Bu Blogda Ara

30 Nisan 2011 Cumartesi

İstanbul’a Kıymak......Bekir Coşkun/Cumhuriyet

İstanbul’a Kıymak......Bekir Coşkun/Cumhuriyet

30 Nisan 2011 Cumartesi,e Bekir Coşkun yazıları tarafından eklendi
Ben onu hayat kadınına benzetmiştim...

İlk tanıdığımda hâlâ güzeldi...

Ve âşık olmuştum İstanbul’a...

Uzak Anadolu köşesinden gelmiş utangaç gence, tepelerini sere serpe gösterirken, onu ti’ye alarak kahkahalar atıyordu...

*

Zaman geçti...

Her geleni mutlu etmekten, her geleni kucağına almaktan ve simsarlar tarafından hovardalara satılmaktan bitkin düşmüştü...

Bacağında zampara siyasetçilerin, hoyrat müteahhitlerin, görgüsüz zenginlerin diş izleri vardı...

Sırtında kömür, kum, çakıl tüccarlarının bıçak yaraları...

Ormanımsı saçları yer yer açılmış, çelik çubuklara dönüşmüştü...

Eski güzelliğinden eser kalmamış, boğazında sahte taşlardan iki gerdanlık...

Güzel yüzünde silüetini bozan sivilceler, çıbanlar...

Ten kokusunun yerine, burunları düşüren kötü bir parfüm kokusu...

*

Eski sevgililerini anlatıyordu kahkahalar atarak, sarhoş olduğunda:

“İlk Mehmet aldı beni...

“Mehmet kim?..”

“Fatih...”

“......!”

“Büyük topu vardı...”

“.......!”

“Nice sultanlar, paşalar, devlet adamları koynuma girdiler sonraları... Süleyman Bey vardı Isparta eşrafından, şu boğazımdaki kolyeyi o taktı... Şunu da tombul sevgili Turgut Bey ‘bu hakikisi’ diye taktı boynuma, sahte çıktı...”

Kimi zaman ağladı:

“Ucuz ucuza sattılar beni... Köylüler bile ayakkabılarını kapının önünde çıkartıp çıkartıp geldiler, gece kondular her yanıma...”

Kimi zaman sildi akan rimelini:

“İmam nikâhı yaptı...”

“Kim?..”

“Şu badem bıyık...”

“.......!”

“Sonra taşlarımı, broşlarımı, kemerlerimi çalıp sattı...”

*

Ona şu çılgın kuma projesini söyleyemedim...

*

Çünkü ben bir zamanlar âşık olmuştum İstanbul’a...

Çok güzeldi...

Bazı zamanlar yine de gidip dizinin dibine oturmak, sonra koynunda kıvrılıp uyumak gelir içimden, geçmiş günlerin anısına...

Siz ona kıysanız da, kıymasanız da...

Bekir Coşkun/Cumhuriyet

10 Şubat 2011 Perşembe

Müjdat Gezen: Birinin kral çıplak demesi gerekiyordu

Ünlü komedyen Müjdat Gezen, son günlerde yaşanan tartışmaları Sözcü gazetesine değerlendirdi..
Geçtiğimiz günlerde Levent Kırca, Yılmaz Özdil ve Nedim Şener'le birlikte, Star TV'de Uğur Dündar'ın hazırlayıp sunduğu Arena programına katılan ünlü komedyen Müjdat Gezen, "Bazı anketlerde AKP'yi yüzde 50 gösteriyorlar. Aslında Aziz Nesin kriterlerine göre yüzde 60 çıkması gerekirdi..." sözleriyle gündeme damgasını vurdu.. Günlerdir medyada Gezen'in bu sözleri tartışılıyor.


CANLI YAYINDA KÜTAHYALI'YLA KAVGA


Gezen, en sert tartışmasını da telefonla katıldığı 'Ters Cephe' programında Rasim Ozan Kütahyalı'yla yaptı. Canlı yayında Kütahyalı ile Gezen arasındaki kavga büyüdükçe büyüdü. Gezen'in programa bağlanmadan önce ''O saçlı çocuğu susturun yoksa taksiye atlayıp gelirim. Ben sustururum'' dediği de ortaya çıkınca kavga daha da alevlendi..

SÖZCÜ'YE DEĞERLENDİRDİ
Ünlü komedyen, hakkında çıkan haber ve iddiaları, tüm yaşananları Sözcü gazetesine değerlendirdi. Müjdat Gezen'in röportajı Sözcü gazetesinde yarın yayınlanacak. Ancak Sözcü, Gezen'in yaptığı açıklamaları kısa başlıklarla bugünkü sayısında ana sayfadan verdi..

İşte Gezen'in açıklamalarından kısa başlıklar.. * Ben kimseye aptal demem. Aziz Nesin'in dediğini aktardım.
*Diyelim ki AKP'li seçmenin yüzde 60'ına 'aptal' demişim. Onlar kendini savunamaz mı? Niye AKP'li yöneticiler savunuyor, seçmenlerine 'siz aptalsınız' mı demek istiyorlar?
*AKP'nin 16.3 milyon oyu var. Peki geri kalan halk değil mi?
*Birilerinin "Kral çıplak" demesi lazımdı. Onu da ben söylüyorum

9 Şubat 2011 Çarşamba

Göbeğini kaşıyan adam...Bekir COŞKUN ( hürriyet)

Göbeğini kaşıyan adam.. 

.Bekir COŞKUN ( hürriyet)

07 Şubat 2011 Pazartesi, 19:20 tarihinde Bekir Coşkun yazıları tarafından eklendi
O göbeğini kaşır.
Göbeğinin tombik olması ona mutluluk verir, çünkü bu yaşamın tadını çıkarttığı anlamına da gelir.


Ayağını altına alıp oturur.

Elinde bayraklarla yürüyen kadınları görünce "Ne vınaklıyo bunlar len..." diye kızar.

"Haberleri" sevmez.

O "Ti-Vi eğlence programına"
bakar.

Dünyada neler olup bittiği konusunda, bildiği tek dış politika yorumu "İngiliz yaman olur" görüşüdür.

Kitap okumaz.

Çok da gerekiyorsa "Bi bakıver kitap ne diyor?" diye sorduğu bir "hoca"sı vardır.

Gazete bilmez.

İlgi duyduğu tek gazete, turşu kavanozlarının altına serdiği geçen senenin gazetesidir.

Liderlerle ilgili en kapsamlı düşüncesi "Müslüman adam", demokrasi ile ilgili tek fikri ise "Çalsın ama iş yapsın"dır.

Sonra göbeğini kaşır...

*atsr

İşte; Tayyip Erdoğan’ın bir anda "Her şey için sandık" derken, güvendiği adamdır o...

Büyük kentlerde her partiden, her yaştan, her meslekten, her görüşten, her kesimden milyonlar meydanlara dökülürken... Eski-şimdiki cumhurbaşkanları, üniversiteler, akademisyenler, yüksek mahkemeler, askerler, sivil demokratik örgütler "endişelerini" dile getirirken... Dünya medyası "Türk halkı siyasi İslam’a dur dedi" kanaatine varırken...

Tayyip Erdoğan’ın güvendiğidir o:

Göbeğini kaşıyan adam...

*

Atatürk’ün kızları al bayraklarla yürürken, bu ülkenin aydınlık yüzlü erkekleri meydanları doldururken, çocuklar annelerinin-babalarının elini tutup yarınlarına şimdiden sahip çıkmaya kalkarken...

Göbeğini kaşıyan adam uzakta bıyık altından güler.

Ve sandık ortaya konulduğunda...

Göbeğini kaşıyan adamın dediği olur.

Çünkü demokrasi, bilinçte aşağı-yukarı eşit insanların rejimidir. Bir toplumun çoğunluğu "göbeğini kaşıyan adam" ise, orada demokrasi olmaz, olamaz.
..

