8 ayrı hesabı var” iddiası ciddi bir iddiadır.
Muhterem basınımızın iddialar arasında bu bölümü titizlikle gizlemeye çalışması durumu değiştirmez.
Başbakan konuyla ilgili en kısa zamanda açıklama yapmak zorunda...
Hukuki durumu avukat Noyan Özkan irdeliyor:
“Başbakan’ın son mal beyannamesinde İsviçre banka hesapları belirtilmemiştir. Banka hesaplarında yalnızca 2.366.109,95 TL beyan edilmiştir. Başbakan, kamuoyunu ilgilendiren bu önemli konuda açıklama yapmadığı takdirde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gazete haberlerini ihbar kabul etmek suretiyle Rüşvet ve Yolsuzluklar Mücadele Kanunu madde 20 uyarınca soruşturma başlatması gerekmektedir...”

wikileas turkiye belgeleri,,http://cablegate.wikileaks.org/origin/59_0.html

WikiLeaks logo




ii

Browse by Embassy Ankara

<<1 .. 1 .. 1>>
Reference ID Subject Created Released Classification Origin
10ANKARA302 U/S BURNS' FEBRUARY 18 MEETINGS WITH U/S 2010-02-25 2010-11-30 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA1654 TURKEY: A/S GORDON PRESSES FM DAVUTOGLU ON IRAN 2009-11-17 2010-11-29 SECRET Embassy Ankara
04ANKARA348 turkish p.m. Erdogan goes to washington: how strong a leader in the face of strong challenges? 2004-01-20 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
04ANKARA7211 ERDOGAN AND AK PARTY AFTER TWO YEARS IN POWER: 2004-12-30 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
05ANKARA1730 TURKEY ADRIFT 2005-03-25 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
05ANKARA3199 CABINET SHUFFLES AND THE LONG SQUEEZE: PM ERDOGAN 2005-06-08 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
05ANKARA7215 NO SPLITS IN TURKEY'S GOVERNING AKP PARLIAMENTARY 2005-12-08 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
06ANKARA4688 TURKEY'S FOREIGN POLICY SPLIT - THE PM'S CIRCLE TO 2006-08-11 2010-11-28 CONFIDENTIAL//NOFORN Embassy Ankara
07ANKARA648 THE TRUTH BEHIND THE AKP'S "SECRET ISLAMIC AGENDA" 2007-03-21 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
07ANKARA1091 TURKEY: FM GUL AS THE BEHIND-THE-SCENES MASTER 2007-05-09 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
07ANKARA1258 TURKEY'S MILITARY AND DEMOCRACY 2007-05-23 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
07ANKARA1842 TURKISH ELECTIONS: ANALYSTS ASSESS MILITARY 2007-07-19 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
07ANKARA1905 TURKEY: AN INSIDER'S VIEW OF PRIME MINISTER ERDOGAN 2007-07-26 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
08ANKARA536 TURKEY: RULING AKP TO TRY TO OVERCOME CLOSURE CASE 2008-03-19 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
08ANKARA691 IMPLICATIONS OF AKP CLOSURE CASE AND OUR PUBLIC 2008-04-11 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
08ANKARA1643 TURKEY: CHARITY FUND SCANDAL PROMPTS PM ERDOGAN 2008-09-15 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA226 ELDERLY AMERICAN SMUGGLED OUT OF IRAN 2009-02-11 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA321 DEALS WITH IRAN BENEFIT PM ERDOGAN'S FRIENDS 2009-02-27 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA1472 SCENESETTER: YOUR VISIT TO TURKEY 2009-10-13 2010-11-28 SECRET//NOFORN Embassy Ankara
09ANKARA1549 ISRAELI AMBASSADOR TRACES HIS PROBLEMS TO ERDOGAN 2009-10-27 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA1583 WORKING ERDOGAN BACK INTO THE FOLD ON IRAN 2009-11-03 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
09ANKARA1594 TURKISH MEDIA REACTION 2009-11-05 2010-11-28 UNCLASSIFIED Embassy Ankara
10ANKARA87 WHAT LIES BENEATH ANKARA'S NEW FOREIGN POLICY 2010-01-20 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
10ANKARA126 SECRETARY GATES' TURKEY BILATERAL VISIT: 2010-01-26 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
10ANKARA150 TURKEY: OF COUPS AND CONSTITUTIONAL REFORMS 2010-01-29 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara
10ANKARA251 SECRETARY OF DEFENSE GATES'S MEETINGS WITH TURKISH 2010-02-16 2010-11-28 SECRET Embassy Ankara
10ANKARA294 TURKEY: LARGEST WAVE OF MILITARY DETENTIONS TO 2010-02-23 2010-11-28 CONFIDENTIAL Embassy Ankara

Tayyip, Allah Belanı Versin!" Diyen Ateş'e Tek Celsede Beraat

"Tayyip, Allah Belanı Versin!" Diyen Ateş'e Tek Celsede Beraat
Başbakan için "Tayyip, Allah belanı versin!" dediği için yargılanan Alper Ateş adlı genç, "Yaşadığım gerçekleri anlattım" dedi; ilk duruşmada beraat etti. Beraatta, Radikal'de çıkan "Çankaya'nın şişmanı" haberi etkili oldu. M.B.G. de 5 Nisan'da yargılanacak.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
12 Mart 2010, Cuma
Kadıköy 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için "Tayyip, Allah belanı versin!" dediği gerekçesiyle iki yıl hapsi istenen Alper Ateş'i ilk duruşmada beraat ettirdi.
26 yaşındaki Ateş, "Geçen hafta evde tüpümüz vardı ve çayımız pişiyordu. Ama şu an tüpümüz de bitti ve utanmıyor, söylüyorum: Banyo yapmaya, arkadaşıma gidiyorum. Biz bu halde yaşıyoruz. Söylemek istediğim tek şey var: Tayyip, Allah beları versin!" dediği için Ceza Yasası'nın (TCK) 125. maddesi uyarınca yargılanıyordu.
Ateş bu sözleri, Halkevlerinin, "Halk Kürsüsünü Kuruyor" kampanyası kapsamında, 27 Aralık 2008'de ve 3 Ocak 2009'da Kadıköy Çarşısı'nda kurduğu kürsüde dile getirmişti.

Beraat Radikal'in haberleriyle geldi

Önceki gün (10 Mart) görülmeye başlayan davada Ateş'in avukatı Erkut Şahin, Radikal gazetesinin 20 Aralık 2009 tarihli sayısında yayımlanan "Çankaya'nın şişmanı' kurtardı" haberiyle savunma yaptı.
Haberde; dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e "Çankaya'nın şişmanı" dediği için ağır tazminata çarptırılan Anavatan Partili (ANAP) Ekrem Pakdemirli'nin bu sözlerinin 2005'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce (AİHM) 'düşünce özgürlüğü' kapsamında değerlendirildiği belirtiliyordu.
Haberde ayrıca AİHM'nin bu kararının "Katil Erdoğan" sloganı nedeniyle Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Süleyman Yurtdaş'ın beraatinde etkili olduğu kaydediliyordu.
Ateş ise, hakaret etmediğini ifade ederek, "Yaşadığım gerçekliği anlattım" dedi. Erdoğan'ın avukatı Muammer Cemaloğlu ise şüpheli hakkında gerekli tahkikatın yapılmasını istedi ancak mahkeme, atılı suçun işlenmediği gerekçesiyle beraat kararı verdi.

M.B.G. de 5 Nisan'da yargılanacak

Aynı eylemde benzer ifadeleri kullandığı ileri sürülen liseli M.B.G. ise 5 Nisan'da ikinci kez hakim karşısına çıkacak. Ateş hakkındaki beraat kararı da mahkemeye delil olarak sunulacak.
Ateş, mahkeme "Çankaya'nın şişmanı" sözlerine açılan bir dava sonunda alınan kararı emsal kabul edince ilk duruşmada beraat etti. (EÖ)

30 Kasım 2010 Salı

TÜRBAN OLAYINA ATATÜRK NASIL BAKIYORDU?

TÜRBAN OLAYINA ATATÜRK NASIL BAKIYORDU?
Usta gazeteci Rahmi Turan, Atatürk’ün 21 Mart 1923 tarihinde, Konya Hilaliahmer (Kızılay) Kadınlar Şubesi’nde söylediklerini anımsatmış okurlarına: “Muhterem hanımlar! Memleketimizin bazı yerlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz, bizim olmaktan çıkmıştır. Kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde şu iki şekil görünüyor: Ne olduğu bilinmeyen çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile giyilmeyecek kadar açık bir giyim... Bunun her ikisi de yanlış!” (Hürriyet, 18 Ekim 2010)
Atatürk, 87 yıl öncesinden öngörmüş bugünleri… Sistem kadını tek bir noktada birleşen iki ayrı uca yöneltiyor: Ya türbana ve çarşafa, ya da göbeğini açmaya…
TÜRBANI ÇÖZME YARIŞI
2006 yılında hukuken kapanan türban konusu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun halkoylaması mitingleri sırasında “türbanı biz çözeriz” sözleriyle yeniden önümüze geldi. Kılıçdaroğlu, ardından “cemaatlere saygılıyız” ve “laiklik tehlikede değil” diyerek izleyeceği politikanın köşelerini de belirledi. (Akşam, 21-22 Eylül 2010)
CHP’nin bu sürpriz çıkışı, AKP’nin geri planda tutmak zorunda kaldığı en önemli silahını yeniden cepheye sürmesine olanak yarattı.
TÜRBAN ÖNCE ÜNİVERSİTEYE
Fırsat bu fırsat diyen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversite rektörlüklerine “kız öğrencilerin türbanlı olsa bile derslere girebilmesinin önünü açan” bir yazı yazdı. AKP hükümetinin yarattığı korku toplumunun sonucu olarak, yasal olmayan bu talebe, üniversiteler büyük oranda sessiz kaldı ve türban uygulaması başladı!
Rektörler, konuya itiraz etmeyeceğini açıklayan anamuhalefet liderinden daha ileri gitmeye nasıl cesaret edebilirdi ki zaten! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “YÖK’ün bu yazısını durdurmak amacı ile herhangi bir şekilde hukuki yollar da dâhil bir girişimde bulunulmayacağını” söylüyordu. (Hürriyet, 6 Ekim 2010)
AKP’nin elini güçlendiren en önemli dayanak, CHP’nin kamuoyuna yansıyan yeni rapor taslağıydı. CHP’nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, AKP’nin türbanı hem çarşafa çevirmesine hem de üniversitelerin ardından tüm kamuya sokmasına dayanak oluşturacaktı!
Üstelik raporun mimarlarından CHP’li Sencer Ayata, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a akıl danışmıştı: “Sencer Bey, benim çok eski arkadaşımdır. Uzun yıllar beraber öğretim üyeliği yaptık. Bu, bir rapor değil, bilgi notu kabilindedir. Onun üzerinde çalıştığını söyledi. Henüz bitmiş bir şey değil. Ne yapılabileceğini konuştuk. Bize ‘başörtülü öğrenciler için ne yapılabilir’ diye sordular. Madem partiler bu konuda anlaşacak, bize bir güvence gerekir. Yeter ki problem çözülsün.” (Vatan, 12 Ekim 2010)
“TÜRBAN KAMUDA SERBEST OLSUN”
AKP, yandaş medyayı da harekete geçirerek, zaferi taçlandırmak için sondaj çalışmasına başladı hemen. El birliği ile “türban kamuda da serbest olsun” kampanyası başlatıldı!
CHP’ye rağmen tepki gösterenlere ise YÖK Başkanı Özcan güvence veriyordu: “Garanti ediyorum, başörtüsüz öğrenciler baskı görmeyecek”. (Vatan, 12 Ekim 2010)
Menderes ve Özal’dan sonraki Müslüman Cumhurbaşkanı” sıfatıyla seçilen Abdullah Gül, bu fırsattan yararlanarak sekiz yıllık uygulamayı iptal ettiğini ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için tek tip resepsiyona geçtiklerini, konuklarını eşi Hayrünnisa hanımla birlikte karşılayacağını müjdeliyordu. (Hürriyet, 12 Ekim 2010). Gül’ün “türbanlı resepsiyon” kararını, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’e de bildirdiği belirtiliyordu.
Türban konusunda üniversitelerin ardından ilk kurumsal adımı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti TGC attı. TGC, daha önce reddettiği tesettürlü bir gazetecinin üyeliğini bu sefer kabul ediyordu. (gazeteciler.com, 13 Ekim 2010)
LAİKLİK ÖNCE BOŞALTILACAK SONRA KALDIRILACAK
Ve sahneye TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu çıkıyor ve “Türkiye laiklik ilkesini yeniden yorumlamalı” diyordu. (Hürriyet, 13 Ekim 2010). CHP’nin rapor taslağını fırsat bilen Kuzu, “örneğin başörtüsü meselesi laiklikle değil bireysel özgürlüklerle ilgilidir” diyerek yeni anayasanın birey haklarına odaklanması gerektiğini vurguluyordu.
Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nasıl şekilleneceğinin işaretini ise Başbakan Erdoğan veriyordu. Kızılcahamam’da bir köfteciye uğrayan Başbakan, köftecinin çocuklarına “namaz kılıyor musunuz” diye soruyordu. “Evet” yanıtı alan Erdoğan, namaz kılan çocukları, oyuncakla ödüllendiriyordu! (Milliyet, 17 Ekim 2010)
TÜRBANIN HEDEFİ TBMM
Öte yandan “Türban kamuya da girsin” kampanyasının bir haftada büyük yol aldığını ve merkezi kurumların sessiz kaldığını gören Erdoğan artık meydan okuyordu: “Türbanlı her yere girebilir”. (Cumhuriyet, 17 Ekim 2010)
Erdoğan, AKP Kurucular Kurulu üyesi Fatma Ünsal’ın “Kadınlar, başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti” sözlerini de “her şeyin bir zamanı var” diye yanıtlıyordu. (Hürriyet, 18 Ekim 2010)
TÜRBAN ARAÇTIR
Türban, aslında kadınlarımızın bir sorunu değildir. Türban, bireysel bir özgürlük de değildir. Tam tersine kadınlarımızı esaret altına almanın aracıdır.
Türbanın Kuran’da yeri olmadığı, Kuran’ın örtülmesini emrettiği bölgenin kadının saçlarının olmadığı gerçeği, dindar yurttaşlarımızla dincileri birbirinden ayıran önemli bir ölçüttür. Çünkü dindar bilmektedir ki, Kuran kadından sadece “farj” bölgelerini “hımar” ile örtmesini emretmiştir.
İşte bu yüzden, kadınlarımızı türbana sokup, onları araç olarak kullananlar, yavaş yavaş dudaklarına sürdükleri rujlara, gözlerine çektikleri sürmelere itiraz etmeye başlamışlardır! Bu konuda rahatsızlık oluşmaya başladığını bazı türbanlı kadın yazarlar da dile getirmeye başlamıştır.
LAİKLİK, DİNİN DÜNYA İŞLERİNDEN AYRILMASIDIR
Yazımıza, Rahmi Turan’ın anımsattığı Atatürk’ün konuyla ilgili sözleriyle başlamıştık, yine Atatürk’le bitirelim.
Yeni CHP”nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, aslında Atatürk sonrası CHP’sinin, laiklik ilkesinin anlamını değiştirmesiyle başlattığı sürecin bir sonucudur. Atatürk’ün devrimci CHP’si ile İnönü’nün tutuculaşan CHP’si arasındaki en önemli farklardan biri laiklik ilkesiydi.
Atatürk, laikliği “dün ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlarken, yıllar sonra CHP bu tanımı “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde değiştiriyordu.
Dini dünya işlerinden değil de, sadece devlet işlerinden ayrı tutunca”, 1948 yılından başlayarak günümüze kadar uzanan, “imam hatip okulu açmak, kuran kursu açmak, cemaatlere hoşgörülü olmak, sonra da saygılı olmak, türbanı üniversiteye sokmak” gibi uygulamalar bireysel haklara giriyordu! Devlet TBMM’ydi, Çankaya’ydı… Üniversite değildi!
Bu anlayışın Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiği yer ortada. CHP, köklerine dönmeli ve Atatürk’ün altı ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır. Çünkü Türkiye uçuruma yuvarlanmaktadır. 
Mehmet Ali Güller
Odatv.com

İÇİŞLERİ BAKANI ONU DA GÖREVDEN ALMIŞTI






24 Kasım 2010 tarihinde gazetelerde ve televizyonlarda şöyle bir haber gördük:
“Son YAŞ toplantısında terfi ettirilmeyen ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'ne (AYİM) başvurarak yürütmeyi durdurma kararı aldıran Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu Hükümet tarafından görevden alındı.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay Cumhuriyet tarihi boyunca bir ilke imza atarak, yetkisini kullanıp, Balyoz'da ve fişleme olaylarında adı geçen Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nu görevden aldı.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun görevlerinden alındığını açıkladı
.”

MENDERES DE KOMUTANLARI GÖREVDEN ALMIŞTI

29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesinden 88 yıl sonra “ikinci kez”, generaller hükümet tarafından (İçişleri Bakanınca) görevden alındı. Basında iddia edildiği gibi bu olay, Cumhuriyet tarihinde bir “ilk” değildi. llk olay, Adnan Menderes döneminde yaşanmıştı.
Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra, darbe yapma hazırlığı içinde oldukları iddia edilen, 16 general ve 150 albayın orduyla ilişkileri kesilmişti. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, bir albay aracılığıyla kendisine ulaşan “darbe hazırlıkları” yönündeki bilgi sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı da ikna ederek 16 general ve 150 albayı emekliye sevk etmişti. Menderes tarafından emekliye sevk edilenler arasında Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ile Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile üç ordu komutanı vardı.

91 YIL ÖNCE, O DA HÜKÜMET TARAFINDAN GÖREVDEN ALINMIŞTI

Yakın tarihimizde, hükümet tarafından generallerin görevden alınmasına yönelik son karar (Son olayı ve Menderes’in görevden almalarını saymazsak) günümüzden 92 yıl önce alınmıştı. Kaderin garip cilvesine bakın ki, 91 yıl önce (1919’da) dönemin Hükümeti ve İçişleri Bakanı tarafından görevden alınan o generaller arasında, 4 yıl sonra Cumhuriyeti kuracak olan Mustafa Kemal de vardı.
En başından alalım…

ORDUYU ETKİSİZLEŞTİRMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın “ordular dağıtılacak”, “silahlara el konulacak” maddesi gereği harekete geçen İtilaf devletleri, İstanbul Hükümeti’ni ve Padişah Vahdettin’i de kontrol altına alarak, Osmanlı ordusunun başarılı generallerini “sudan bahanelerle” görevden aldırıp tutuklamaya başlamışlardır. Irak Cephesi Komutanlarından Ali İhsan Paşa ve Kafkas Cephesi Komutanlarından Yakup Şevki Paşa, İngilizlerce tutuklanarak Malta’ya sürgün edilmiştir. Sonraki dönemde de Osmanlı Genelkurmay’ında “İtilaf devletlerine güçlük çıkaracak” ne kadar “gözü pek” general varsa hepsi görevinden alınmış veya tutuklanmıştır. Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Cemal Paşa, Cevat Paşa görevden alınan komutanlardan bazılarıdır.
Padişah Vahdettin, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra, 5 Kasım 1918’de, “İngilizleri memnun etme politikası gereği” ordunun onda dokuzunun terhis edilerek erlerin memleketlerine gönderilmesine ilişkin kararnameyi, hiç itiraz etmeden, imzalamıştır.(1)
Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti, Osmanlı ordusundaki, Fevzi Paşa, Cevat Paşa, Cemal Paşa gibi “ulusalcı generalleri”, işbirlikçi Süleyman Şefik Paşa aracılığıyla tasfiye etmiştir. Damat Ferit, Kuvâ-yı Mıllîye'ye karşı istenilen şekilde hareket etmediğine kanaat getirdiği Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı görevinden alarak, 13 Ağustos 1919'da bu göreve, “Kuvâ-yı Millîye'nin hakkından ben gelirim.” diyen emekli Ferik Süleyman Şefik Paşayı getirmiştir. 14 Ağustos 1919 tarihinde Harbiye Nezareti makamına oturan Süleyman Şefik Paşa, Vahdettin’in Kuvayı Milliye’yi “ezmek” için kurduğu Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu)’nin başına geçmekle kalmamış, Türk ordusunun kalbur üstü birçok kumandanını topyekûn görevden almıştır. Bununla da yetinmeyerek, kolordu kumandanlarının "Kolordu ahz-ı asker" başkanlıkları ile şifreli muhaberede bulunmalarını yasaklamıştır. Fakat kolordu kumandanları bu emri dinlemediği gibi, 28 Ağustos'ta azledilen 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın yerine tayin edilen Mirliva Ahmet Hulusi Paşa’ya baskı yaparak bu görevi kabul etmesini engellemişlerdir.
Damat Ferit, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb'e aralarında Ahmet İzzet, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşaların da bulunduğu gizli bir liste vererek; "siyasî düşmanlarım" diye nitelediği bu kişilerin tutuklanarak Malta'ya sürgün edilmelerini istemiştir.
Yani bir başbakan, en güzide komutanları “siyasi düşmanları” olarak adlandırabilmiştir. Damat Ferit, bununla da yetinmeyerek, 24 Ağustos 1920 tarihinde çıkarmış olduğu “Tashih-i Rüteb-i Askeriyye Kararnamesi”ne dayanarak, 30 Ağustos 1920'de Müşir Ahmet İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşaların rütbelerini ferikliğe indirmiştir. Ancak, daha sonra, Tevfik Paşa’nın son sadareti sırasında, 30 Ekim 1920 tarihli irade üzerine, 22 Kasım 1920'de bu üç güzide askerin rütbeleri yeniden iade edilmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, orduyu o kadar yıpratmıştır, ki İngilizler ellerini kollarını sallayarak Türk generalleri etkisiz hale getirmişlerdir. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, 17 Şubat 1919 tarihinde İngiliz Hükümeti’nde gönderdiği bir raporda “9. Ordu Komutanı Yakup Şevki’yi attırdım, yardımcısı Ali Rıfat Bey’i yakalattım. Batum Tümen Komutanı Mürsel Bey’i tutuklattım…” diye övünmüştür.
Vahdettin’in Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, ordunun tasfiye edildiği o günlerde, üstelik İzmir’in işgalinden 15 gün sonra, “ORDUNUN GÖREVİ ORUÇ TUTMAKTIR!” diye bir açıklama yapmıştır.(2)
Şeyhülislamın bu açıklamasından üç ay sonra Alemdar gazetesinde çıkan bir yazıda: “ORDUNUN BEŞ VAKİT NAMAZDA PADİŞAH’A DUADAN GAYRI BİRŞEY BİLMEMESİ LAZIMDIR” denilmiştir. (3)
İstanbul Müftüsü Dürrizade de, 11 Nisan 1920’de yayınladığı bir fetvada: “ULUSALCI PAŞALARIN ÖLDÜRÜLMELERİNİN DİNEN CAİZ OLDUĞUNU” ve “KUVAYI MİLLİYE’YE KARŞI MÜCADELE EDERKEN ÖLENLERİN ŞEHİT, KALANLARIN GAZİ OLACAĞINI” bildirmiştir.(4)

MİLLİ GÜÇLERİ TASFİYE EDEN BİR HÜKÜMET

İçişleri Bakanı Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yayınladığı bir genelgeyle, “Valilerin, komutanların verdikleri emirlere uymamasını, bu emirlere uyanların şiddetle cezalandırılacağını” bildirmiştir.
Damat Ferit’in isteğiyle 30 kadar “vatansever” mutasarrıf ve kaymakam azledilmiş ya da istifa etmiş sayılmıştır. Bunların yerine, 54 kadar “işbirlikçi” yeni mutasarrıf ve kaymakam tayin edilmiştir.
Damat Ferit, kendisine muhalif olan çevreleri sindirmek amacıyla teşkil ettirdiği Divân-ı Harplerle, eski İttihad ve Terakki kabinelerinde görev almış birçok devlet adamını mahkemeye sevk etmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, ayrıca Anadolu’ya Tahkik Heyetleri göndermiştir. Heyetlerin amacı, “taşrada huzur ve asayişi bozabilecek bazı ahval ve hadisat ve muamelatın meydana gelmekte olması sebebiyle, soruşturmalarda bulunup rapor vermek ve acil işleri telgrafla bildirmekti”. Bunun anlamı açıktı: Genellikle merkeze itaatkar olan mülkiye teşkilatına karşılık, “askerî teşkilatta” merkeze karşı bir baş kaldırma durumu vardı ve bu gibi şahıslar hizaya getirilecekti! Fakat Amasya Genelgesi yayınlandıktan ve Erzurum Kongresi toplandıktan sonra, bu gibi kararları uygulamaya koymak hiç de kolay değildi. Nitekim kabine üyelerinden bazıları, örneğin Ahmet İzzet Paşa, bu heyetlerde görev almayı reddetmişlerdir.
Damat Ferit Hükümeti’nin çarpıcı icraatlarından biri de, Anadolu’ya İngiliz kontrol subaylarının atanmasını kabul etmesidir. Milli mücadele yıllarında nerdeyse bütün Anadolu şehirlerinden bir İngiliz Kontrol Subayı vardır.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI YOK ETMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET

İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdetin, “İngilizlere yaranma politikası” gereği bu alçakça girişimlerde bulunurken, Anadolu’da “kelle koltukta” vatan ve hürriyet mücadelesi ve Mustafa Kemal Paşa çok büyük sıkıntılar çekmiştir.
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthrope’un, 21 Nisan 1919 tarihinde Harbiye Nazırlığı’na verdiği, “Anadolu’daki karışıkların derhal önlenmesi, Türklerin elindeki silahların toplanması, direniş düşüncesinin etkisizleştirilmesi” biçiminde isteklerin yer aldığı nota üzerine 9. Ordu Müfettişi (sonra 3.Ordu) olarak Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya ayak basar basmaz, Havza ve Amasya Genelgelerini yayınlamış ve kendisine verilen görevinin tam tersine, açıkça “halkı direnişe çağırmıştır”.
Mustafa Kemal, Anadolu’ya çıkıp kafasındaki “kurtuluş planını” uygulamaya koyar koymaz, İngilizler, İstanbul Hükümeti Başbakanı Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’den Mustafa Kemal’i derhal İstanbul’a geri çağırmalarını istemişlerdir. Bu doğrultuda hemen harekete geçen Damat Ferit ve Padişah Vahdettin, birkaç defa Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırmışlar, ancak Mustafa Kemal, bütün bu çağrılara olumsuz cevap vererek, “Sine-i millette bir ferdi mücahit gibi” mücadelesini sürdüreceğini bildirerek istifa etmiştir. (7/8 Temmuz 1919). Bunun üzerine Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevine son vermiştir. (8 Temmuz 1919).
Hükümet, 23 Haziran 1919 tarihli kararı ile, “çağrıldığı halde gelmediği” ve "halkı hükümete karşı tahrike teşebbüs ettiği" gerekçesiyle, Mustafa Kemal Paşa’yı azlederek yerine Bahriye Nazırı Hurşit Paşa’nın tayin edilmesine ve Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonra yapacağı “tebligat ve iş'arların resmî sıfatının kalmadığını” ilgili vilayetlere bildirilmesine karar vermiştir.
İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey, Sivas’a gönderdiği 29 Haziran 1919 tarihli şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa’nın "suret-i kat'iyyede" azledilmiş olduğunun (görevden alındığının) bilinmesini tebliğ etmiştir. 9 Temmuz 1919'da gönderdiği bir başka telgrafla da, “Samsun'a çıkarılan İngiliz işgal kuvvetleri için mümessiller nezdinde gerekli teşebbüsatın yapıldığını, bunun İngilizlerce bir işgal olarak kabul edilmemesi gerektiği cevabı alındığını” belirterek, “azledilmiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın hareket ve tertiplerine iştirak ve muvafakat edilmemesini, Harbiye Nezareti’nce de kumandanlara bu yolda talimat verilmiş olduğunu” bildirmiştir. Aynı şekilde, 9 Temmuz 1919 tarihinde Diyarbekir vilayetine çekilen şifre telgrafla Mustafa Kemal Paşa’nın “azledilmiş” ve harekatının “merdud”, verdiği “emirlerin reddi” gerektiği vurgulanarak, “Erzurum Kongresi'nden maksadın ne olduğuna dair, acele bilgi verilmesi” istenmiştir.
Gelişmelerden son derece endişeye düşmüş olduğu anlaşılan Damat Ferit Hükümeti, "Müdafaa-i Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri”nin çalışmalarına asla yardımcı olunmayacağını ilan etmiştir. Mustafa Kemal Paşa kastedilerek, “bazı ordu müfettişlerine verilen yetkilerin, memleketin selamet ve asayişinin sağlanmasına ait tedbirleri almak olduğu” hatırlatılarak, direniş gösteren komutanlara karşı mülkî ve askerî kuvvetlerin birleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İç işleri Bakanlığı, 17 Temmuz'da Van ve 21 Temmuz'da da Bitlis, Hüdavendigar, Ankara ve Sivas vilayetleriyle Karasi Mutasarrıflığına gönderdiği şifre talimatlarla “lazım gelenlerin ikaz edilmesini ve etkili tedbirlerin alınmasını” istemiştir.
Damat Ferit Hükümeti, İçişleri Bakanı Adil imzasıyla 29 ve 30 Temmuz 1919 tarihiyle hemen tüm vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in yakalanarak derhal İstanbul'a gönderilmelerini istemiştir.
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi ve isteği dahilinde İstanbul Müftüsü Dürrizade Abdullah Efendi’nin yayınladığı bir fetva ile, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının (Karabekir hariç) idam edilmelerinin “dinen caiz” olduğu bildirilmiştir. Bu “hıyanet fetvaları” Anadolu’ya İngiliz uçaklarınca atılmıştır. (11 Nisan 1920).
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi dahilinde toplanan Divanı Harp (Kürt Mustafa Divanı) Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını (Karabekir hariç) gıyaben idama mahkum etmiştir. (11 Mayıs 1920).
Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın nişanları, madalyaları ve fahri yaverlik rütbesi elinden alınmıştır.

DEJAVU

30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Anadolu’da yaşanlar “dejavu” misali bugünün Türkiye’sinde yaşananlara benzemektedir.
Şöyle ki:
O günkü Hükümet, Türkiye’deki “milli güçlerden” rahatsız olarak bu güçleri tasfiye ederken, örneğin Anadolu’daki yerel yöneticilerin “milli” olanlarını “gayri milli” olanlarla değiştirirken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçlerden” rahatsız olarak, bu güçleri tasfiye etmekte ve bu doğrultuda kadrolaşmaktadır.
O günkü Hükümet, “ulusalcı güçleri” tasfiye etme sürecinde İngilizlerden destek ve yardım görürken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçleri tasfiye ederken” ABD’den ve AB’den destek ve yardım görmektedir.
O günkü Hükümet, yargıyı kontrol altına alarak “göstermelik yargılamalarla” bütün “vatansever” güçleri asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Bekirağa zindanlarına ve Malta Adası’na tıkarken, bugünkü Hükümet de yargıyı ele geçirerek, “bütün ulusalcı güçleri” asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Silivri’ye tıkmaktadır.
O günkü Hükümet, İngiliz kışkırtması ve baskısıyla Anadolu’da bir Kürt ve Ermeni devleti kurulmasına onay verirken, bugünkü Hükümet de ABD kışkırtması ve baskısı altında, Anadolu’da bir Kürt devleti kurulması çalışmalarına seyirci kalmaktadır.
O günkü Hükümet, Anadolu’da İngiliz “kontrol subayları” bulundurmasına izin verirken, bugünkü Hükümet de Anadolu’da “ABD gözlemcileri” bulunmasına, Türkiye’ye füze kalkanı konulmasına izin vermektedir.
O gün, “işbirlikçi”, “milli harekete karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Mütareke basını varken; bugün yine “işbirlikçi”, “ulusal yapıya karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Yandaş basın vardır.

O günkü Hükümet, “milli güçleri” etkisiz kılmak için “dinden” yararlanırken, bugünkü Hükümet de “ulusal güçleri” tasfiye ederken “dinden” yararlanmaktadır.
Ve
O günkü Hükümet, İngiltere’nin baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” ederken; bugünkü Hükümet de ABD baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” etmektedir.
TARİH ÇARKI:
23 Haziran 1919: Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal Paşa'yı görevden almıştır!
23 Kasım 2010: Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nu görevden almıştır!
1919 Mütareke basınına göre Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları “suçluydu” ve bu “azil” doğru bir karardı.
2010 Yandaş basınına göre Halil Helvacıoğlu Paşa ve arkadaşları“suçluydu” ve “görevden alınması” doğru bir karardır.
İnsan bu tabloya bakınca “tarih çarkının” dönmeye devam ettiğini ve tarihin gerçekten de tekerrürden (tekrardan) ibaret olduğunu düşünmeden kendini alamıyor doğrusu…
.
Sinan Meydan
Odatv.com

ERDOĞAN HAKKINDA İNANILMAZ İDDİALAR

ERDOĞAN HAKKINDA İNANILMAZ İDDİALAR
Der Spiegel Türkiye belgelerini nasıl verdi

Wikileaks belgelerini en önce ele geçiren Der Spiegel, şok Türkiye raporlarını birer birer açıklıyor. Ayrıntılarıyla sunuyoruz…
WİKİLEAKS’ın sızdırdığı ve dün akşamdan itibaren basında parça parça yer alan belgeler, Türkiye’de AKP hükümetini hayli zora sokacağa benziyor.
Belgeler, şimdiye kadar bir çok kişi tarafından dile getirilen iddiaların yazılı şekli olsa da, hiç bilinmeyen bir çok skandalın ABD’li diplomatlarca nasıl izlendiğini ve aslında bilindiğini de gösteriyor.
Dünyanın başka bir yerinde olsa, bu iddialar karşısında bir hükümet iki dakika yerinde kalmaz ama bizde kalacaktır. Bundan eminiz.
Çünkü, iktidardaki zihniyet ABD’lilerin tarif ettiği şekliyle şudur: "Yolsuzluk yapan bir hükümet ve ona göz yuman bir islamist…“
8 BİN BELGEYİ İNCELEDİLER
Wikileaks belgeleri, dün bir kaç basın organına önceden ulaştı. Bunlardan biri de Alman Der Spiegel Dergisi oldu.
Der Spiegel’in, Türk basınından önce Türkiye ile ilgili yaklaşık 8 bin ABD belgesini inceleme olanağı bulduğu kesin.
Bugün piyasaya çıkan Der Spiegel, Maximillian Popp imzası ile Türkiye hakkındaki belgelerle ilgili iki sayfalık bir haber yaptı. Bu haberden aktarmak istiyoruz.
Der Spiegel’in haberinin spotu, "NATO partneri olan Türkiye, ABD için özellikle korkutucu. Bir Büyükelçilik Sözcüsü Erdoğan’ı, rüşvetçi hükümete göz yuman islamist olarak tanımlıyor“ şeklinde...
İşte bundan sonraki bir kısım iddialar ise Türk basını tarafından hiç dikkate alınmadı.
İSLAMCI BASINDAN BİLGİ ALIYOR
Der Spiegel’in yer verdiği ABD belgelerinden devam edelim;
- Amerika, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmiyor. Muhalefet ise tam bir komedi..
- Erdoğan'ın dünyaya bakış açısı, hiç bir zaman gerçekçi olmamıştır. (Mayis 2005)

- Erdoğan, Tanrı’nın (Allah’ın) Türkiye’yi yönetmesi için kendisini seçtiğine inanıyor ve kendisini Anadolu'nun "Volkstribun"u  (Almanlar'ın Roma İmparatoru Sezar'ı tanımlamak için kullandıkları tabir) olarak görüyor.
- NATO’daki en büyük ikinci askeri güç olan Türkiye’nin başbakanı Erdoğan, çeşitli bilgileri genel olarak islamcı gazetelerden alıyor ve ve kendi bakanlıklarının yaptığı araştırmalara bile gereken ilgiyi göstermiyor.
- Bu nedenlerden dolayı, istihbarat ve ordu artık bazı bilgileri kendisine iletmekten vazgeçmiş durumda.
- Kimseye pek güveni olmayan biri ve etrafında sözünden çıkmayan dar çemberden oluşmuş bir danışman grubu bulunduruyor
- Her ne kadar atıp tutuyor ve gürlüyorsa da gücünü kaybetmekten korkuyor
- Erdoğan’ı iyi tanıyan biri Amerikalılar’a onu şöyle özetliyor: "Tayyip Allah'a inaniyor, ama Allah'a güvenmiyor…“
PETROL İŞİNDEN PAY ALIYOR…
- 2004'ten beri yapılan çeşitli açıklamalar göre, ülkede her alanda yolsuzluklar var ve hatta Erdoğan’ın ailesi içinde bile. Söylentiler arasında, hükümetin önemli danışmanlarından birinin bir gazeteciye aktardığı, „Erdoğan petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay ayırıyor“ sözleri de var. ABD belgeleri arasında, Enerji Bakanlığı içinden sızdığı belirtilen belgelere göre, Erdoğan’ın İran’a baskı yaparak doğalgaz boru hattı projesine okul arkadaşının bir şirketini de ortak ettirdiği yönünde. Bu şirketin liman inşaatları yaptığı, enerji dalında bir tecrübesi olmadığı biliniyor.
Der Spiegel’in bazı belgelerle ilgili açıklamaları Türk basınında da yer aldı. Erdoğan’ın İsviçre’de 8 ayrı özel hesabının bulunması, çocuklarının eğitiminin bir işadamı tarafından üstlenilmesi ve servetini düğün takıları ile açıklamaya çalışması gibi…
TRABZONSPOR’A MİLYONLARCA DOLAR
Biz, görülmek istenmeyenlerle devam edelim. Yine Der Spiegel’den gidiyoruz:
- Erdoğan’ın tabana mesaj vermede haraket etmeyi çok iyi bildiği belirtiliyor. Bir büyükelçilik görevlisi, buna örnek olarak Bakan Faruk Nafiz Özak ile ilgili bir olayı anlatıyor. Bu belgeye göre Başbakan Erdoğan, 2004 yılı belediye seçimlerinde Trabzon Belediyesi'ni kaptırınca, Özak’ı hemen Trabzonspor'un başına getirdi. Erdoğan daha sonra "gizli devlet kasasın“dan bir kaç milyon doları, yeni oyuncu alımı için Özak’a aktardı. Bu yolda elde edilen başarıyla Özak, belediye seçimleri için avantaj sağlamaya çalıştı.
- Bir ABD belgesi, "Erdoğan, AKP'yi ‚Erdoğan-Partisi’ne’ çevirdi“ yorumunu getiriyor. Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelmann 2004'te, hükümette gerçek bilgi sahibi olan çok az kişi olduğunu, bazı AKP'lilerin göreviyle büyüyüp geliştiklerini, diğerlerinin ise beceriksiz ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini veya bağlı oldukları cemaatlerin amaçlarına hizmet ettiklerini tutanaklara geçirdi.
ÇUBUKÇU, NEDEN EŞİNDEN SÖZ ETMEZ
Der Spiegel’in haberinde, Erdoğan’ın seçtiği çalışanların kalitesizliği vurgulanırken, Bakan Nimet Çubukçu’nun Emine Hanım’ın yakını olduğu için bu görevde olduğu ve her ne hikmetse hep oğlundan bahsedip eşinden hiç bahsetmediği vurgulanıyor.
Bir bakanın, uyuşturucu işine bulaştığı iddiaları ve küçük kızlara düşkünlüğü vurgulanırken, Erdoğan’ın hükümet olmadan önceki, "Demokrasi, bizi ulaşmak istediğimiz noktaya götürecek bir trendir“ sözünün ABD belgelerine girdiği belirtiliyor.
Haberde, ABD belgelerinde yer alan Gül- Erdoğan çekişmesine vurgu yapıldıktan sonra, Gül için şu tanımlamanın bir belgede yer aldığı bildiriliyor: "Erdoğan’ın aksine Gül, İngilizce biliyor ve daha demokrat görünüyor. Ancak bu yanıltıcıdır. Gül, Erdoğan’dan daha ideolog biri ve daha batı karşıtıdır.“
ABD belgelerine göre Erdoğan, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını engellemek için uğraşmış ancak bunda başarılı olamamış. Haber, Türk medyasında yer alan Davutoğlu ile ilgili, "Ankara dışı siyasetle ilgili bilgisi çok az. Bu uyumsuzluk yaratıyor. İslami düşünceleri özellikle tehlikeli“ yorumlarıyla devam ediyor.
NEFRETİ (Hass) DİNSEL NEDENLERDEN
İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy’nin, Ekim 2009’da söylediği belirtilen "Başbakan Erdoğan bir fundamentalist. Dinsel nedenlerden dolayı bizden nefret ediyor“ sözlerinin yer aldığı belgenin de ABD yazışmalarında yer aldığı belirtiliyor.
Amerikalılar, Erdoğan’ın Türkiye’yi her geçen gün batıdan uzaklaştırdığını gözlemlerken, Erdoğan’ın kurduğu sistemin bir NATO ülkesi olan Türkiye’yi gerçekten stabil bir şekilde tutup tutamayacağının bilinmediği vurgulanıyor. Haber, Ankara Büyekelçisi James Jeffrey’in, bu yılın şubat ayında yazdığı bir raporla bitiriliyor:
"Burada her gün her şey değişiyor. Kimse, bütün bir coğrafyada dengenin ne yanda olacağını tahmin edemiyor. Dikkatinize sunarım...”
Dergi, tüm bu iddiaların Türk hükümetine sorulduğunu ve bir cevap alınamadığını da özellikle vurguluyor.
Biz de, tümünü Türk halkının bilgisine sunuyoruz.

Ali Gülen
Odatv.com

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie