Tevfik Fikret. |
|
BİLGİN ADALI
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, ilköğretim öğrencileri için hazırladığı 100 Temel Eser listesinin 7. sırasında yer alıyor Tevfik Fikret'in "Şermin" adlı çocuk şiirleri kitabı. İlk basımı 1914 yılında, yani günümüzden tam 91 yıl önce yapılmış. Dönemin ünlü eğitimcilerinden Sâtı Bey, açtığı Yuva adlı okulda okutulmak üzere istemiş bu kitabı. O günlerde, çocuklara okutacak kitap bir yana, çocuklar için yazılmış üç-beş şiir bile bulamayan bir eğitimcinin, çocuklara şiiri sevdirmeye yönelik inanılmaz güzellikte, öncü bir girişimi bu. Tevfik Fikret de gerçekten çok güzel bir çocuk şiirleri kitabı hazırlamış. Ama ne zaman? 91 yıl önce. O zamanın koşullarına göre yazılmış bir kitap bu, o zamanın çocuklarına okumayı sevdirmek için... Aşağıya, kitapta yer alan, ikinci şiiri, 'Şermin'in Elifbesi'ni alıyorum:
ŞERMİN'İN ELİFBESİ
Elifbe'ni oku cicim
Elif, be, te, se, cim, çim,
Ha, hı, dal, zen, sin... yok, zel, rı,
Ze, Je, sin, şın, sad, dad, tı, zı,
Ayın, gayın, fe, kaf, kem, lâm,
Yok, lâmelif; bir de gef var.
Bir de üç noktalı kef var.
Hangi harfler kalındırlar?
Ha, hı, sad, dad, tı, zı, ayın,
Gayın. Peki, bir de kaf var.
En kalını gayın.
Hangileri bitişmiyor
Kendisinden sonrakine?
Hoca yedi harf var, diyor:
Elif, dal, rı, ze... Nine,
Ben yoruldum artık! Peki,
Yalnız söyle: Hemze Nedir?
Hemze... hemze... Evet, o bir
Küçük ayın başıdır ki
E okunur, i okunur.
Bazen eliflere konur.
Harf-ı imlâ hangileri?
Bilmiyorum! Yok bilirsin.
Elif, vav, he, ye, değil mi?
Artık, nine, bana izin.
Peki, yavrum, hadi oyna;
Koca bir aferin sana!
Elifbe'ni oku cicim
Elif, be, te, se, cim, çim,
Ha, hı, dal, zen, sin... yok, zel, rı,
Ze, Je, sin, şın, sad, dad, tı, zı,
Ayın, gayın, fe, kaf, kem, lâm,
Yok, lâmelif; bir de gef var.
Bir de üç noktalı kef var.
Hangi harfler kalındırlar?
Ha, hı, sad, dad, tı, zı, ayın,
Gayın. Peki, bir de kaf var.
En kalını gayın.
Hangileri bitişmiyor
Kendisinden sonrakine?
Hoca yedi harf var, diyor:
Elif, dal, rı, ze... Nine,
Ben yoruldum artık! Peki,
Yalnız söyle: Hemze Nedir?
Hemze... hemze... Evet, o bir
Küçük ayın başıdır ki
E okunur, i okunur.
Bazen eliflere konur.
Harf-ı imlâ hangileri?
Bilmiyorum! Yok bilirsin.
Elif, vav, he, ye, değil mi?
Artık, nine, bana izin.
Peki, yavrum, hadi oyna;
Koca bir aferin sana!
Böyle bir şiirle, hangi ilköğretim çocuğuna, neyi okumayı sevdirebilirsiniz?
Kısa bir alıntı daha yapmak istiyorum, 'Muhallebim ve Mektebim' şiirinde, Şermin, mektepte öğrendiklerinden söz ediyor:
Kitabımı dünden beri
Karıştırdım ve öğrendim
Birkaç büyük deniz... Elbet
Hocamız bugün onlardan
Bize bahsedecek, ve ben
Sayacağım ezberimden:
Bahr-i Siyah, Bahr-i Sefîd,
Bahr-i Muhît-i Atlasî,
İki de Bahr-i Müncemîd,
Bahr-i Ummân... İşte hepsi.
Bu dilin içinden kendisi de çıkamamış olmalı ki, 100 Temel Eser'deki sözcükleri kapsayan bir de sözlük çıkarılacağını açıkladı sayın Milli Eğitim Bakanı. Bu yıl beşinci sınıfta okuyacak olan kızımı görür gibi oluyorum: Bir elinde Şermin, bir elinde özel kitap okuma sözlüğü, büyük bir keyifle bu şiirleri okuyor, okurken de iki sözcükte bir sözlük karıştırarak bulmaca çözer gibi anlamlarını çözmeye uğraşıyor. Dördüncü sözcükten sonra da ağlamaya başlayıp kitabı da sözlüğü de fırlatarak televizyondaki havuçlu, perili, babalı, köpekli neyse ne işte hepsi de birbirinden renkli dizilerden birini izlemeye koşuyor.
Tevfik Fikret elbette Türk edebiyatının kilometre taşlarından, liselerde edebiyat tarihi derslerinde mutlaka yer alması gereken yazarlarımızdan biri ama, dili, üslubu ve işlediği konular açısından, günümüzün sevilerek okunan yazarlarından biri olamayacağı da ortada. Edebiyat tarihine malolmuş bir yazardır Tevfik Fikret bugün. Tarihçilerin ve edebiyat tarihçilerinin çalışma alanına girer. Çocuklara okumayı sevdirmesi öngörülen yazarlar ve yapıtlar arasından Fikret'in ve kitaplarının işi yoktur.
100 Temel Eser listesinin neredeyse yarısı bu tür kitaplardan oluşuyor. Kalan yarısının büyük çoğunluğu ise bunlardan en çok bir ya da iki adım önde...
Çok önemli bir gerçeği artık kabul etmemiz gerekir: Son 25 yılda, dünyamız çok hızlı bir değişim süreci içine girdi. 70'li yıllarda, her biri büyük bir buzdolabı kadar sekiz on makineden oluşan, büyükçe bir salonu dolduran, kart delme yöntemiyle, koca tekerleklere sarılmış bir inçlik manyetik bantlarla çalışan bilgisayar sistemlerinin yerini onlardan çok daha hızlı çalışabilen masaüstü bilgisayarları aldı. Tüm dünyayı saran bir bilgi ve iletişim ağı kuruldu. Her şey parmaklarınızın ucunda artık. Evlerinde olmayan çocuklar bile, okullarda, internet kafelerde bu engin olanakla iç içe büyüyorlar. Öte yandan, yüzlerce televizyon kanalı, en iyisinden en kötüsüne dizileri, filmleri, belgeselleri, haber programlarıyla, dünyayı oturma odamıza getiriyor artık. Çocuklarımız, Şermin'in, Polyanna'nın dünyasından çok farklı bir dünyada yaşıyorlar.
Çocuk kitaplarının amacı, çocukların bulundukları noktadan ileriye gitmelerine yardım etmek olmalı, geriye değil... "Şermin", kendi çağının çocuklarına bu konuda önemli bir katkıda bulunan bir kitap. Ama günümüz çocukları için yalnızca bir geriye dönüş hem de ciddi bir anlamda. Onlara ne kültürel anlamda ne dil bağlamında ne de bir başka açıdan en küçük bir katkısı olmayacak. Dahası, çocukların okuma zevkini köreltmekten başka hiçbir işe de yaramayacak. Bir temel taşından çok, temeli kemiren bir incir ağacı olacak.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu 100 Temel Eser uygulamalarından bir an önce vazgeçip, kitap seçme ve okuma konusunu, değerli öğretmenlerimizin birikimine, sağduyusuna ve seçimine bırakmasında yarar olduğuna inanıyorum. Kaldı ki, günümüzde anneler ve babalar da bu konuda çok duyarlı ve seçmeci davranıyorlar.
Zorlamalarla hiçbir şeyin sevdirilemeyeceğini hâlâ öğrenemedik mi? Hele hele, yanlış zorlamaların geriye tepeceğini...
Biz sınama-yanılma-yeniden sınama (ve elbette yine yanılma) yöntemiyle bir arpa boyu bile yol alamazken, olan çocuklarımıza oluyor. Milli Eğitim, yaklaşık 50 yıl önce, benim çocukluğumda çok daha ilerideydi. Hayriye öğretmenim, Dursun Dereli, Ömer Özcan, Rüknettin Bağcılar öğretmenlerim o zaman gerçekten çok az sayıdaki çocuk kitapları arasından bile bize seçenekler sunarlardı, zorlamalar değil. "Gulyabani" yerine, "İki Çocuğun Devrialemi"ni okumamı önererek yeryüzünün dört bucağına yelken açmamı sağlayan sevgili Dursun öğretmenime teşekkür ediyorum. Bugün yazdığım her satırda, okuma zevkimi köreltecek yerde bana yeni ufuklar açan sevgili öğretmenlerimin çok büyük payı vardır. Umarım gelecekte de çocuklarımız öğretmenlerini (ve elbette Milli Eğitim Bakanlığı'nın karar verme yetkisine sahip kişilerini) benim andığım gibi saygıyla, sevgiyle anarlar.