Tayyip Erdoğan işte ona güvenir:

Göbeğini kaşıyan adama...

mstfatsr

30 Ocak 2011 Pazar

Çalık’a hangi kriterlerle kredi verdiniz? Ne aldınız? Yiğit Bulut...28.06.2008

28.06.2008 22:28
Çalık’a hangi kriterlerle kredi verdiniz? Ne aldınız?
Yiğit Bulut - ybulut@gazetevatan.com
Yiğit Bulut
Haftanın son iş gününde gazetelerde okuduk; “Çalık Grubu atv-Sabah için kullandığı kredilerde gerekli teminatları vermiş”...

Evet, yanlış okumadınız. “700 milyon dolar üstünde bir meblağ için geri dönüş bakiyesi üzerinden teminat vermiş”... Neden geri dönüş bakiyesi dedim, bankacılık kurallarına göre aldığınız kredinin “toplam geri dönüş” meblağı kadar “teminat vermeniz” gerekli... Örnekleyeyim; mortgage ile bir ev kredisi dahi alsanız, 20 yıllık aldıysanız, 20 yıllık toplam geri ödeme kadar kesin ipotek koyarlar aldığınız eve...

Ben “Bu işe çok şaşırdım” ve inanın çok güldüm, eminim detayları bilen herkes açıklamada geçen “gerekli” gibi yuvarlak bir ifadeyle geçiştirilen bu cümleye çok güldü...

Peki neden güldük ve yapılan açıklamaya inanmadık? Bu noktada “Çalık Grubu’na” ait hiçbir malı 700 milyon dolar üzerinde kredi kullandığı kamu bankalarına “ipotek” vermeyen sadece ATV-Sabah gibi değerini “tartışabileceğimiz” şirketleri teminat gösteren borçluya ve ona borç verenlere soralım;

1- Devletin parasını “nasıl, hangi kriterler ile verdiniz”?

2- atv-Sabah 1.1 milyar dolar üzerinde bir fiyatla satıldı. Bugün piyasaya bakıyoruz; elinde birkaç Sabah ve birkaç atv olan Doğan Yayın Holding’in piyasa değeri 750 milyon dolar, yine aynı piyasada Hürriyet Gazetesi’nin değeri 520 milyon dolar, borsada işlem gören yerleşmiş markalar olduğu için bu şirketleri seçtim. Peki, piyasa bu değerleri biçerken, kredi verenler yani “kamu bankalarının yöneticileri”, sizler; 700 milyon dolardan fazla bir parayı neye güvenerek sadece atv ve Sabah’a karşılık verdiniz!

3- atv-Sabah’a karşılık vermediyseniz ve “gerekli” teminatları aldıysanız, açıklayın ne aldınız?

4- Almadınız ama varsayalım aldınız; Çalık Grubu’nun 700 milyon doların geri dönüş üzerinden yani milyar dolarlık teminat olacak malı var mı?

Sonuç: İki ATV yanına da iki Sabah koysanız, eldeki piyasa şartları ve değişen dünyada 1.1 milyar dolar etmez! Halkın 700 milyon dolardan fazla parası “teminatsız” bir şekilde Çalık Grubu’na verilmiştir ve bu işlemi yapan kamu bankaları görevlileri bana göre görevi kötüye kullanmışlardır... Bağımsız yargıya duyurulur...

Son söz: Bu krediyi veren kamu bankalarının yöneticilerine sesleniyorum; aldığınız teminatı açıklayın yoksa “korkunç” bir zan altındasınız!

Not: Beni tanıyanlar çok iyi bilirler ama bir kez daha not düşmek istiyorum; bu yazıyı kesinlikle bir “medya rekabeti” olarak algılamayın. Bu rakip olabilecek birine yazılmış bir yazı değil.

Bu “kamu değerlerinin” ister medya, ister başka iş için yok edilmesine karşı çıkmak için yazılmış bir uyarı!

EVLİLİK YILDÖNÜMÜ.. bekir coskun.0 Ocak 2011

Bu yazıyı, yazarın senede bir gün olsun hakkı vardır diyerek ve okurlarımızdan izin isteyerek, evlilik yıldönümümüzde senin için yazmıştım…
Aslında ne çok şeyin yıldönümü bizim evlilik yıldönümlerimiz…

Kuşların saçaklarımızda ekmek kırıntılarını beklemeye başlayışlarının…

Benekli sokak köpeğinin bizim arka bahçeye doğurmaya karar verişinin…
Çevrede ne kadar kedi varsa toplanıp bizim eve gelişlerinin…
Sabahları mutfak tarafından tıkırtılar gelişinin de yıldönümü…
“Bana kahvaltı hazırlanıyor” diye sevinişimin… Sonra burnu püsküllü damat terliğimle yola çıkıp da sabahın köründe, tabaklara özenle hazırlanmış kedi mamalarını mahalleye dağıtışımın…
Evin içindeki saksılarda en az iki çekirgemizin, bahçede ise bir sürü kirpimizin olduğunu öğrenmemin de yıldönümü, evlilik yıldönümlerimiz…
*
Su tasları gelmişti evimize o gün, kalaylı…
Hatırlıyor musun sevinip “Urfa pilavı için mi” diye sormuştum sana, yanıtlamıştın evlilik yıldönümümüz münasebetiyle:
“Hayır, köpeklerimizin su tasları…”
Bir keresinde evlilik yıldönümümüzü her zamankinden farklı olarak (!) Pako, Gorbi ve Rok ile birlikte geçirmeye karar vermiştik…
Sanki dündü…
O sene senin bana hediye olarak köpek kulübesi için iki torba çimento aldığında da… Yine bir evlilik yıldönümümüzdü…
Peki, Gorbi ayakkabımın tekini yediğinde “dişleri çıkıyor” diye ne kadar sevindiğimizi hatırlıyor musun?..
*
Onları peş peşe kaybettiğimiz yıllar, sessiz ve hüzünlü bir evde hazırladığın kırmızı tabaklı, kırmızı peçeteli, kırmızı güllü, kırmızı mumlu sofralarda birbirimizin elini tutup ağlayarak geçirmiştik evlilik yıldönümlerimizi…
Ne çok şeyin yıldönümü şu evlilik yıldönümlerimiz…
Kısacası şefkatin kapı aralığından içeri süzülüşünün…
Güvenin saçaklara dizilişinin…
Evin pervazlarına merhametin sinişinin…
Mutfak tarafından sevgi tıkırtılarının gelişinin…
Sene-i devriyesi evlilik yıldönümlerimiz…
*
Kaç yıl oldu bilmiyorum…
Her yıl için…
İçine yaşamın en değerli duygularını doldurup da… El ele, omuz omuza taşıdığımız her yıl için…
Sağ ol…
cumhuriyet

Direnme Hakkı…Bekir Çoskun 29 Ocak 2011

Direnme Hakkı…/ 29 Ocak 2011
Peki, seçimle gelmiş siyasi iktidar “Beni millet seçti” diye demokrasiyi, hukuku, anayasayı, rejimi, devleti kendi tek kişilik diktatörlüğüne dönüştürmeye başlamışsa…
Onu durdurmak için dört yıl sonra seçim yapılmasını mı bekleyeceksiniz?..
Dört yılda bir ortaya sandık koymak mıdır demokrasi?..
*
İşte; önce Anayasa Mahkemesi’ni yeni üyelerle kendine bağladı, şimdi de Yargıtay ile Danıştay’ı, başkanı iktisatçı olan Anayasa Mahkemesi’ne bağlayacak…
İyi mi?..
*
Dün bu sayfada Oktay Akbal’ın “Sine-i Millete Dönmek!” başlığıyla çok çok önemli bir yazısı yayımlandı…
Seçime daha beş ay var.
Eğer AKP bunu da başarırsa demokrasinin, hukuk devletinin izi bile kalmayacak…
CHP ve MHP milletvekilleri ise her zamanki gibi kürsüye çıkıp eleştirecekler, belki ağır tartışmalar olacak, ama sonuç değişmeyecek… Nasıl Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu AKP’nin istediği biçime girdiyse, Yargıtay ve Danıştay da uçup gidecek…
Muhalefetin homurdanarak orada oturması, bu kirli oyunda “muhalefet” rolünü doldurmalarına yarayacak, o kadar…
“Sine-i millete dönmek o kadar zor mu?..”
*
Ya biz?..
Başımıza ne geldiğinin farkında olan sıradan vatandaşlar?..
Demokrasi; nasıl ki alkışlayarak, zıplayarak onaylama hakkı veriyorsa… Uyarma, tepki gösterme, itiraz etme hakkı da tanır, onu yaşayanlara…
Susmamak…
Razı olmamak…
Direnme hakkıdır bu…
*
İktidar bu saçmalıklardan vazgeçmezse… İçindeki kin, nefret ve intikam duyguları ile cumhuriyetimizi tekmelemeye, bir istila kuvveti gibi rejimi yok etmeye devam ederse…
Eli kulağındadır…
Bekliyorum doğrusu; birisi “Bayrağını al da gel” diyecektir…
O zaman ıslığımı da alırım yanıma…
Bu; direnme hakkıdır…
cumhuriyet

21 Ocak 2011 Cuma

YARGI AKP'NİN EMRİNE GİRİYOR..EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ

YARGI AKP'NİN EMRİNE GİRİYOR

SEVGİLİ okuyucularım, adına yargı bağımsızlığı denilen ve "Adalet mülkün (devletin) temelidir" sözüyle güçlenen kavram elden çıkıyor, bağımsız Türk yargısı hızla AKP yargısı olmaya dönüşüyor.
İki gün önce Ankara Adliyesi duman edildi. Burada 160 Başsavcıvekili ve savcı vardı. Bunlardan 90'ı cep telefonuyla c...
umartesi günü gönderilen emirle görevden alındı, yerlerine yeni atamalar yapıldı, görev yerleri değiştirildi. En kritik görevlere istedikleri kişileri getirdiler.
Beşiktaş adliyesinde istemedikleri tüm hakimleri sürdüler. Bunlar Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda tahliye kararlannı verenlerdi.
• • •
Türkiye'de ele tam olarak geçiremedikleri sadece ve sadece üç kurum kaldı.
1- Türk Ordusu. 2- Yargıtay. 3- Danıştay.
Orduyu pasif duruma getirdiler. Onu düşman ilan edip özellikle yandaş medyaları ile üzerine gittiler. Karargahlarda arama yaptılar, belgeleri götürdüler, komutanları tutukladılar, ordumuzun ne yazık ki sesi çıkmadı! Türk Ordusu'nu henüz ele geçiremediler ama sesini soluğunu kestiler.
Şimdi geriye kaldı sadece iki kurum: Yargıtay ve Danıştay.
AKP hükümeti buraları da ele geçirince hem adalet ve yargının, hem de Türkiye'deki kurumların tümünü ele geçirmiş olacak. Kızılay, YÖK, Adli Tıp, Anayasa Mahkemesi dahil aklınıza neresi geliyorsa!
Yargıya siyasi saldırı öylesine inanılmaz boyutlara vardı ki, Ege ve Marmara bölgelerindeki 12 Baro Başkanı bildiri yayınlamak zorunda kaldı:
"Yargı bağımsızlığı tümüyle yitirilmiştir. Yargı iktidar tarafından ele geçirilmektedir. Bu süreç hukuk adına büyük kaygıyla izlenmektedir. İktidar savcısı ve iktidar yargıcı gibi yeni kavramlar doğmuştur. HSYK'nın bu dönemde yaptığı atamalar hukuka uygun değildir."
Bildirinin altında İstanbul, İzmir, Balıkesir, Bursa, Edirne, Tekirdağ, Yalova, Aydın, Denizli, Manisa, Muğla ve Uşak Baro başkanlannın imzaları var. Bunlar barolanna kayıtlı on binlerce avukatı temsil ediyor.

Şimdi son aşamaya geldik! Yargıyı teslim alma süreci bitmek üzere. Hükümet, Meclis'e yeni bir tasan sevk etti. Buna göre Yargıtay'da altı, Danıştay'da iki yeni daire kurulacak. Ama işin püf noktası şu:
Bu durumda, AKP'nin HSYK'sı 250 üyeli Yargıtay'a 130, 95 üyeli Danıştay'a 60 yeni üye seçecek!.. Ve her iki yüksek yargı organına kendi adamlarını üye seçip, (elde zaten mevcut olanlarla birlikte) oralarda da çoğunluğu ele geçirecek.
Muhalefet partilerinin, barolann, üniversitelerin ve hukukçulann, bu aşamada ortalığı yıkması gerekir. Bakalım ses çıkacak mı!

BİZİM AHMET LÜBNAN'DA İŞ BİTİRİYOR!


ANLI şanlı Hariciye Nazın Davutoğlu Ahmet!.. Ünü yurtdışına taşmış dünya çapında büyük bir devlet adamı! Kerameti kendinden menkul! Ankara'da kirasını devlete ödettiği beş katlı görkemli villada oturur.
Kirası kaç para? Çok değil, ayda sadece 39 bin Törkiş lira. (Rakama dikkat ediniz, Allah kuruşu değil.) Saunalı, jakuzili, yüzme havuzlu bir villa. Canın isteyince gir jakuziye. köpüklü banyo yap. İsteyince gir saunaya, biraz kilo ver de yediklerin erisin.
Konutunda maaşlan yine devlet tarafından ödenen tam 45 kişi görevli. Ahçılar, hizmetkarlar, garsonlar, sekreterler, temizlikçiler, idari personel, şoförler... Ve en lüks makam araçlan.
Davutoğlu Ahmet Hariciye Nazın olmadan da (herhalde) böyle yaşardı! Anasından bu lüks içerisinde doğmuştu.
Ancak bu kadarla da yetinmedi ve villanın tam karşısındaki bir apartman dairesini de koruma müdürü için yine devlete kiralattı. Oranın kirası ne kadar?
Çok değil, ayda sadece 7.550 Törkiş lira.
Emrinde ve hizmetinde devletin uçaklan...
Fakir fukara Müslümanlan Allah peygamber, din iman diye kandınp onlara üç çuval kömür ve birkaç gıda paketi vereceksin, kendin ise böylesine görkemli ve şatafatlı bir yaşamı devletin ve milletin parasıyla sürdürüreceksin!
• • •-;
Davutoğlu Ahmet birkaç günden bu yana Lübnan'da "Arabuluculuk" görevi yapıyor. Efendim, Lübnan Başbakanı Hariri istifa etmiş, bu durumda ortaya hükümet krizi çıkmış, bizimdi de hemen oraya zıplamış ve Lübnanlılara nasihat veriyor:
"Yine Hariri başbakan olsun, biz de elimizden geleni yapalım!"
Kim bu Hariri? Hani şu bizim Telekom'u peşkeş çekip armağan ettiğimiz Arap. Sayemizde rüyasında görse hayra yormayacağı yüz milyonlarca dolar kazancı bizim sırtımızdan cebe indirdi, yan gelip yatıyor. Türk insanının kesesinden hortumlanan o paralan afiyetle yiyor, Tayyip abisine dualar ediyor.
Tayyip geçenlerde bir Lübnan gezisi yapmıştı. Anımsayın, orada yüzlerce kişinin tezahüratı ve pankartlan ile karşılanmıştı. Kiralık goygoycular bağınyordu:
"Sultan Tayyip... En büyük Erdoğan... Hoşgeldin..."
Bu topluluğu Hariri kiralamıştı. Katılacak olanlara peşin olarak kelle başına günde 25 dolar artı kumanya vermişti. Goygoycular iki gün boyunca Arapça ve Türkçe bağırdılar. Ellerine birer de Türk Bayrağı tutuşturulan kalabalık, aynca pankartlar da açmıştı:
"Hoş geldin Ortadoğu'nun sultanı... En büyük Tayyip..."
Hariri, Tayyip'e Telekom'dan doğan büyük minnet borcunu işte böyle, kiralık goygoycularla ödüyordu!
• • •
Davutoğlu Ahmet ve abisi Tayyip, şimdi Lübnan'daki hükümet krizini çözmek için arabuluculuk yapmaya soyundular. Ahmet son olarak Hizbullah'ın yetkilileri ile görüştü ve bastırmayı sürdürdü:
"Hükümeti yine Hariri kursun. . Siz yardımcı olun, biz de olalım!"
Sana ne Lübnan hükümetinden, bu işin neresi ırgalıyor seni?
Bütün amaçları "Biz arabuluculuk yapıyoruz" diye dünyayı gezmek, "Biz çok büyük ve önemli bir ülkeyiz" diye dünyayı bir kez daha gezmek.
Sevgili okuyucularım lütfen dikkat ediniz!.. Bunlar dünyanın neresinde bir olay olursa "Arabuluculuk yapmaya" soyunuyor. Iranla ABD arasında sorun mu var, bunlar soyunuyor! Suriye ile Filistin, İsrail ile Mısır arasında sorun çıktığında hemen ortaya çıkıyorlar:
"Biz arabulucu olalım, sorunu çözelim!"
Bugüne kadar bu istemlerinden hiçbiri kabul edilmedi. Dünya onlara güldü geçti. Buna rağmen ısrar ediyorlar, dünya basınında isimlerinin geçmesini işte böyle, her olaya maydanoz olarak sağlıyorlar.
Ey Davutoğlu Ahmet, Ankara'da devletin ve milletin parasıyla krallar gibi yaşıyorsun. Keyfin gıcır, aldığın harcırahlar harcamakla bitmez. Her yere gidip arabulucu olmaya kalkışıyorsun. Lübnan bunu yer! İyi de Hariri kim? Senin ve Tayyip'in babanızın oğlu mu?
Örneğin İtalya gibi Avrupa ülkelerinde de sık sık hükümet krizleri oluyor. Sıkıysa oralara da uzanıp arabuluculuk yapmaya kalkışsana! Sözün oralarda geçer mi? Yerler mi?
Yemezler. Senin gibileri havaalanından geri çevirirler!



EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ

BİR MÜMTAZ ŞAHSİYET bekir coskun cumhuriyet yazıları

BİR MÜMTAZ ŞAHSİYET


Önemli mümtaz şahsiyetlerden birisi de YÖK Başkanı Yusuf Ziya... Özcan'dır...
Türban sorununu 8 başbakan çözemedi...
22 hükümet başaramadı...
30 sene çare bulunamadı...
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, mahkemeler yetmiyormuş gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de girdi işin içine, olmadı...
Bu önemli mümtaz şahsiyet, oturup üniversitelere iki satır yazı yazdı...
Oldu...
Şu an itibarıyla türban sorunu yok, çünkü türbanlılar manga manga girip çıkıyorlar üniversitelere ve derslere...
Şöyle çözdüğünü açıkladı:
"Hukukun arkasına dolanarak..."
Önemli mümtaz şahsiyet "Özgür düşünce olmadan bilim olmaz" dediğinin haftasına zaten üniversiteye sivil polis çağırdı.
Bu, sınavlarda küpe, kolye yanında toka takmanın da yasaklanmasının ama kafayı tümden örten türbanın serbest bırakılmasının hemen öncesinde... Soruların çalınıp belli yerlere verilmesinin ise hemen sonrasında oldu...
Ki o zaman iktidara yakın çevreler şöyle dediler:
"Koltuğunu doldurdu..."
Nitekim o gün duyunca demek ki sormuşum:
"Koltuğa da mı?.." •
Önceki gün öğrenciler YÖK'ün kapısında sinek gibi ilaçlanırken, kızlar yine yerlerde sürüklenirken, yakalananlar polis araçlarına tıkıştırılırken, kaçanlar çimlerin üzerinde ağladıklarında bunları düşündüm...
Normalde bu gibi profesörlerin -çoğunluk hocalarımızı tenzih ederim- üniversite gençliğine yaşamın yüce değerlerini öğretmeleri gerekmez mi?..
Ama tersi oluyor...
Üniversite gençliği yıllardır bağıra-çağıra öğretmeye çalışıyor hocasına:
Özgür düşünceyi...
Akademik ahlakı...
Üniversitenin gururunu...
Yalakalığın sakıncalarını...
Yamanmanın çirkinliğini...
Kişiliği...
Adamlığı...
Haysiyeti...
Ar'!..*:
Hayâ'yi---
Hoca öğreteceğine, tam tersine, üniversite gençliği kapıların önünde bağıra-çağıra, öğretmeye çalışıyor hocasına işte...
Olmuyor...
O zaman çimlerin üzerine oturup ağlıyor üniversiteli...

15 Ocak 2011 Cumartesi

Kazanacağız....bekir coskun.15012011

Kazanacağız...

Er-geç...
Ve mutlaka biz kazanacağız...
Çünkü bizim şarkılarımız var; şarkılarımız çaldığında "Kırmızı gülün alı", "Denizlerin kumu" oluruz... "Ağrı Dağının eteğinde uçan güvercin", "İstanbul sokaklarında sızlanırız...
...
Olmadı "Akşamın olduğu yerde" bekleriz, "Sarı gelin"imiz var bizim...
Hasret duyarız:
"Özledim teninin kokusunu özledim."
Olmadı usta...
Bir çığlık atarız ki:
"Görecek günler var daha..." *
Kadınlarımız var...
Asla arkadan gelmezler, yanımızda yürürler ellerini tutmamız için... Düşecek olursak tutup da kolumuzdan kaldırsınlar diye bizi kadınlarımız...
Yürekleri mangal gibi...
Birer sıcak yurt gibidir dizleri, nefesleri okur-üfler yüzümüze, başımızı omuzlarına yaslarız...
Arkadan yürümez bizim kadınlarımız... •
Er-geç biz kazanacağız...
Çünkü bizim dans eden çocuklarımız var...
Biz, onlara ışığa doğru yürümeyi öğrettik... Okul bahçelerinde, erkek-kız el ele ve aydınlara doğru koşacaktır çocuklarımız...
Onların sesi az geldiğinde...
Biz bağıracağız...

Teslimiyet, biat, kadercilik bize göre değil hafız...
İlim, bilim, mantık, fikir isteriz...
Tanrı'nın tutup da nimetlerini, şu düzenbazların eliyle bize göndermeyeceğini bilecek kadar aklımız var...
Karanlığı sevmeyiz biz...
Çöktüğünde üzerimize zindan karası, belki biraz bocalarız ama... Marşımız var bağıracağız:
"Güneş ufuktan şimdi doğar..."
Eğer; hak haksızlıktan yüce, sevgi nefretten üstün, aydınlık karanlıktan güçlüyse...
Çaresi yok usta...
Biz kazanacağız...




BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET
De

ALLAH KİMSEYİ DÖNEK YAPMASIN ERTUĞRUL!, AMİN!.emin çölasan

ALLAH KİMSEYİ DÖNEK YAPMASIN ERTUĞRUL!, AMİN!


DÖNEK olmak insan onuruna yakışmaz ama döneklik çoğu zaman maddi ve manevi kazanç getirir. Türkiye'de bu döneklerin pek çoğu var. Onlara baktığınızda neler neler görüyorsunuz!

...
Geçmişin hızlı solcuları... Darbecileri... Marksist, Leninist takımı... En hızlı CHP'liler... Çok hızlı laikler... Kendilerini kamuoyuna "Aydın" diye yutturmaya yeltenen sahtekarlar... Karılarını AKP'den milletvekili seçtirmeyi başaran majestelerinin karikatüristleri...

Ömrünü İstanbul'un sosyete meyhanelerinde, diskolarında, gay barlarında geçirmiş tipler!..

Bunlann pek çoğu şimdi AKP saflarında, Tayyip'in emir ve hizmetinde vuruşuyor. Pek çoğu köşe yazarı ve ekran yorumcusu olarak her gün karşınızda. Her birine avanta ihsan edildi. Çok güzel paralar, olanaklar sağlandı.

AKP döneminde bunları devşirme süreci büyük bir hızla çalıştı. AKP, bir şeyi çok iyi anlamıştı:

"Bunlara avanta verirsek, iyi olanaklar sağlarsak, hepsini kazanırız ve bundan sonra bize hizmet verirler."

Tahminler doğru çıktı. Bunlar tek tek, çeşitli vaatlerle kucağa çekildi.

Parasal desteği ve medya olanaklarını genelde Fethullah ekibi sağlıyordu.

Devşirme süreci önce gazetecilerden başlatıldı. Büyük medya patronlanna emir verildi:

"Şunlar şunlar sizin gazetelerinizde ve televizyonlarınızda görevlerini sürdürecekler. Onlara asla dokunmayacaksınız."

Biz kovulurken onlara hiç dokunulmadı!

Devşirilmiş dönekler medyada tam kadro, AKP'nin emrinde ve hizmetinde yazmaya, konuşmaya, koro halinde ötmeye devam ediyor.

• • •

Ancak işin bir de siyasetçiler boyutu vardı. AKP'yi kamuoyuna "Her zihniyete, her görüşe özgürce açık" bir parti olarak sunmak gerekiyordu. O halde ne yapmalı, kimleri devşirmeliydi?

Akıllara Ertuğrul Günay geldi.

Ordu'da avukatlık yaparken siyasete girmiş, sonra CHP'den milletvekili seçilmeyi başarmıştı. CHP'nin de solunda bir milletvekili idi! Ağzı çok iyi laf yapardı.

12 Eylül darbesinden sonra "Dev-Yol örgütünden olduğu" gerekçesiyle tutuklandı. İşte o zaman korktu.

Tahliye edildikten sonra SHP Ankara İl Başkanı ve ve sonrasında Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yaptı.

CHP siyasal yaşama yeniden dönünce bu partiye girdi.
1992-1994 yıllan arasında CHP Genel Sekreteri idi.
Partisi onu, 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterdi. Karşısında Refah Partisi adayı Tayyip vardı.

O kampanyada Tayyip'ten hoşlanmıştı.

Sonra aradan yıllar geçti ve AKP'ye yanaştı, partiye kaydını yaptmp milletvekili olmayı başardı.

Eski solcu, geçmişte Dev-Yol'cu olma iddiasıyla tutuklanan Ertuğrul artık dönmüştü!

Hemen ardından, Tayyip tarafından bir kez daha onurlandırıldı, Kültür ve Turizm Bakanı yapıldı.

Görevinde çok başanlı oldu ve halen aynı koltukta oturuyor!

• • •

Geçenlerde Tayyip bir Kars-Sarıkamış gezisi yaptı. (Hani dedesinin Sankamış'ta şehit düştüğünü iddia ettiği gezi.)

Kars'ta yapılan ve "İnsanlık Anıtı" adı verilen bir heykeli görünce onu "Ucube" olarak tanımladı. (Çok acayip, çirkin, garip şey.) Bu tanımlamayı herkesin içinde yapmıştı.

Bu sözleri kamuoyunda tepki yarattı, eleştiriler yağmaya başladı.

Ancak, Padişahımız efendimizin Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yapmakta olan Ertuğrul, onun bu sözlerini durup dururken yalanlamak durumunda kaldı.

"Ben gezi boyunca Sayın Başbakanımızın yanında idim. Öyle bir şey söylemediler" dedi. Bu sözleri niçin söylediğini herhalde sadece kendisi biliyordu! Bence tek neden, yakın geçmişte sığınmış olduğu Tayyip'e yağan eleştirilere göğsünü açmak, ona en yüksek makamı armağan eden sevgili başbakanını korumak, savunmak ve gözüne girmekti.

Fakat gelin görün ki. Arap ülkeleri gezisindeki Tayyip bu konuda net ve açık konuştu-.

"Evet, ben o heykel için ucube dedim."

Tayyip sanattan, edebiyattan falan anlayan adamdır. O ucube diye buyurmuşsa, o heykel elbette ucubedir!


Şimdi işin bu yanını bırakalım da, şu Ertuğrul'un durumunu irdeleyelim.
Minnettar olduğu Padişahımızı savunmak için durup dururken ortalığa zıplıyor, onu savunmaya kalkışıyor, avukatlığını yapmaya soyunuyor ama Padişah'ın bizzat kendisi Ertuğrul'u yalanlıyor.


Şimdi bu duruma düşen, kendisini kamuoyu önünde küçük düşüren bir hükümet üyesi ne yapar?

Belki bazılannız "İstifa eder" diyeceksiniz!

Aman efendim, burası Türkiye! Bu dönemde o makamlara yükselen herhangi birinin hiç kendiliğinden istifa ettiğini gördünüz veya duydunuz mu? Bunlarda istifa denilen kavram yoktur ki, Ertuğruî niye istifa etsin!
(Burada bir parantez açıyorum. Aslında bütün bakanlann, müsteşar, genel müdür ve üst düzey bürokratların tarihsiz istifa dilekçeleri, Padişah efendimizin kasasında duruyor. Göreve başlarken bunlann hepsinden ayrı ayrı, ancak tarihsiz istifa dilekçeleri alınıyor. Niçin tarihsiz?.. Çünkü ne zaman "İstifa ettirilecekleri (!)" belli değil. Herhangi bir sorun olduğunda, ya da keyfi istediğinde, Padişahımız efendimiz o istifa dilekçesini yürürlüğe sokuyor ve yakın geçmişte olduğu gibi, bazı bakanlar istifa ettiklerini TRT'den öğreniyor! Şimdi parantezi kapıyorum.)

Evet, Ertuğruî istifa etmez!.. Ya da, daha öncekilerde olduğu gibi, çok küçük bir olasılıkla, ettirilir!

• • •

Yazıma başlarken de söylemiştim, döneklik kötü şeydir, ayıptır. Dünün hızlı sokulan, meyhanecileri, diskocuları başarıyla dönüp ve devşirilip bugün AKP'li , oldularsa, Fethullah'ın müridi oldularsa, bu onur kına durumun sorumlusu sadece kendileridir. Hem de bunlar 40'lı, 50'li yaşlarında dönen döneklerdir.


Aynı durum geçmişin CHP Genel Sekreteri Ertuğruî Günay için geçerlidir. Utanması gereken onlardır.

Padişah efendimiz bir hükümet üyesini resmen yalanlayacak ve o adam o makamda oturmaya devam edecek! Alışın artık, böylesi ancak Türkiye'de, hele ki döneklerde olur!


Allah kimseyi döndürmesin, dönek yapmasın Ertuğrul Amin!

• • •

Emin Çölaşan'm notu: Tayyip, dedesi Kemal Mutlu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda Sankamış'ta şehit düştüğünü iddia etti. Dedesinin adı belli, memleketi olan Rize belli. Devlet arşivlerinde tüm şehitlerimizin isimleri var. Ancak o arşivlerde böyle bir isim yok. (İnsanız, hata yapabiliriz. Belki de ben bulamamış olabilirim!)
Kendisinden bugün üçüncü kez rica ediyorum, istirham ediyorum. Devletin tüm arşivleri onun emrinde. Dedesinin ismini oradan buldursun ve şehit olduğunu kamuoyuna kanıtlasın!




EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ

tunusta yasemin hareketi

Tunus’ta geçen ay üniversite mezunu bir gencin intiharıyla başlayan “eğitimli işsiz” isyanı öğrencilerin ve sendikaların da desteğiyle büyüyerek ülkeyi 23 yıldır demir yumrukla yöneten Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali’nin iktidarını çökertti. Zeynelabidin Bin Ali iktidarı bırakacağını açıkladığı halde gösteriler dinmeyince dün akşam... ülkeyi terk etti. Bin Ali’nin yerine görevi Başbakan Muhammed Gannuşi devraldı. Ancak bu ani değişimi kabul etmeyen muhalefet, Bin Ali rejiminin tamamen gitmesini istiyor, bu amaçla da bugün sivil isyan başlatılacağını duyurdu.
Gösterilerin son bir haftada iyice yoğunlaşmasının ardından Bin Ali önceki akşam televizyona çıkarak 2014 seçimlerinde tekrar aday olmayacağını söyledi. Vatandaşlarına “Sizi duydum, sizi anlıyorum” diyen cumhurbaşkanı basın ve internet üzerindeki tüm sansür ve baskıyı kaldırmaya da söz verdi. Ancak bu tarihi açıklamalar öfkeli gençlerin isyanını bastırmaya yetmedi. Tunus sokaklarında dün sabah yine protesto gösterileri vardı.
**Cami çıkışı isyan
Bin Ali’nin polis ve orduya göstericilere müdahale etmeme emri vermesinin ardından rahatça toplanan gruplar cuma namazının ardından hep birlikte yürümeye başladı. Ellerinde “Defol Bin Ali” pankartları taşıyan binlerce kişi “2014’te değil şimdi istifa et” sloganları attı. Gösterilerin gün boyu devam etmesinin ardından Bin Ali akşam saatlerinde hükümeti feshederek 6 ay içinde erken seçime gidilmesi kararı aldı.
**Uçağı Cidde’ye indi
Tüm bunların ardından Cumhurbaşkanı Bin Ali olağanüstü hâl ilan etti. Ülkede akşam sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Gösterilerin sona erdirilmesi amacıyla sokakta 3’den fazla kişinin bir araya gelmesi de yasaklandı. Güvenlik güçlerinin uyarılarını yerine getirmeyenlere ateş açılacağı da duyuruldu. Olağanüstü hal ilan edildikten kısa süre sonra da Bin Ali’nin kaçtığı haberi geldi. El Cezire 4 helikopterle Malta’ya giden Bin Ali’nin Fransa’dan “sizi istemiyoruz” mesajı üzerine sivil bir uçakla bir Basra Körfezi ülkesine gittiğini duyurdu. El Cezire, dün gece yarısından sonra verdiği acil haberde Bin Ali’nin uçağının Suudi Arabistan’ın Cidde kentine indiğini duyurdu.

***Zenginlerin yarısı Bin Ali’nin ve kuaför karısının yakını
Tunus’taki olaylar işsizlik ve hayat pahalılığı nedeniyle başladı. Ancak gösterilerin asıl nedeni 23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel- abidin Bin Ali (75) ve akrabalarının orantısız zenginliği olarak görülüyor. Wikileaks’in sızdırdığı belgelerde bir Amerikalı diplomatın “Bu ülkede iş dünyasındaki isimlerin yarısı Bin Ali’nin akrabası” yorumunu yapıyordu.
Tunuslular özellikle Bin Ali’nin eskiden kuaför olan eşi Leyla El Tarablusi’ye tepki gösteriyor.
Zeynelabidin Bin Ali, ülkenin Fransa’da bağımsızlık kazanmasını sağlayan eski lideri Habib Burgiba’nın başbakanıyken 1987 yılında kansız bir devrimle iktidara geldi. O zaman bu girişim halkın desteğini almıştı.
Bin Ali ülkede özgürlükleri görece arttırdı. Batı ile yakın ilişkiler kurması da bugüne kadar Avrupa’dan fazla tepki almamasını sağladı. Ancak insan hakları örgütleri Bin Ali’nin 1987 yılından itibaren tüm seçimlerden galip çıktığını ve basına büyük baskı uyguladığını hatırlatıyor.

14 Ocak 2011 Cuma

Atatürk’ün 86 yıllık kehaneti

1922 yılında, Mustafa Kemal Atatürk, Konya’ya yaptığı ziyarette bir medreseye gittiğinde orada bulunan bir molla, medreselerin sayısının arttırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica eder. Bunun üzerine kendini tutamayan Atatürk, özelikle bu askere alma meselesine karşı olan mollaya kesin bir ifadeyle cevap verir:



"Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken siz burada, genç sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz! Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim..."




Mustafa Kemal, medreseden ayrıldıktan sonra yanındaki Sovyet Rusya Elçisi Aralov’a otomobilde şu açıklamayı yapar:




"Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflarından yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu vakıflar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar"




Atatürk, Aralov’a medreseler hakkında bilgiler vererek, Anadolu topraklarında halen delikanlıları askerden kaçıran on yedi bin medrese bulunduğunu söyler. Atatürk, bu ülkeyi mollaların dualarının değil, Türk askerinin dökülen kanının kurtardığını, başka vesileler ile başka yerlerde de dile getirir. Buna karşılık bu dinci molla takımı, ülkenin dört bir yanı işgal altında iken, askeri gücün oluşmamasını engellemeye çalışmaktadırlar. Ki; bu zihniyet ne yazık ki hiçbir zaman değişmemiştir..." (9).




Mustafa Kemal Atatürk’ün günümüzden 86 yıl önce Konya’da Türkiye’deki medreseler hakkında Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Aralov’a söylediği; "Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflarından yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu vakıflar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar" sözü ile başta iki üç gün önce çökerek 18 genç kıza mezar olan Balcılar Kasabası Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’nin kaçak binası arasında bir ilişki yoktur diyebilir misiniz? Keşke diyebilseydik.




Mustafa Kemal Paşa bundan tam 86 yıl önce Balcılar Beldesi’ndeki olayı tahmin etmiş gibidir sanki. Hem Balcılar’daki kaçak Kur’an Kursu’nu, hem de İstanbul’un Kasımpaşa semtindeki Büyük Piyale Kur’an Kursu ve Okul Talebelerine Yardım Derneği Binası’nı. Allah’tan İstanbul Belediyesi popülizm yapıp Piyale Paşa Kur’an Kursu’nu yıkmaktan imtina etmedi de ülkemiz ikinci bir Balcılar faciası yaşamaktan kurtulmuş oldu. Şimdi anladınız mı Süleymancı Cemaati ve benzeri dini cemaatlerin Büyük Atatürk’ü neden sevmediklerini? Keşke onun ilkelerine sahip çıkabilseydik de, ülke topraklarını ve bu ülkenin zenginliklerini bu tür kan emici grupların süflî emellerine kurban etmeseydik...



Bu anlatılanlar, Mustafa Kemal Paşa’nın laiklik ilkesini neden o denli istediğinin sebebini de açıklıyor aslında. O, din adına ve dini kullanarak dünyalık peşinde koşanların farkındadır ve hayatı boyunca bu çarkı ortadan kaldırmak için uğraşmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın "bu ülkeyi mollaların dualarının değil, Türk askerinin dökülen kanının kurtardığı" şeklindeki söylemi tam da Yavuzca bir söylemdir...

cizgice heykel 15012011


Demokratik Şeriat!..bekir çoskun 15012011

Demokratik Şeriat!..bekir çoskun 15012011

Rakının vitrinde gofretin yanına konulmasını yasakladılar.
O da geçer asli yeri sucuğun yanına...
...
Bir şeye bakarken bir başka şey düşünmek tabiatları olduğu için, böyle mesafe ayarlamaları yapıyor badem...
Zaten okul müdürü de "Erkekler, kızların yanına en fazla 45 santimetre yanaşacak" dedi...
Ayrıca görmediniz mi cumhuriyet resepsiyonunda, tüm bu işleri becerenlerin kadın eli sıkmaya ne kadar mesafede durduğunu:
2 metre...
Rakının gofretten vitrin boyu, erkek öğrencilerin ise kız öğrencilerden 45 cm uzak tutulma girişimleri sürerken, duymuşsunuzdur; mangal da balkondan uzaklaştırıldı...
Balkonda mangal yakmayı, kiracının evden atılma nedeni arasına sokuşturuverdiler...
Mangal gören Türk'ün aklına, kömürden önce rakının geleceğini bilmeyen mi var...
Eşek değiliz ya, anladık balkonda da rakı içilmeyeceğini...

Koyun bunların üzerine; restoranlara çocuk yasağını, resim sergisi baskınlarını, heykel düşmanlıklarını, yılbaşı süslemelerinin bu sene dine uygun bulunmamasını, kamuda limonata-şerbet dışında ikram sınırlamasını...
Kaç gündür bunları düşünüyorum ...
Neler oluyor?..
Ne bu?..

Halkın seçtiği dinci iktidar, toplumun tavırlarını, alışkanlıklarını, tutkularını, kısacası yaşam biçimini adım adım değiştiriyor... Kendi yaşam biçimlerini ulusal yaşam biçimine dönüştürüyorlar...
Akıl almaz cinliklerle...
Oya işler gibi...
Referans ise; İslam...
içini bilmediği anayasa katakullisini çok beğenip de "evet" diyen yüzde 58 kardeşimiz, hâlâ uyuklayıp da Türkiye'nin "ileri demokrasiye" geçtiğine inandığına göre...
Belki de yeni rejimin adıdır:
Demokratik şeriatı..



BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

13 Ocak 2011 Perşembe

Almamya..yılmaz özdil13012011

 
Almamya

Angela Merkel, açık açık “Ağzıyla kuş tutsa, gene de Türkiye’yi AB’ye almayacağız” dedi... Almam ya’ni.

*
...
Türkiye öfkelendi.
“Haddini bil” filan.
Halbuki...
Teşekkür borçluyuz ona.
*
Çünkü, gerçekleri söyleyen tek Avrupalı lider o... “Sizi kandırıyorlar” diyor.
*
“Ha bugün alacağız, ha yarın alacağız deseydim, beni çok severdiniz... Ama, bu palavraların size faydası olmuyor, 51 senedir kapının önündesiniz, 151 sene bekleseniz hikâye” demeye getiriyor.
*
“Rum tarafını tutuyorum diye bana kızıyorsunuz... Denktaş’ı devirip, Talat’ı başa geçiren siz değil misiniz? Türk tarafındaki yes be annem mitinglerinde, Türkiye yakamızdan düşsün pankartları açılmadı mı? Türk askeri işgalci, denmedi mi? KKTC milli marşını çöpe atıp, içinde Türk kelimesi geçmesin diye enstrümantal marş yazdırmadınız mı? Yönetimi Rumlara vermeye razı olduğunuz halde, Rumlar hayır deyince morarmadınız mı?” demek istiyor.
*
“Geçti Brüksel’in pazarı, sür eşşeği Girne’ye be annem” demek istiyor!
*
“Çiller’le girdik zannettiniz, Mesut Yılmaz’la girdik zannettiniz, AKP’yle iki defa girdik zannettiniz; girdiniz mi? Ankara’da güpegündüz havayi fişeği ben mi attım?” demek istiyor.
*
“Bana küfrettiğiniz dakikalarda cumhurbaşkanınız dört bakanla Yemen’de, başbakanınız üç bakanla Katar’daydı... AB derken, Arap Birliği’ne girdiniz haberiniz yok” demek istiyor.
*
“AB üyesi olmadan Gümrük Birliği’ne giren tek ülke sizsiniz... Tarihi hataya tarihi zafer dediniz, 200 milyar dolara yakın zararınız var, bizim suçumuz mu?” demek istiyor.
*
“Benim milletim zengin, özel hayatımda ikinci el Opel’e biniyorum, sizin poponuzda don yok, tüm siyasileriniz generalleriniz Mercedes’e biniyor, ben size daha ne diyeyim ki” diyor.
*
“Bakın bir örnek vereyim” demek istiyor... “Dünyanın fındığını siz üretiyorsunuz, bizde fındık ağacı bile yok, dünyanın fındık fiyatını bizim Hamburg Borsası belirliyor!”
*
“Malınızın kıymetini bilmiyorsunuz. Ahtapot Paul bile sizin spor otoritelerinizden başarılı... Mesut Özil’i aldınız da, vermedik mi, kafasına silah mı dayadık?” demek istiyor.
*
“İnsanlığa katkılarından ötürü sayısız ödül alan profesörü içeri tıkıyorsunuz, insanları domuz bağıyla öldürüp oturma odasına gömenleri dışarı bırakıyorsunuz, bu ne biçim iş?” demeye getiriyor.
*
“Bakın, din tüccarları milletinizi dolandırıyor, Keriz Feneri’nizi yakaladık, zahmet edip 800 küsur gün sonra anca geldiniz, belli ki niyetiniz yok” demek istiyor.
*
“Türkiye’nin çıkarlarını savunan gazetecilere darbeci diyorsunuz; AB’den para alıp AB’nin çıkarlarını savunan gazetecilere demokrat diyorsunuz. Gönül ister ki, bütün gazetecileriniz AB’den avanta alsın ama, almıyorlar... Siz en iyisi onları tek tek bertaraf edin, ben sizi AB’ye alacağımızı söyleyeyim, siz inanmaya devam edin, gül gibi geçinelim gidelim” diyor.
*
Bilmem ki, daha ne desin...



Yılmaz Özdil / HÜRRİYET

Halk içinde muteber bir nesne yok tivi gibi...yılmaz özdil

Halk içinde muteber bir nesne yok tivi gibi...

135 sayfalık Yaprak Dökümü 5 sene sürmüştü, 46 sene hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman, tahminim, 2081’de filan biter... Ucundan başlayayım bari.

*
Beyaz Gelincik dizisinde eroin satan tiyatrocuya yolda denk gelip “adi puşt” diye ağzını burnunu kırmıştı ahalimiz... Çocuklar Duymasın’ın annesi “yılın annesi” seçildi, ki o sırada eşinden boşanmıştı, çocuğu da yoktu. Kurtlar Vadisi’ndeki Çakır ölünce, sayfa sayfa vefat ilanları verildi, mevlit okutuldu.
Sağır Oda’da suikast yapılacağı açıklanmış, bazı dangalak gazetecilerimiz ekrana çıkıp, araştırılması için harbi harbi savcıları göreve çağırmıştı...
Akasya Durağı’ndaki kuyumcu soygunu polise ihbar edildi, onlarca kamera, stadyum gibi ışık sistemlerine rağmen, polisimiz silah çekti iyi mi, az daha
maskeli tiyatrocuları vuruyordu.
*
Dizileri gerçek sanıyoruz.
*
Ha diyebilirsiniz ki...
Kanuni gerçek şahsiyet; dizisi yapılamaz.
Anca belgeseli yapılır.
*
Belgeseli de gördük birader...
*
Anadolu uygarlıkları için belgesel çekmeye kalkan Türk ekibi, Kayseri Kalesi’ne rol icabı Bizans bayrağı asma gafletinde bulundu. Temsili Bizanslı kıyafeti giyen figüranlar yumruklandı. “Abi ekmek çarpsın biz Türk’üz, Müslümanız” diye yalvaran belgeselciler, gözaltına alındı, sorgulandı. Neticede, dış mihraklar püskürtüldü, belgesel çekilemedi. Hadise apar topar cereyan ettiği için mehter takımı bulunamadı ama, taksi durağından temin edilen Türk bayrağı, tekbirlerle kalenin surlarına dikildi ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı okundu.
*
Dolayısıyla, önerim şu...
*
Halit Ergenç, sadrazama ferman yazdırırken bi replik sıkıştırsın araya... “Halk içinde muteber bir nesne yok tivi gibi, olmaya devlet cihanda RTÜK şikâyet hattı gibi!”
*
Dinlerler padişahı.
Şak diye kesilir telefonlar.
Hatta, RTÜK’ü basarlar.


YILMAZ öZDİL / HÜRRİYET

5 Ocak 2011 Çarşamba

..ANALİZ..can ataklı

ANALİZ

Hepimizin gözü önündeki Türkiye gerçeklerini ancak yaşadıkça öğrenebiliyoruz. Örneğin son birkaç yıldır “tutukluluk bir ceza halini aldı” tartışmaları yapıyoruz ama, cezaevlerindeki 57 bin kişinin yıllardır hüküm giymeden tutuklu olarak kaldığını bilmiyorduk.

Anlaşıldı ki cezaevlerinde hüküm giymeden tutulanların sayısı hükümlüleri geçmiş.

Doğru olan, tutukluluğun bir tür ceza gibi kullanıldığı.

Vahim olan, davaların yıllarca bitirilememesi.

“Geç gelen adalet adalet değildir” demiş bilge kişiler, Türkiye’deki durum adaletin hiç olmadığının belgesidir.

Bir diğer deyişle, yargının teslim bayrağını çekmiş olmasının ilanıdır.

Doğal olarak kızıyoruz; çünkü örneğin 40 küsur kişinin katili olduğu konusunda hiçbir şüphe kalmamış Hizbullah örgütünün liderleri serbest bırakıldı.

Birçok ölümlü olaya karıştığı bilinen bir mafya lideri serbest kaldı.

Dünyaya uyuşturucu sevk eden adamın biri şimdi özgür.
Kızmanın anlamı yok. Kanun böyleyse adamlar elbette serbest bırakılacak.

Biz beğenmiyoruz diye kanun uygulanmayacak değil.

Ancak şunu da sormamız gerekmiyor mu? Her şey ortadayken bir dava neden 10 yılda bitirilemez.

İşte Hizbullah’ın liderleri. 10 yıl önce saatlerce polisle çatıştılar. Polis şehit ettiler. Kendilerinden birçok kişi öldü. Sonunda çatışılan eve girildi, evde domuz bağıyla işkence edilmiş kişilerin zemine gömülmüş cesetleri bulundu. Silah, patlayıcı maddeler çıktı evden.

En önemlisi itiraflar alındı. Peki nedir kararı bu kadar uzatan, erteleyen?

Yargıtay Başkanı’na göre “iş yoğunluğu.”

Benim anladığım ise bürokratik işlemler.

Ne olursa olsun, herhalde dünyanın hiçbir “hukuk devletinde” suç ve niteliği ne olursa olsun 10 yılda bitmeyen dava yoktur.

O halde Türkiye’de de olmamalı. Üstelik “ileri demokrasiye” geçtiğimiz bir dönemde.

Bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Siyasetçi bir dostumun “uçuk da olsa komplo teorisi komplo teorisidir” diyerek belirttiği bir noktayı paylaşmak istiyorum.
Eğer birileri çıkar da AKP iktidarına “Siz bu yasayı 2005 yılında Hizbullah ve benzeri İslamcı terör örgütü militanlarını kurtarmak için çıkartıp, 5 yıl beklettiniz, şimdi ortam uygun hale gelince yürürlüğe soktunuz” derse ne olacak?

Elbette Başbakan’ın “Hukukun gereği ne ise o yapılıyor” sözlerine inanmak zorundayız ama ya vicdanlar...?


CAN ATAKLI

Ak’tronot .. yılmaz özdil

Ak’tronot



Bizim cumhurbaşkanı “Boeing alalım, bizi astronot yapın” demiş de... Obama da “Valla sermayesi kurtarmaz, fiş almazsanız belki” demiş filan.

*
Üzülüyor insan.
*
İsmail Akbay...
Bursa Tirilyeli köy çocuğuydu. Haydarpaşa Lisesi’ni bitirip, ABD’ye gitti, Tennessee Üniversitesi’nden fizik mühendisi çıktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye kaçırılan Alman roketbilimci Von Braun tarafından seçildi, NASA’daki ilk Türk oldu... 1969’da insanoğlunun Ay’a ayak basmasını sağlayan Apollo projesinde yer aldı. Apollo-Soyuz projesinin yanı sıra, uzay istasyonu
Skylab’ın motor entegrasyonunda çalıştı. Türkiye, makam arabası almaktan planöre
bile bütçe ayırmazken, tam 31 sene
NASA’da yöneticilik yaptı.
*
“Memleketim için ne yapabilirim” diye kafa yorarken, İzmirli işadamı Kaya Tuncer’le tanıştı... Kaliforniya Berkeley mezunu, Ege Serbest Bölgesi kurucusu, Ellis Adası Şeref Madalyası sahibi, Türk-Amerikan Bilim Adamları Derneği tarafından Yılın İşadamı seçilmiş, milyar dolarlık ihracat yapan, binlerce kişiye istihdam sağlayan biriydi Kaya Tuncer.
*
NASA’daki ilk Türk, aradığı Türk’ü bulmuştu... “Uzay Kampı kuralım” dedi.
*
Ve, 2000 senesinde birlikte kestiler Uzay Kampı’nın kurdelesini... Dünyada sadece beş tane var. İkisi ABD’de, biri Belçika’da, biri Kanada’da, biri Türkiye’de... Sümüklü İzmir’de!
*
Bugüne kadar, 10 bini yabancı, 95 bin çocuk eğitildi orada... 45 ülkeden; Almanya’dan, Fransa’dan, Yunanistan’dan, Rusya’dan, Arap ülkelerinden 7-16 yaş grubu öğrenciler geliyor koşa koşa.... Böyle bir kampa sahip oldukları için Türk çocuklarına gıpta ediyorlar. Burs var.
*
Adı üstünde, kamp... 5 günlük, 6 günlük yatılı programlar da var, günübirlik programlar da... 10 farklı simülatör bulunuyor, biri Discovery uzay mekiğinin bire bir kopyası, yer kontrol merkezi var, uçuş canlandırılıyor. Sıfır yerçekimi sistemi var, Ay’da yürüme hissi yaşanıyor. Mars kolonisi var, Mars’a inen Anka Kuşu’nun paletli robotu var, ben kullandım mesela... Yetişkinlere de açık çünkü... Eğitim kadrosu, Türk ve Amerikalı uzmanlar... Roket bilimi, fiziğin, kimyanın temel ilkeleri öğretiliyor, roket yapılıyor, roket fırlatılıyor. Astronomi, meteoroloji, teleskop, telsiz, radar, topraksız ortamda bitki yetiştirme gibi dersler... Müze var.
*
Astronotlar geliyor. Ders veriyor. Yaşadıklarını anlatıyor. Discovery uzay mekiğinin kaptanı Steve Lindsey... İnfilak etmeden önce Challenger uzay mekiğinin
pilotu olan John McBride... Discovery’le gidip Mir uzay istasyonunda biyolojik deneyler yaparak, Atlantis uzay mekiğiyle dönen ve uzayda en uzun süre kalan kadın unvanına sahip Shannon Lucid... Üç defa giden, dünya etrafında 10 milyon kilometre yapan Charles Walker... İnfilak etmeden önce Columbia
uzay mekiğiyle 381 saat uçan Jay Buckey... Rus kozmonot Juri Baturin.
*
Burada eğitim gören çocukların ufku genişliyor, bilime yöneliyorlar. Astronot çıkarırsak, elbette badem olmayacak,
hava kuvvetlerimizin yetenekli pilotlardan
biri olacak... Ancak, Türkiye, uzaya dair gelişme kaydederse, yazın bi kenara,
bu çocukların arasından çıkacak.
*
Ve, şimdi sıkı durun...
*
Türkiye’deki Uzay Kampı’nın sponsorlardan biri kim biliyor musunuz... Boeinggg!
*
Bizim cumhurbaşkanı, Boeing alalım,
bizi uzaya götürün diyor... Halbuki, aynı Boeing, bizim çocukları uzaya götürmek
için üste para veriyor, haberi yok!
*
E hal böyleyken, yazmadan olmaz... Amerikalılar, 1977’de insansız araç
Voyager’ı uzayın derinliklerine göndermiş, gönderirken de 55 ülkenin lisanından mesaj yüklemişti... Türkiye’nin düşüne düşüne uzaylılara gönderdiği mesaj şuydu:
“Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah şerifleriniz hayrolsun...”
*
Hem vallahi, hem billahi.
*
Tahminim bugün yarın cevap gelir uzaylılardan: “Sayın Türk arkadaşlarımız, uyanın da balığa gidelim!”

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie