Bu Blogda Ara

27 Aralık 2007 Perşembe

Kelimenü " Postmodern Yakıştırmalar "

[kelimenu.jpg]
hakan yaman'ın yazdığı elma yayınevi’nden çıkan "kelimenü postmodern yakıştırmalar" adlı kitaptır. yaman, tarsus amerikan lisesi ve boğaziçi ekonomi mezunu olduğunu, ekonomi ve insan kaynakları yazıları yazdı, son olarak ford otosan’da yönetici olarak çalıştı ve daha sonra bu kitabı yazdı. maalesef kanser sonucu aramızdan ayrılmıştır. kitaptan alıntılar,

albert aday-nştayn İyi okullardan parlak derecelerle mezun olduğu ve çevresinin dolduruşuna geldiği için kendisini üstün zekalı zanneden, bu havayla iş aramaya başladığında, görüşme yaptığı şirkete-yöneticilere yukarıdan bakan çokbilmiş, ukala ve tuzu kuru aday.

pozitif dayırımcılık bir şirketin organizasyonundaki "dayı kontenjanı" veya "torpil kotası".

İstifdam şirketlerin iş başvurusu yapan adaylar arasında beğendiklerini, o an için açık kadro bulunmasa bile işe alıp uyduruk bir pozisyonda, ihtiyaç duyulana kadar bekletmeleri, istiflemeleri.

kaçak elektrik kullanmak organizasyon şemasına bir tel atarak kendini doğrudan genel müdüre bağlamak. bu eğilim, müşteri memnuniyeti, kalite veya insan kaynakları gibi bölümlerin başına getirilen kişilerde sık görülür.

katvizit bebeği çok hatırlı kişilerden torpil getirdiği için işe alınmak zorunda kalınan, müdürlerin kendi bölümlerinde istemediği, elemanların evlilik dışı bebek muamelesi yaptığı vasıfsız kimse.

(k)ırkçılık bir şirketin insanların profesyonel niteliklerini yaş kriterine indirgemesi. gençlerin her konuda yaşlılara üstün olduğu tezini savunarak kırkını aşmış hiç kimseyi işe almaması.

koşu bandı sendromu (kbs) bir pozisyonun size "çok yoruluyorum, terliyorum; demek ki kariyerinde büyük mesafeler kaydediyorum" hissi verip yerinizde saymanıza neden olması. bu durum genellikle, çalışan, yeteneklerine ve kişiliğine uymayan bir alana geçtiğinde görülür.

menopozisyon sittin sene olarak ifade edilebilecek uzun bir süredir şirkette çalıştığı için işten çıkarılmayan sadık çalışanın emekliliğini beklerken oyalandığı, yetkileri ve fonksiyonları azaltılmış pozisyon.

motivasyola getirmek klasik yöneticinin elemanı işten çıkarmakla tehdit ederek otoritesine karşı gelmemesi yönünde ikna etmesi, hizaya getirmesi.

terfi diyar etmek bir çalışanın aldığı terfi veya güzel bir iş teklifi nedeniyle uzun süredir yaşadığı büyük şehri terk edip taşraya yerleşmesi. pozisyonun hatırına düzenini bozması.

çalışanı tefe koymak İşverenin sadece enflasyon oranında zam vererek ücretleri reel olarak sabit tutması. bu yöntemle, çalışanla bir nevi alay etmesi.

perforşans değerlendirmesi çağdaş insan kaynakları yöntemlerini bir tarafa bırakan şirketin çalışan performansını patronun gelişigüzel ve subjektif gözlemlerine dayanarak ölçmesi. kariyerinizin şansa bırakılması.

pijama yakalı mavi veya beyaz yakalıyken işini kaybedip evde oturmak zorunda kalan kimse.

torpeeling bir kurumun torpille işe girdikleri için yan gelip yatan yeteneksiz, deneyimsiz, eğitimsiz ve ölü kadrolarından arındırılması, tazelenmesi canlandırılması işlemi.

yönetim dadı-nışmanı uzun yıllardır şirketlerde önemli görevler alıp deneyim kazandıktan sonra kendi danışmanlık firmasını kuran ve başka şirketlerin genç, atak, gözü kara yöneticilerine birikimini aktararak, hata yapmamaları için onlara göz kulak olarak ve eğiterek para kazanan olgun ve emekli kimse.

zamorti yıllık enflasyon oranında yapıldığı için sadece fiyat artışlarını karşılayabilen, hayat standardınızı yükseltmeye yetmeyen zam.

geyik fırtınası ofis insanlarının bir odaya tıkılıp saatler boyunca akıllarına gelen her şeyi konuştukları, hazırlık yapılmadan gelindiği için de hiçbir sonuç veya karar alınamadan biten, litrelerce çay ve kahvenin tüketildiği plansız, programsız toplantılar.

bak-siyona geçmek maaş, prim iyileştirmesi, bölüme adam alınması veya yeni donanım gibi maliyetli şeyler istediğinizde, yöneticinizin "bakarız bir ara" diyerek not alması, aksiyona geçiyor gibi yapıp kulağının üstüne yatması.

ceotokrasi şirketin üst düzey yöneticisinin bütün gücü tek başına elinde bulundurduğu, herkesi astığı, kestiği yönetim biçimi.

esne(k) çalışma elemanlarını gece geç saatlere kadar ofiste çalıştırıp garibanları esneye esneye çalıştıran hain şirketlerin benimsediği modern çalışma düzeni.

aile şirreti amerika’da dandik bir paralı üniversite bitirdikten sonra yurda dönüp, aile şirketinde üst pozisyona geçen, patronun şımarık ve huysuz kızı.

büroletarya ofis emekçilerinden oluşan sosyal sınıf.

takım ruhu uyumsuz ve ilgisiz bir grup insanın hiyerarşi, kıskançlık, önyargı ve bencillik gibi nedenlerle ölümüne sebep oldukları varlığın hayaleti.

şirket lassie’si şirkette herkesin yardımına koşan, fazla iyi niyetli insan.

titryaki unvan bağımlısı profesyonel.

İşgüveysi hanımın ailesinin sahibi olduğu şirkette çalışan damat.

guru kalabalık yapacak daha iyi işleri olmadığı için, o guru konferansı senin bu guru konferansı benim gezen; genellikle üst düzey yöneticilerden oluşan insan topluluğu.


bunlari okuyunca bende bİr İkİ katkida bulunayim dİye aşağidakİlerİ ürettİm. devamini da sİz getİrİn

soykurum bağlı bulunulan kurumda komple soyu, sopu, sülaleyi entegre ederek dışarıdan katılan yabancı personele kıyım uygulanması

hamili kat patronun akrabası, hemşerisi, bilcümle ahbabı olarak gelen asalağın bir kattaki tüm çalışanların başına getirilmesi.

orgeneralizasyon planı üst düzey yöneticileri vasıfsız gören yada hamili katcıların basiretsizliği sebebiyle yetki ve devir vermekten korkan ceo nun tüm yetkileri kendine bağlaması

26 Aralık 2007 Çarşamba

Yıla damgasını Facebook vurdu

2007'nin gündeminde önemli bir yer kaplayan Facebook sitesinden yansıyan fotoğraflar Milliyet.com.tr'de de en yoğun ilgi gören konu başlıkları arasına girdi.






Cumhuriyet Gazetesi
Tasarim Resimleri
Aşk Resimleri
Çiçek Resimleri
Eğitim

Victoria's Secret defilesi her zamanki gibi günlerce konuşuldu


Alp Alper'in 1000 feet'ten çektiği Türkiye fotoğrafları 2007'nin unutulmazları arasına girdi..

Plajda fotoğraf makinesini unutan genç kızın özel kareleri internete düşünce ortalık karıştı..

Cumhuriyet Gazetesi
Tasarim Resimleri
Aşk Resimleri
Çiçek Resimleri
Eğitim

Monica Belluci, 44 yaşında soyundu

Monica Belluci, 44 yaşında soyundu

http://worldpicture.net.tc

CicekSiparisi.com
6 yıldır Türkiye'nin her şehrine aynı gün çiçek gönderiyoruz
www.ciceksiparisi.com

en komik reklam fotoğrafları

http://worldpicture.net.tc


25 Aralık 2007 Salı

Nur Suresi, 31. ayet (24:31)

Nur Suresi, 31. ayet (24:31)


KİŞİSEL olarak ne başörtüsü ile ne de türban ile herhangi bir sorunum var. Ama örtünmeyle ilgili yalan, safsata ve hurafe yayanlarla kavgam var. Türbancılar, bu örtünme tarzının Kuran’ın tartışılmaz buyruğu olduğunu ileri sürüyorlar. Ama Azháb Sûresi’nin 59. ayeti; Nûr Sûresi’nin 30, 31 ve 60. áyetleri dışında Kuran’da bir başka hüküm yoktur ve türban şaklabanlığı Kutsal Kitap’da yer almamaktadır.

İKİYÜZLÜLER

Bunu öğrendiğim için: Faiz ve kredi kartının İslam’a aykırı olmasına karşın türbancılar tarafından kullanıldığını; türbancıların, İslám’a ters düşmesine karşın, Cumhuriyet’in yapı ve kurumlarına, yasalarına ve özellikle Devrim Yasaları’na uymak zorunda kaldıkları halde nasıl olup da dinden çıkmadıklarını soruyorum. Bu işte bir ikiyüzlülük var!

İkiyüzlülük sadece türbancılarda değil! İkiyüzlülüğün en tepesinde Kuran çevirmen ve yorumcuları bulunuyor. Bunun en çarpıcı kanıtını, Mustafa Sağ, "Evrensel Çağrı, Kur’an Meáli" (Final Pazarlama Yayını) çevirisine yazdığı önsöz ve açıklamalarda veriyor. Mustafa Sağ’a göre geleneksel çevirmen ve yorumcular Nûr Sûresinin 31. ayetini geleneğe uyarak ve birbirlerini taklit ederek yanlış çeviriyorlar. Müthiş bir iddia! Mustafa Sağ’ın açıklamasını olduğu gibi aktarıyorum.

HIMAR = ÖRTMEK

"Kuran ayetinde ’başörtüsü’ diye bir kelime geçmemektedir. Buna rağmen tüm Kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde Kuran ayeti ’başörtüsü’ olarak çevrilmiştir. Halbuki ayette geçen "HIMAR’ kelimesi ’Baş örtmek’ anlamında değil, sadece ’örtmek’ anlamına gelmektedir. Eğer, herhangi bir şey örtülecek ise. O şeyin vurgulanması gerekir. Örneğin masa örtüsü derken, örtmek kelimesinin yanına masa kelimesinin gelmesi gibi, başörtüsü dendiği zaman da "örtmek" ("hımar") kelimesinin yanına "baş" ("re’s") kelimesinin ’hımarü-re’s’ şeklinde gelmesi gerekir. Ayetteki ’hımar’ (’örtü’) kelimesinin yanında geçen ve vurgulayan kelime ’cuyub’ kelimesidir ki, ’yaka’ veya ’göğüs’ anlamına gelir. Çünkü, aynı kelime ’cuyub’ bir başka ayette (28:32) Hz. Musa’nın ’göğsüne/koynuna elini soktuğu’ şeklinde geçer. Yani, ’cuyub’ kelimesi, ’hımar’ örtmek kelimesi ile kullanıldığı zaman ’bihumûrihinne ala cuyubihinne’ başını örtmek değil, ’göğsünün üzerini örtmek’ anlamına gelmektedir. Geleneksel tüm yorumcular, Kur’an ayetini bilimsel bakışla değil de, birbirlerini taklit edip, ’Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler’ diyerek ’Felyedribne’ fiilini de ’örtsünler’ diye tercüme etmişlerdir. Bu geleneksel yorumcular ’DaRaBe’ kökünden gelen bu kelimeyi burada, ’Başörtülerini örtsünler’ derken, bir başka yerde aynı ’DaRaBe’ kelimesini ’Kadınları DÖVÜN’ (Bak. 4:34) diye çevirmişlerdir. Özetle, Kuran’ın orijinal ayeti tüm açıklığı ile ortadayken, elverişli bir siyasal kullanım malzemesi olarak, sürekli gündemde tutulan başörtüsü, Kuran’ın değil, geleneklerin, kişisel görüşlerin dinleşmesinden kaynaklanmaktadır." (S. 373)

GERİSİ ALİMLERİN İŞİ

Mustafa Sağ’
ın iddialarını Arapçadan denetleyecek durumda değilim. Ancak Nûr Sûresi’nin 31. áyetinin Fransızca ve İngilizce çevirileri onun iddialarını desteklemektedir.

Ben bu çok önemli iddiayı sütunuma aktararak kamusal-toplumsal görevimi yerine getiriyorum. Gerisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve İslam alimlerinin işi!..

Özdemir İNCE7hürriyet

23 Aralık 2007 Pazar

hayattan hikayeler

(Gerçek bir hikâye) Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir servisti çalıştığım servis, çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü olan servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hal almıştı aksam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste cay içmeye gitme telasındaydım Çünkü o günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saç bas karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim karsıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu içlerinde çocuklarında bulunduğunu damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servisine yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin icapçı beyin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum. Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu: - Ne yapalım? Bırakalım olsun mu bu insanlar? Gelmek zorundasınız! - Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem. - Siz Hipokrat yemini etmediniz mi Konuşma böyle sürüp giderken gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim Her yer kan revan içinde ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı bu kalabalıkta sağlıklı bir is nasıl yapılırdı bilmiyordum ama her kez elinden geleni birilerine bakma gayretini gösteriyordu. Acil serviste yatak kalmamış sedyelere insanlar yatırılıp ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor yetersiz kalan personel yerine hastaları yukarı sevk edilen servise aileleri çıkartıyordu. Onca kazazede içinde başında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yas arası bir genç vardı gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu. Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun basına giderek ilgilenmeye çalıştım şuuru yerindeydi konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu. Hayatinin son anlarını yasadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum onu orada yalnız bırakamıyordum. Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı. Genç iyice kotu olmuştu ellerimi sımsıkı tutuyordu bırakma dercesine gözlerinden yaslar süzüldükçe kendimi bende tutamaz hale gelmiştim eğildim yanaklarından öptüm. Bırakmayacağım seni sakin ol, üzülme sakin diyordum hiç tanımadığım daha önce hiç görmediğim bu insana anlatılmaz bir yakınlık hissediyor sanki onun acısının aynisini çekiyordum. Çok acı çekiyordu hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından .Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum o artık aramızda değildi bu dünyayı terk etmişti ve ben gelmeyen doktoru suçluyor içimden lanetler yağdırıyordum. Derken beyin cerrahi hekimi gelmişti. Hastanın daha doğrusu henüz ölmüş gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi. çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum yemekli bir davetten gelmişti acaba çok mu sarhoştu ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile. Ölen o gencecik insanin babasıydı bu doktor ve kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı ne yazık ki. Kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti Seni yeniden andım KEREM ruhun şad olsun hayattaki bir saatlik dost bana yıllardır yaşattığın tecrübeyle dost kalan dost . 1986 MUTLAKA 2,3 Ayda bir bu yazıyı okurum ben. Size de tavsiye ediyorum.

gizli yüz,hayattan hikayeler.

Yıllar önce çalışkan bir adam,ailesini avantajlı bir iş imkanı sağlamak için Newyork'tan Avusturalya'ya götürdü.Adamın ailesinden biri, sirke trapez artisti olarak katılmak veya aktör olma tutkusu olan genç ve yakışıklı oğluydu.Bu genç adam zamanını bir sirk işi yada herhangi bir sahne işi gelene kadar kasabanın sınırındaki batı bölümünde yerel bir tersanede çalışarak geçirdi. Bir akşam, işten eve gelirken ,onu soymak isteyen beş haydut tarafından saldırıya uğradı.Genç adam, parasından vazgeçmek yerine onlara karşı koydu.Bununla birlikte onu kolayca alt ettiler ve onu feci şekilde dövmeyi sürdürdüler.Botlarıyla yüzünü parçaladılar ve tekmelediler,vücuduna sopalarla acımasızca vurdular ve onu ölüme terk ettiler.Aslında polisler,onu yolda uzanmış bir şekilde bulduklarında, onun öldüğünü sanmışlardı. Morg yolunda, polislerden biri, adamın zorlukla nefes aldığını duydu ve onu hemen hastanedeki acil bölümüne götürdüler.Acil bölümünde yatarken,bir hemşire korku içinde bu genç adamın uzun süre bir yüze sahip olamayacağını fark etti.Göz yuvaları parçalanmış,kafatası,bacakları ve kolları kırılmış, burnu askıda kalmış, bütün dişleri kırılmış ve çenesi hemen hemen kafatasından ayrılmıştı. Yaşama imkanı az olmasına rağmen,bire yıla yakın zamanını hastahanede geçirmişti.Sonunda hastahaneden ayrıldığında, vücudu iyileşmişti fakat yüzü bakılamayacak kadar biçimsiz ve iğrençti.Artık herkesin imrenerek baktığı yakışıklı genç değildi. Genç adam,yeniden iş aramaya başladığında,herkes tarafından geri çevrildi.Bir iş veren,ona,sirkte "Yüzü Olmayan Adam"adında tuhaf bir şov önerdi ve bir süre bu işi yaptı.Bu olanlar boyunca o, hala herkes tarafından reddediliyor,işyerinde hiç kimse onunla görünmek istemiyordu.Genç adam intiharı düşünmüştü.Bütün bunlar beş yılda gelişmişti. Bir gün, kiliseye uğradı ve bir teselli aradı.Kiliseye girerken onu, kilisenin sırasına diz çökmüş,hıçkıra hıçkıra ağlarken gören bir rahiple karşılaştı.Rahip ona acıdı ve onu uzun uzadıya konuştukları odasına götürdü.Rahip büyük ölçüde etkilenmişti,onun yaşamını ve gururunu tekrar kazanabilmesi için elinden gelen herşeyi yapabileceğinin mümkün olduğunu söyledi.Ama genç adam,iyi bir katolik olabileceğine söz verecek ve olacaktı. Genç adam hergün ibadet için kiliseye gidiyor ve ibadet ediyordu ve Allah'a onun hayatını bağışladığı için dua ettikten sonra,beyin huzurunu sağlamasını istiyor ve onun gözünde,iyi bir insan olması için şükran duasını ediyordu. Rahip, kişisel ilişkileri sayesinde, Avusturalya'daki en iyi plastik cerrahla görüştü.Genç adam hiçbir ücret ödemeyecekti.Çünkü; doktor, rahibin en yakın arkadaşıydı.Doktor genç adamdan çok etkilenmişti.Onun hayata bakış açısı,tüm kötü tecrübelerine karşı mizah ve sevgi doluydu. Cerrah harika bir şey başardı.En iyi diş ameliyatlarını onun için yaptı.Genç adam,Tanrı'ya söz verdiği her şeyi yerine getirdi..Tanrı da onu harika ve çok güzel bir eş,yedi çocuk ve ileride kariyer için düşündüğü iş hayatındaki başarı ile ödüllendirdi.Eğer Allah'a şükretmezsen ve sana değer veren insanları sevmezsen,toplumda kabullenilemezsin. Bu genç adam................... Mel Gibson 'dı .... Onun hayatı "Yüzsüz Adam" filminin prodüksiyonuna ilham oldu. O hepimizi kendine imrendirdi.Cesareti olan her insana örnek oldu.. .

fıkra gibi..oanlar

Barbaros bulvarında olmuş bir olay... Arkadaşlarla öyle Barbaros bulvarında yürüyorduk. Bir anda yanımızdan son sürat bir minibüs geçti. Biz 'Freni patladı' filan demeye kalmadan, minibüs kafadan elektrik direğine bindirdi. Hemen koştuk, yardım edelim diye. Minibüse ulaştığımızda manzara şuydu: Yolcuların kiminin kası açılmıs, kiminin dudağı patlamış... Dağılmış vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflık var. Çünkü o hallerine rağmen, gözlerinden yaşlar gelecek şekilde gülüyorlar. Biz ne yapacağımızı şaşırdık. 'Ne oldu?' diye sorduk. Bir iki tanesi, güçlükle 'Şoför, şoför...' diyebiliyor ama yine gülmeye başlıyorlar. Bu şaşırtıcı manzaranın aslını öğrenebilmek için 2
-3 dakika geçmesi gerekti. Meğer şoför, tükürürken minibüsten düşmüş. Hani, bizim şoförlere özgü, giderken kapıyı açıp dışarı tükürme hareketi vardır ya. Baba, dengeyi tutturamamış, tükürükle beraber, gümbürt aşagı düşmüş. Minibüs de kontrolden çıkıp direğe bindirmiş.

fıkra gibi,o anlar

Tüketici hakları konusunda "Müşteri her zaman haklı mı?" sorusunu irdelerken çeşitli ülkelerdeki mahkemelik olayları araştırmışlar ve buldukları belgelerden birisi. Olay gerçek... WorldPerfec (Bilmeyenler için yazıyorum, bilgisayar, elektrikli daktilo gibi aletler için program yapımcısı)... Bu Şirketin müşteriye yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşmasını okuyacaksınız. Bu konuşma sonrası WorldPerfect görevlisi işinden kovuluyor. Kovulan görevli WorldPerfect'i kendisini "Gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor. İşte bu konuşmanın deşifresi.
-WorldPerfect yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim.
-WorldPerfect`te bir sorun oldu.
-Nasıl bir sorun?
-Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti.
-Gitti mi?
-Yokoldu!
-Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
-Hiç bir şey.
-Hiç bir şey mi?
-Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
-Hala WorldPerfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı?
-Bunu nereden bileyim.
-Ekranda bir "C" harfi görüyormusunuz?
-Bir "hece" mi..
-Boşverin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
-Söyledim ya hiç bir sey yazmıyor.
-Monitör üstünde yanan bir lamba var mi?
-Monitor ne?
-Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığınızı gösteren küçük bir lamba var mı?
-Bilmiyorum.
-Monitorün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
-Evet.
-Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlımı bana söyleyin.
-Bağlı.
-Harika. Monitorün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
-Görmedim.
-Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.
-Evet buldum.
-Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı diye bakın.
-Kabloya ulaşamıyorum.
-Ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?
-Olmuyor.
-Bir seyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...
-Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.
-Karanlık?
-Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
-Ofisin ışıklarını yakın.
-Yanmaz.
-Neden?
-Elektrikler kesik.
-Elektrikler mi kesik. Tanrım..! (kısa bir sessizlik) Bilgisayarın kutusu, kitapları her şeyi duruyor mu?
-Evet dolapta.
-Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
-Durum bu kadar kötü mü?
-Korkarım öyle!
-Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
-"Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz...

----

** Malum servis söförümüz trafikte hareket edemez halde beklerken (gayetde haklıydı çünkü önündeki arabalar kuyruk olmustu) arkadan kornaya abanan araç sahibine camdan sarkarak "Pokemon'muyum lan ben arabaların üzerinden uçayım" diye bağırarak tüm servisi yere yıkmıştı..

---------

Bir Taksinin içerisinde geçen bir konuşma !
- Küpe mi takıyosun sen ? (dikiz aynasından zorlukla görüyor.)
- Ha evet.
- Baban kızmıyor mu ?
- yok kızmıyor.
- Benim oğlan yapıcak bi tarafına sokarım o kupeyi..
- Hmm ben sağda iniyim.

-------

Olay, bir arkadaşımın annesinin gözetmen olarak bulunduğu ilkokulu dışardan bitirme sınavlarından birinde gerçekleşiyor. Dışardan bitirme sınavı ya, yağlı ballı adamlar da var sınavda. Gözetmenler sınav sırasında sıraların arasında dolaşıyorlar. Tam o sırada gözetmen bakıyor, adamın biri soruların hiçbirine cevap verememiş; acıyor dama. "Maddenin üç halini yazınız" sorusunu parmağıyla işaret ediyor ve adamın kulağına eğilip cevabı fısıldıyor: " Katı, Sıvı, Gaz." Sınav kurulunu dumura uğratan an cevap kagıtları okunurken gerçekleşiyor. Sorunun cevabı, kagıtların birinde aynen şöyle yer alıyor:
- Katır, Sığır, Kaz

---------

Sene 1992, üniversite yılları. Anneannemin haç parasıyla zar zor bir bilgisayar kapatmışız ama printer'a para kalmamış. Akşam vakti printer'i olan bir arkadaşa gidip aleti ödünç aldım, eve dönüp proje çıktısı alacağım.Ankara'da her kış olduğu gibi yerler yine buz. Kayıp düşer de alete bir zarar veririm korkusuyla bir taksiye bindim. Daha iki dakka olmadan polis çevirdi, taksici kenara çekti, sonra arabadan indi, kimliğini gösterdi. Ben kucağımdaki cihazın inmemek için uygun bir bahane olduğu düşüncesiyle elde kimlik arabada bekledim. Polis abi geldi, kapıyı açtı, ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- O ne len ööle?
- Printer (yanindaki öteki polise dönerek) Ecnebi oğlum bu. Sonra gülümseyerek kapıyı kapattı. Güle güle manasına ikisi birden el salladılar, tekrar yola koyulduk. 500 metre kadar gittikten sonra söför gene kenara çekti, çünkü gülmekten arabayı kullanamıyordu.

-------

Sene 1968, İstanbul Bahçelievlerde Skip tükenmez kalemlerinin fabrikası var ve önünde de 98 no lu otobüslerin durduğu otobüs durağı. Bu durak Bahceli evlerden sonraki ilk durak ve anlatacağım olay gerçekten yaşanmış olay. Otobüsle Bakırköyden Güngörene giderken Bahcelievler durağında otobüse çok güzel bir bayan bindi. Tam biletini alacağı zaman otobüs hareket etti. Bayan biletçiye bir şirinevler bileti verirmisiniz diye sordu. Biletçi bu otobüs Şirinevlere gitmez deyince bayan durdurun otobüsü ineceğim dedi. Biletçinin cevabı hayli ilginç oldu.
- Hanım, hanım kalktı birkere sikip te indirecegiz. Bu lafı duyunca kadının yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim ( bu arada skip otobüs durağının adı

pazartesi fıkraları

Kadınlar için ideal erkek

ÜNLÜ erkek dergisi FHM 12 bin kadına "Nasıl bir erkek istersiniz" diye sordu. Sonuçlara göre;

- Kadınların yüzde 99’u sakalsız erkek tercih ediyor.

- Yüzde 51’i çok az sakalı erkekte hoş karşılıyor.

- Yüzde 61’i erkekte ayakkabının önemli bir aksesuvar olduğunu söylüyor.

- Yüzde 10’u tamamıyla kafası sıfıra vurulmuş kel erkeklerden hoşlanıyor.

İlişkiler ve tatlı yalanlar

Senden başka hiç kimseyi sevmedim.

Sen her şeyin en iyisine layıksın.

Şimdi seni düşünüyordum.

Bütün bunları seni sevdiğim için yapıyorum.

Ben mi onu seviyormuşum!..

Kırk altının yarısını biliyor musunuz?

Bu
sorunun yanıtını bilen yok!..

Soruyorsunuz "Kırk altının yarısı kaç?"

Yanıt : 23

- Bilemediniz kırk altının yarısı 20 altın eder.

Peki... Karşınızdaki 20 derse... O zaman da;

"- Bilemediniz kırk altının yarısı 23 eder" dersiniz.

Özetle, bu sorunun yanıtını kimse bilemez.
----------

Fark etmemiş

BİR kavgadan sonra, kadın kocasına bağırır:

- Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.

Adam cevap verir:

- Evet, çok aşıktım, fark edemedim.

-------

Bunu ona asla yapmayın

Patronunuz Oğlak ise:
Her şeyi yapın ama asla zam istemeyin.

Karınız Oğlak ise: Bayramlarda ailesine ziyaret konusunda problem çıkarmayın. Onun lafından çıkmayın.

Kocanız Oğlak ise: "Bana para bırak" demeyin, sakın ola savurganlık yapmayın. Ekonomik olun, daha da ekonomik olun.

Temel ve bayram namazı

BİR gün Temel’in abisi ölür. Cenaze namazı kılınırken Temel namazı kılmaz bir köşede oturur. Bunu gören Dursun, Temel’e; "Ula Temel sen niye cenaze namazı kılmaysun?" der.

Temel ise; "Ben cenaze namazı kılmayi bilmeyrum" der.

Aradan 2 hafta geçer. Temel’in kaynanası ölür. Cenaze namazında cemaat Temel’i en ön safta görür. Namaz sonunda Dursun Temel’e:

- Ula Temel sen hani cenaze namazı kılmayi bilmeydun?

Temel ise şöyle der:

- Haçan bu cenaze namazi değildur ki bayram namazidur.



Yazı-tura

BULUT,
yakın arkadaşı Arda’ya sorar:

- Okula mı gidelim yoksa maça veya sinemaya mı?

- Yazı-tura atalım. Yazı gelirse sinemaya, tura gelirse maça, dikine gelirse okula gidelim!..

Ev müsait

Temel ile Dursun eve dönerken yolda iki hayat kadınıyla karşılaşır ve "Bizim eve gidelim mi?" diye sorarlar. Kadınlardan biri;

"Ama biz dönmeyiz!" dediğinde, Dursun hazır cevap bir şekilde "Olsun ev müsait bizde kalırsınız" der.

-------

Kadın ve erkek

Erkekler hiçbir zaman hatırlamaz, kadınlar hiçbir zaman unutmaz.

Anonim

Bir erkek, az ve sık sık sever. Bir kadın çok, ama nadiren sever.


Basta

Başarılı bir adam, karısının harcayabildiğinden daha fazlasını kazanan adamdır. Başarılı kadın, böyle bir adamı bulabilen kadındır.


Lana Turner

Günün sözü

- Geçmişi değiştiremezsin ama gelecek daha avucunun içindedir.

Hugh White

Kelimenü.

İSKENTÇE: Büyük kentlerde yaşayanların çekmek zorunda kaldıkları zor ve eziyetli hayat.

EŞDİNSEL: Sadece kendi dininden olan kişilerle ilişkiye giren kimse.

TÜHBEBEK: İki yakası bir araya zor gelen ve çoğu zaman anne babalarından destek almak zorunda kalan yeni evli çalışan çiftin istemeden yaptığı bebek.

DOYGUSAL ZEKA: Bir kimsenin restoranda ısmarlayacağı yemeğin, açık büfeden alacağı yiyeceğin miktarını veya sofradan kalkması gereken zamanı mantık yürüterek objektif düşünerek saptama yeteneği, dirayeti.

TİCAREYTİNG: Televizyon kanallarının sadece reyting alınıp satılan mecralar haline dönüştürülmesi.

YAZARLAMACI: Bir yazarın daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmasını sağlamak ve yazdığı kitapların satışını artırmak için gerekli pazarlama faaliyetlerini belirleyen ve gerçekleştiren profesyonel.

OKURYAŞAR: Okuduğu romadan fazla etkilenip hikayedeki karakterler gibi konuşmaya ve davranmaya baylayan kimse.

OKURYATAR: Kitap okumadan uyuyamayan kimse.

YAZMİNAT: Bir köşe yazısında ve bir kitapta ifade ettiği düşünceleri ve yorumları yüzünden yazarın mahkeme kararıyla ödemek zorunda bırakıldığı para.

KAZMAPOLİT: Şehir magandası

YOZMOPOLİT: Kozmopolit olacağım diye önüne gelen bütün yabancı kültürleri benimseyen hiçbirini derinliğine öğrenmediği ve anlamadığı için sık sık dengesi bozulan yanlış yapan boş kimse.

METROSELSÜEL: Büyük şehirde yaşamayı seçtiği için doğal afetlerden uzak kalacağını zanneden ama en basit bir sağanakta bile oturduğu ev bir metre sel suyunun altında kalan birikimleri silindir gibi ezilen İstanbullu.

ŞEYHVET: Din sömürüsü yapan tarikat liderinin kadın müritlerine duyduğu cinsel ilgi.

ŞARKLATAN: Doğu felsefeleriyle ilgili bir iki tane kitap okuduktan sonra kendisini uzman ilan edip çevredekilere de şifa dağıtmaya çalışan üç kağıtçı.

VASATANDAŞ: Ortalama özelliklere sahip vatandaş. Sıradan insan.

SEMTŞERİ: Sizinle aynı semtte oturan kişi.

BÜROKRANT: Kamuda çalışan üst düzey görelinin pozisyonunu kullanarak elde ettiği haksız gelir.

AFBONE: Siyasilerin çıkardıkları aflardan yararlanıp serbest kaldıktan hemen sonra birisinin canını yakıp tekrar içeri giren af suç hapis abonesi, azılı sabıkalı.

İSTİHBAYAT: Güncelliğini,önemini ve değerini yitirmiş gizli servis haberi.

BELEŞTRİK: Kaçak kullanılan elektrik.

HEMŞOVENİST: Hemşerilerini ülkenin diğer bölgelerinden gelenlerden üstün gören.

MUHAYELEFET PARTİSİ: Birincil görevi hükümetin icraatını eleştirmek aşırılıklara karşı çıkmak ve denge kurmak olmasına rağmen kendi iç işleri, hizipleşme ve güç çekişmeleri yüzünden mecliste ağırlığını koyamayan varlık gösteremeyen aradabir görünüp yine kaybolan muhalefet partisi.

ŞİİRTİCA: Gericiliğin ve bağnazlığın kendi düşüncelerine uymayan şiiri bile yasaklayacak kadar ileri aşaması, ümitsiz vakası.

OYGAZM: Politikacının bol oy alıp iktidara ele geçirdiği anlarda yaşadığı yoğun zevk.

SOLTANAT: Sol partilerimizin uzun süredir benimsediği mutlak egemenliğe ve tek adamlığa dayalı tek adam yönetimi.

MOLLANARŞİ: Molla monarşisi. Bir din adamının başa geçip ülkeyi kral gibi yönettiği ölene kadar gücü kimseyle paylaşmadığı ve siyasi otoritenin bir molladan diğerine geçtiği ortaçağdan kalma ilkel yönetim biçimi.

KADRODİZYAK: Kadro genişlemesinin hırslı yönetici üzerinde yarattığı uyarıcı etki.

Bunlar Hakan Yaman'ın yazdığı Kelimenü adlı kitaptan alınmıştır.

Okay Gönensin /Şeref nedir?�

Öğrencileri bilge K�ya şöyle bir soru sordu:
Şeref nedir?�
Bilge K. biraz düşündü, sonra konuştu:
* �Şeref, varlığı, mevcut olmadığı takdirde akla gelen şeylerdendir. Bu yüzden varlığını tespit etmek her zaman kolay değildir. Ama yokluğu çok kolay görülüp hissedilir.�
Öğrenciler sordu:
�Şerefin varlığını ya da yokluğunu kim görür? İnsanın kendisi mi, yoksa başkaları mı?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Önce kendisi görür. Ayna icat edildiğinden beri, insan aynada sadece kendi yüzünü değil şerefi olup olmadığını da görmektedir. Önce kendisi görür, sonra başkaları.�
Öğrencileri sordu:
�Dil ile şerefin ilişkisi ne ölçüdedir?�
* �Çok büyük ölçüdedir� diye cevap verdi bilge K: �Dil ne kadar fazla kıvrılıp bükülür, çıkarlar için ne kadar yamulabilir, dün söylediği ile bugün söylediği birbirinin ne kadar tersi olursa şeref de o kadar uzakta kalır.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefini kaybetmiş insan ilk bakışta nasıl anlaşılır?�
Bilge K. cevap verdi:
n �Gözlerinden anlaşılır. Gözleri başkalarına doğru dürüst bakamaz. Dilinin söyledikleri ile gözlerinin söyledikleri uyuşmaz.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefsiz kişi için nasıl bir tanım yapabilirsiniz?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Her şerefsizin tanımı ayrıdır. Bazı şerefsizler babasından, ailesinden, geçmişinden utanır. Bazı şerefsizler bütün hayatlarını küçük çıkarlar üzerine kurar. Bazı şerefsizler kendilerini bütün diğer şerefsizlerden daha üstün zanneder. Bazı şerefsizler de önlerine çıkan her insana şerefsiz diye saldırarak kendi şerefsizliğini gizlemeye çalışır.�
Öğrencileri sordu:
�Şerefsizlerin en şerefsizi ya da en az şerefsizi var mıdır? Böyle bir sıralama yapılabilir mi?�
Bilge K. cevap verdi:
* �Hayır. Şerefsiz şerefsizdir. Küçüğü büyüğü, azı çoğu olmaz. Ama şerefsizin toplumdaki rütbesi ne kadar büyükse; bir ağa ise, bir bey ise, zengin ise, şerefsizliğiyle diğer insanlara o kadar daha fazla zarar verebilir.�
Öğrenciler başlarını sallarken Bilge K. onların gözlerine bakarak meseleyi anlayıp anlamadıklarını görmek istedi. İçlerinden biri gözlerini kaçırdı.

Yiğit Bulut

Olmayan AB yolumuzda hangi noktadayız?

Son günlerde okuyorsunuz �Sarkozy şunu dedi, Merkel bunu dedi, Portekiz yardım etti�... Sevgili dostlar, bırakalım �kim ne dedi, ne yaptı� ve �kafa karıştırıp hâlâ AB yolunda ilerlediğimizi� iddia edenlerin �seslerinin çok çıktığı� şu günlerde; gelin bakalım �hangi noktadayız?� İlk etapta bir soru soralım; �Başbakan Erdoğan�ın son yıllarda ağzından hiç düşürmediği hatta �Ek protokolü imzalamayın� dediğimizde, bizim gibi düşünenlere cevaben �İmzalarız, amacımız win-win� dediği, büyük stratejiye ne oldu? Hani atılan imza ile herkes kazanacaktı? Hani Avrupa �yazılı� güvence vermese de �sözlü� güvence vermişti! Hani bu imza �Rumları devredışı bırakacaktı?� Gelinen noktada sadece kazanan bir taraf var. Kimler mi? Uluslararası anlaşmalara rağmen Türkiye�nin 60 yıllık AB sürecini kendilerini �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tanıma detayına endekslemeyi başaran Kıbrıs Rum yönetimi... İlk tespit sonrası kaldığımız yerden devam edelim...
Sevgili dostlar, o günlerde �Avrupa�ya altın gol� attık diye televizyonları patlatanlar kısacası �altın golcüler� konudan hiç bahsetmez oldu. TV�ler bomboş. Nereye gitti bu arkadaşlar? Hepsi futbolu bırakmış olabilir mi? Onlar değil ama �futbol� onları bıraktı. Ellerinde �pazarlayacakları�, halkı kandıracakları �malzeme� kalmadı. Son günlerde kafa kaldırmayı deniyorlar ama nafile! Peki hukuken olaya bakarsak; hangi noktadayız? Maddeler halinde sizlere aktarmak istiyorum;
n AB ile müzakerelerde �tarama süreci ve müzakere süreci� kamuoyunda birbirine karıştı ve �hâlâ müzakere edilmiş� Türkiye�nin AB standartlarına uyduğuna dair �onaylanmış� tek bir başlık dahi yok..
* Son alınan resmi kararla �başlayamayan müzakereler� askıya alındı. Askıya alınan başlıklar �malların serbest dolaşımı, taşımacılık, gümrük birliği, tarım, balıkçılık, dış ilişkiler, mali hizmetler ve iş kurma hakkı.�
* Başlıkların çok büyük önemi var. Bu başlıkları çıkardığınızda �tam üyelik süreci� Chirac�ın �ortaya attığı� imtiyazlı üyelik sürecine dönüşüyor. Veya Sarkozy�nin �bizi ittiği� yeni �açılıma�.
* Alınan son kararlarda çok önemli bir detay daha var; �Hangi başlık açılırsa açılsın, Türkler Rum tarafını Kıbrıs olarak tescil etmezse, o başlık kapanmaz.�
* AB aynı kararla �Türkiye�nin limanlarını açıp açmayacağına dair� gözlem süresi koydu ve 2007, 2008, 2009�da �rapor yazılacağını� belirtti. Bunun anlamı çok açık. Üç yıllık bir süre için an azından �ilerleme� yok.
* Sarkozy ve Merkel, �Türkiye�nin AB üyelik sürecinin� imtiyazlı ortaklık şeklinde olabileceği konusunda anlaştı. Merkel, bu anlaşmayı �partisinin yazılı sözü� yaptı.
Sonuç 1: Resmi olmayan sözler ile �halklar� uyutulmaya çalışılsa bile �resmi belgeleri incelediğimde� karşıma Türk halkından saklanan gerçek çıkıyor; Türkiye için �tam üyelik ve katılım� süreci �bitti�... Bazıları �hayır� dese bile gerçek bu...
Sonuç 2: Diyelim bitmedi, zorla devam edecek. Size küçük bir detay vereyim; �müzakerenin ilerlemesi, Türkiye�nin Rumları �Kıbrıs Cumhuriyeti� olarak tescil edip, tanımasına bağlandı. Türkiye�nin 60 yıllık Avrupa serüveni� Rumlar�ın �tanınmasına endekslendi ve politik anlamda �tarihin en ağır yenilgilerinden� birini aldı. Rumlar insaf etmezse �ilerleme yok!�
Son söz: �Avrupa projesi� diye bir şey yok. Bana inanıyorsanız, size şerefimle bütün resmi belgeleri incelemiş biri olarak söylüyorum; Avrupa, Türkiye ile, bu gerçeği bilen siyasetçi-yazar-enteller de Türk halkı ile dalga geçiyor. O dönemde AB ile �win-win� veya �altın gol� diyen bütün �entel-dantel-siyasetçi� arkadaşlara sesleniyorum; cesaretiniz varsa, gelin gerçekleri istediğiniz televizyon kanalında tartışalım. Vurayım yüzünüze resmi belgeleri...

21 Aralık 2007 Cuma

“Turkish Delight”

Sarayın Lokumcusu Hacı Bekir
1777’lerde saray efradını sıraya sokan Hacı Bekir’in lokumu 100 yıl önce bir yabancı tarafından İngiltere’ye götürüldü. “Turkish Delight” böylece tüm dünyada tanındı.

Eski ve yeni Hacı Bekir

Osmanlı’nın Şekercibaşısı Hacı bekir aslen Kastamonulu. Ancak şekerciliğe İstanbul’da çıraklıkla adım atıyor. Çıraklık, kalfalık derken, 1777 yılında kendi dükkanını açmasıyla ustalık dönemi başlıyor.

Dükkanını açtığı günlerde en ünlü şekerleme lokum ve akideymiş. Yapımında bal ve pekmez kullanılıyormuş.

Bahçekapı’daki “dar cepheli dükkan”da (Bugünkü Milli Piyango İdaresi’nın tam karşısı) satılan Türk lokumlarının en iyisi, Prens Misbah Haydar’ın “Arabesk” adlı kitabında yazdığına göre; kaymak katmanlarıyla yapılan ya da şam fıstıklı ve fındıklı olanıymış.

Misbah Haydar, kitabında Avrupalı’nın talihsizliğine değinmeden de geçmiyor: “Ne var ki bu lokumların en iyilerini ancak birkaç Avrupalı tatmıştır.”

Hacı Bekir’in kaymaklı lokumunun tadı gerçekten övgüye değer. Öyle bir tat ki bu, II. Murat kendisi için yapılan binbir çeşit şekerleme önüne gelince içinden Hacı Bekir’i seçiyor.

Hacı Bekir lokumlarından hoşlanan sadece padişahlar değil. Şekerlemelerinin ün salmasında, prenslerin, yazarların ya da ressamların etkisi de var. Rum yazar Maria Yordanidu, “Loksandra” adlı romanında, çocukluğunun İstanbul’undaki Hacı Bekir’den şöyle söz ediyor: “Nefesin muhalebi ve gül şerbeti kokuyor ve narin boynun Hacı Bekir lokumu gibi, senin her sözün revani tatlısı gibi tatlı ve ballı, Ayvansaray lokması gibi mis kokulu.”

Hacı Bekir’in bugünkü sahibi Doğan Şahin. Aslında bugün de düne göre değişen bir şey yok. Şahin’in ifadesine göre sadece Padişahların yerini milletvekilleri almış. Bir de artık “müdavimleri” olan yabancılar.

Bu “müdavimliğin” hikayesi de ilginç. Yüz yıl kadar önce Hacı Bekir’in dükkanını ziyaret eden ve lokumlarını çok beğenen bir turist, İngiltere’ye bir kutu lokum götürünce, “Turkish Delight” dünya çapında ün kazanmış.

Eski rağbet hâla var Hacı Bekir’e... Ancak eski tatlardan bazıları eksik. Örneğin, üzeri şekerle kaplı batırma fondan, kuru şekerlemeler, meyveli karamelalar ya da portakal kabuğu.

9 Aralık 2007 Pazar

engüzel pazartesi fıkraları,

Ütü

SARIŞIN yanmış iki kulağıyla doktora gider. Doktor:

- Kulaklarına ne oldu?

Sarışın:

- Ütü yapıyordum ve telefon çaldı. Ben de telefon diye ütüyü koydum kulağıma...

Doktor:

- Peki öteki kulağına ne oldu?

Sarışın:

- Lanet olası tekrar aradı!..

---------------------------

Ayda 500 YTL

ASKERDEN yeni dönen ve iş arayan delikanlı, gazetede iş ilanı okur. Büyük bir müzikhol, striptizci kızlar için diplomalı bir masajcı arıyor. Hemen bildirilen adrese gider ve kendini tanıtır.

- Efendim. Aradığınız bütün vasıflara sahibim. Bunlar da diplomalarım. Eğer kabul ederseniz hemen striptizci kızlara masaj yapmaya başlayabilirim.

Yetkili kişi, diplomalarını inceler ve sorar:

- Ayda 500 YTL kabul mü?

Delikanlı, acınacak bir yüz ifadesiyle;

- Efendim, uzun zamandır işsizim. Mümkünse biraz indirin, bu kadar parayı her ay veremem...

Taktik

HIZLI bir çapkın, arkadaşına taktik veriyordu.

- Güzel bir kadına, duyacağı bir şekilde "Kendini beğenmiş sen de!..", çirkin kadına ise "Güzel ama, zavallının bundan haberi yok" diye laf attın mı, ikisi de avucunun içine düşer.

Sosyal Güvenlik Yasası ve kadınlar

SOSYAL güvenlik yasa tasarısı, mevcut şekliyle yasalaşırsa, kadınları çok üzeceğe benziyor. Örneğin;

- Kocası ölen kadın çalışmıyorsa, "dul aylığı"nın yüzde 75 oranında, çalışıyorsa yüzde 25 eksiltilerek, yüzde 50 oranında bağlanması öngörülüyor.

Bu da "Yeni yasada, çalışan kadınlar cezalandırılıyor" tepkisine neden oluyor...

- SSK’lının dul eşine aylık bağlanabilmesindeki 900 günlük prim ödeme koşulu, 1.800 güne çıkartılıp, dul kalan kadınlar mağdur ediliyor.

- Yürürlükteki mevzuata göre, inek doğum yaptığında 80 YTL’den başlayan ve 104 YTL’yi bulan bir yardım yapılıyor. Kadın doğum yaptığında ise, yapılacak yardım 58 YTL!..

Bu da "Yeni yasada, kadının inek kadar değeri yok" şeklinde yorumlara neden oluyor.

Dünyayı kadınlar yönetseydi

Alışveriş bir spor türü olurdu.

Erkekler namuslu görünerek "kısmet" beklerdi.

Kadının ideal kilosu 20 kg. artardı.

Erkekler oturup, kadının ne istediğini ve onu nasıl kendine bağlayacağı gibi sorunları çözmeye çalışırdı.

Dergilerde mayolu erkek resimleri olurdu.

Erkekler "Sen artık beni sevmiyorsun" diye ağlardı.

Erkekler buluşup karısını metresinden koparmak için büyücüye giderdi.

Kocasını öldüren kadınlar "Kadınlığıma dil uzattı hakim bey" diye ceza indirimi isterdi.

Cinsel ilişki kuran erkeğin namusu kirlenirdi.

KADIN VE ERKEK

Bir kadın olmadan yaşanmayacağı doğru değildir.

Bir kadın olmadan yaşanmış olunmaz sadece...

Karl Kraus

Kadın, kocasını daha az sevmeli ama daha çok anlamalı,

Erkek, karısını daha çok sevmeli ama anlamaya çalışmamalıdır.

Oscar Wilde

Kadınlar, sevmedikleri adama asla acımazlar.

Alexandre Dumas

ÖĞRENCİLİK VE TATLI YALANLAR

Derslerim çok iyi anne.

Bu Hoca bana kafayı taktı.

Vallahi hayatımda hiç kopya çekmedim Hocam.

Aslında sorular çok kolaydı.

Anne, bu akşam arkadaşlara ders çalışmaya gideceğim.

DÖRT DURUM

Taş atıldıktan sonra,

Söz ağızdan çıktıktan sonra,

Fırsat kaçtıktan sonra,

Zaman geçtikten sonra,

Telafi edilemez.

------------------

EVLİLİK VE YILLAR

Evliliğin ilk yılında, adam konuşur kadın dinler.

İkinci yılında, kadın konuşur adam dinler.

Üçüncü yılında, her ikisi de konuşur, komşular dinler.

-------------

İyiler asla düşmansız olamaz.

Alessandro Manzoni

28 Kasım 2007 Çarşamba

ÇiziYORUM - Ercan AKYOL

ÇiziYORUM - Ercan AKYOL

PİRAMİTLERİN GİZEMİ/mısır

Dünyaın bir çok yerinde insanoğlu pramitler inşaa etmiş... Mısır'da, Çin'de, Meksika'da ve Bolivya'da insan yapımı piremitler vardır. Ancak piramit denince bir çok insanın aklıa Mısır'ın Gize Vadisi'ndeki 3 büyük piramit gelir. Keops, Kefren ve Mikerinos.... Keops piramidi her biri yaklaşık 2 ile 10 ton arasında değişen yaklaşık 3 milyon adet taş bloktan yapılmıştır. Önce bir kent yapılmış taş bloklar taşınmış ve yığılmıştır. Yüzeyin düzleştirilmesi için uzun zaman çalışıldığı sanılıyor. Mikerinos piramidindeki taşların tamamının yaklaşık 4,880,000 ton olduğu hesaplanıyor.



Taş blokların nasıl yerleştirildiği henüz anlaşılmış değil çeşitli kuramlar üretilmektedir. Bir kurama göre yapılan spiral bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyordu.Rampa çamur kaplanıyor sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Diğer bir kurama göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu. Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.


Sakkara'daki ve Gize'deki günümüze kalan kanıtlar (özellikle de tamamlanmamış piramitlerden) taş blokları piramitler üzerindeki nihai yerlerine kaldırmak için en az beş farklı rampa sisteminin kullanıldığını göstermektedir. En kolay ve en aşikâr yöntem doğrusal rampadır (Sakkara'da 3. Hanedan'ın Sekhemkhet piramitinde kullanılmış olabilir). Ancak genelde bu rampalar için gereken genişlik, bunların seyrek olarak kullanılmış olduğu anlamına gelir. Piramitin bir yüzünde dar basamaklardan oluşan merdiven rampası ise diğerlerinden daha dik bir açı gerektirecektir. Bu tipin izleri Sinki, Meidum, Gize, Ebu Ghurob ve Lisht'te bulunmuştur. Belki de I. -Anasatasi'nin 19. Hanedan papirüsünde anlatılan sarmal rampaya başlıca itiraz bunun neyin üzerine dayanacağı ve piramitin büyük bir kısmı sarıldığı takdirde düzeltme hesaplarının ve kontrollerin nasıl yapılacağı sorusudur. Piramitin bir yüzünde zigzaglı bir yol basamak piramitlerinin yapımında en etkili yol olacaksa da, Sakkara, Sinki ve Meidum basamaklı piramitlerinde bunun kullanıldığını gösteren bir ize rastlanılmamıştır.
İç rampa izleri Ebusir'de Sahure, Niuserre ve Neferirkare'de ve Sakkara'daki Pepi H'de görülmektedir ama iç doldurulduktan sonra yine de bir tür dış rampa gerekecekti. Piramitin içinin teraslı olmasının piramitin kenarında basamak basamak daha küçük rampalar dizisinin kullanılmasını daha uygun yapacağı iddia edilmiştir.
-Bugünün uzunluk ölçüsü olan metrik sistemin birimi metredir. Yani kutuptan ekvatora kadarki meridyen uzunluğunun on milyonda biridir. Bu ölçü Fransızlar tarafından, Mısır işgalinden kısa süre önce ortaya çıkarılmıştır. Piramidin ölçüsü olarak kullanılan kübit ise, eski Mısırlıların kullandığı ölçüdür ve Fransızlann biriminden binlerce yıl önce bulunmuş bir birimdir. Bir kübit'in uzunluğu bir metreye çok yakın olmakla birlikte, metreden daha dakik bir birimdir. Çünkü bu ölçü herhangi bir meridyen çevresine değil, kutup ekseninin uzunluğuna göre hesaplanmıştır. Meridyen uzunlukları, dünya çevresine göre değişebilmektedir.


Büyük Piramid'in Mısır kübit'ine göre alınmış bazı ölçüleri, yerküre hakkında, dünyanın güneş sistemindeki yeri hakkında, sonradan, unutulup modern çağda yeniden keşfedilmiş bir hayli bilginin var olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler ancak matematik olarak ifade edilebilmektedir. Piramidin çevresi, bir yıl içindeki gün sayısını (365.24) göstermektedir. Bu çevrenin iki katı, Ekvator'da bir boylam derecesinin bir dakikasına eşittir. Eğik kenar üzerinden, tabandan doruğa 'kadar olan uzunluk. bir paralel derecesinin altıyüzde biridir. Çevreyi yüksekliğin iki katına böldüğümüz zaman, (pi) sayısı olan 3.1416'yı bulmaktayız (Bu rakam, eski Yunanlılann bulduğu pi sayısından, yani 3.1428'den çok daha gerçektir)

Piramidin ağırlığı 10 üzeri 15‘le çarpıldığında, dünyanın yaklaşık ağırlığını vermektedir. Dünyanın kutup ekseni, doğrultusunu günden güne değiştirmekte ve böylelikle her 2,200 yılda güneşin arkasına yeni bir burcun gelmesine olanak vermektedir. ilk durumuna ancak 25.827 yıl sonra varmaktadır. Bu sayı da, 25.826.6 olarak piramidde ortaya çıkmaktadır. Bu sayıyı veren, taban köşegenlerinin toplamıdır. Büyük piramidin içinde Firavun odasının boyutlan, iki temel Pisagor üçgeninin eşidir: 2.5:3. ve 3.4.5. Oysa piramit, Pisagor'dan binlerce yıl önce yapılmıştır. Bu verilen ölçülerin, piramidin ölçü rastlantılarından yalnızca küçük bir kısmıdır.Yapımında sadece 4000 kişi çalışmıştır
--
Piramitlerin içinde sut birkaç gün süreyle taze kalır ve daha sonra hiç bozulmadan yoğurt haline gelir.

Bitkiler piramitin içinde daha çabuk büyür.

- Piramit’in içine bırakılmış su beş hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılır.

Eskiden ölüler kumda açılmış ve içine bir örtü serilmiş olan çukurlara gömülüyorlardı. Fakat etraftaki çakallar, vahşi hayvanlar veya bir kum fırtınası nedeniyle ölü bedenler tekrar açığa çıkıyordu. Bu yüzden zengin halk kendilerine daha kalıcı mezarlar yapmaya karar verdi. Mısır'daki Birinci Hanedan döneminde krallar ve asiller, modern Arapların "mastaba" dediği mezarları inşa etmeye başladılar. Bunlar esasında toprağın altına inşa edilen yaşam evleri idi. En üste çamur tuğlalardan yapılmış ve beyaza boyalı bir yapı konuyordu. Eskiden ölünün yanına konan eşyalar burada korunuyor ve çok görkemli bir şekilde dekore ediliyordu.. Daha sonraki hanedanlar döneminde mezarı hırsızlardan korumak amacıyla ölüler odaların birinden geçilip toprağın epeyce altına inilerek girilen bir hücreye gömülmeye başlandı..
Sonraki devirlerde mastabaların popülerliği devam ediyordu, ancak krallar için yeni bir mezar modeli ortaya çıkmıştı. Buna piramit deniyordu. Bugün gördüğümüz piramitlerin çoğunda yalnız ve aşınmış bir görünüm vardır. En güzelleri ve en önce yapılmış olanları Kral Zoser'in Sakkara�da yaptırdığı Step Piramididir (M.Ö.2700)..

Bu piramidin dizaynı daha sonraki devirlerde halkın tanrı olarak tapındığı vezir Imhotep tarafından yapılmıştır. Imhotep, aslında matematik, mimari ve tıbbın babası olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca takvimi de icat etmiştir.

Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğuna hakkında bir bilgi yoktur.Araştırmacıların çoğu ya içinde kayboldu yada aynı yerde birkaç tur attılar fakat içlerini göremediler

Piramitlerin içi yazın soğuk,kışın sıcak olur.

23 Kasım 2007 Cuma

MURPHY`NİN ALTIN KURALI

1 - Ters gitme olasılığı taşıyan birşey ters gidecektir.
2 - İşler beklenenden daha uzun zaman alır.
PUHU MODİFİKASYONU: Tamamlanma tarihi ile ilgili beklentilerin planlamada kazandığı ciddiyet arttıkça gecikmede büyür.
3 - Eğer birşey birden fazla ters gitme olasılığı taşıyorsa size en fazla zararı dokunacak kombinasyon oluşur.
PUHU: Eğer birşey birden fazla ters gitme olasılığı taşıyorsa; size en fazla zararı dokunacak kombinasyonun bilincindeyseniz ve buna karşı tedbirlerinizi aldıysanız, bu tedbirler sizin için daha zararlı bir kombinasyonu gerçekleştirir.
4 - Eğer bir işte bir terslik olması için x sayıda farklı yol varsa ve siz işe başlamadan önce x sayıda tedbir aldiysaniz x+1 terslik siz işi bitirmek üzere iken ortaya çıkar.
5 - Olaylar kendi haline bırakıldığında kötüden daha kötüye doğru gider.
PUHU: Kötüden daha kötüye gidecek olaylara yapılan müdahale en kötüye ulaşma hızını arttırır.
6 - İşinizin tüm aşamalarını planlayıp birinci aşama ile işe başladığınızda, birinci aşamadan önce tamamlanmış olması gereken bir aşama ortaya çıkar.
PUHU: Bu aşama hala plana entegre edilebilir gibi görünür. Bu entegrasyon yanlız tüm planı mahfetmekle kalmaz, ana hedeflerin iptalinide beraberinde getirir.
7 - Problemlere getirilen Çözümler yeni problemler yaratır.
PUHU: Problemlere getirilen çözümler ilk problemlerden daha kötü problemler getirir.
8 - Hiç birşey kimsenin bir daha bozamayacağı bir seviyeye dek mükemmelleştirilemez. Çünkü böyle bir seviye yoktur ve aptallar en basit şeyleri bozma konusunda son derece yaratıcıdırlar.
PUHU: Bir şeyi hiç kimsenin bozamayacağı bir seviye ye dek mükemmelleştirmek için nedenli düşünürseniz aptalların da o işi bozmak için yaratıcılıkları o denli artar.
9 - Doğa hata ve eksikten yanadır.
PUHU: Doğanın hata ve eksik yaratmak için sonsuz kaynağı vardır.
10 - Doğa olumsuz sonuçları korur ve müdahalesini olumsuz sonuç lehine yapar.
PUHU: Doğa olumlu sonuçları engellemek için vardır.
11 - Herşey simultanet Sırasız-Düzensiz olarak ters gider.
PUHU: Herşey size hangisinin daha fazla zararı dokunacağına bağlı olarak simultane veya peş peşe ters gider.
CHRISHOLM MODİFİKASYONU: Bundan daha kötüsü olamaz dediğiniz andan itibaren işler daha kötüye gider.
12 - Durum iyiye gitmeye başladığında mutlaka unuttuğumuz veya gözden kaçırdığımız bir nokta vardır.
13 - Hiçbir şey kalıcılık kadar geçici değildir.
14 - İşinizi ne kadar iyi yaparsanız yapın, mutlaka sonuçlara modifikasyon getirecek bir amiriniz bulunacaktır.
MATSH KANUNU: Berbat bir son, sonsuz bir berbatlıklar dizisinden daha iyidir.
HOOK KANUNU: Aradığınız herhangi bir şeyi son baktığınız yerde bulursunuz.
GYLME FORMÜLÜ: Başarının sırrı samimiyettir. Bunu taklit ettiğiniz anda başardınız demektir.
LIERMAN KANUNU: Herkes yalan söyler, fakat bu önemli değildir çünkü kimse dinlemez.
EVANS VE BJORN KANUNU: Kötü giden şey ne olursa olsun,bunun böyle olacağını bilen biri mutlaka vardır.
GINSBERG TEOREMİ: Kazanamazsın, berabere kalamazsın, hatta oyunu terk edemezsin.
O'TOOLE AKSİOMU: Bir çocuk yeterli değildir. İki çocuk çok fazladır.
MURPHY'NİN ÖĞRENCİLER İÇİN KANUNU: Bir öğretmen öğrencilerin öğretilen dersten başka yapacak işleri olmadığını varsayar.
PUHU'NUN PARK YERİ BULMA KANUNU: Park etmek için hemen bulup beğenmediğiniz ve park etmediğiniz yerin park edilebilecek tek yer olduğunu fırsat kaçtıktan sonra park etmek için hemen bulup beğenmediğiniz halde park ettiğiniz yerin, park edilebilecek yerlerin en kötüsü olduğunu gideceğiniz binaya ulaştıktan sonra anlarsınız.
JONES'UN TELEVİZYON KANUNU: Görülmeye değer tek program yayından kaldırılır.
15 - Tecrübe ihtiyacınız geçtikten sonra edinilir.
16 - Çekici, güzel ve sizden hoşlanabilecek bir kadınla tanışma olasılığınız;
a-yanınızda karınız varken,
b-yanınızda sizden daha yakışıklı bir arkadaşınız varken,
c-yanınızda sizden daha zengin bir arkadaşınız varken artar.
17 - Şöhret geçebilir ama unutulmuşluk kalıcıdır.
CANSIZLIĞIN HAREKETLİLİĞİ YASASI: Bütün cansız cisimler sadece ayaklarınıza dolaşmaya yetecek kadar hareket eder.
MURPHY'NİN DÜNYA GÖRÜŞÜ: Ne olursa olsun gülümse, çünkü yarın bugünden kötü olacaktır.
PUHU'NUN DÜNYA GÖRÜŞÜ: Ne olursa olsun ağlama, çünkü göz yaşlarına asıl yarın ihtiyacın olacaktır.
STENDERUP KANUNU: Ne kadar geride kalırsanız, yetişmek için o kadar çok vaktiniz olur.
CONNER KANUNU: Gizli kalması gereken belge fotokopi makinasında unutulur.
HELL KANUNU: Bir kütle suya batırıldığında telefon çalar.
18 - Zamanı gelmiş bir hata kadar kaçınılmaz hiçbirşey yoktur.
19 - Gerçek hiçbir problemin çözümü yoktur.
20 -
MURPHY`NİN ALTIN KURALI: Altını bulan kuralı koyar.
21 - Herhangi bir cisim kendisine en çok zarar verecek biçimde yere düşecektir. Bunu yasayı tamamlayıcı eklerle açıklayalım:
a - üzerine yağ sürülmüş bir ekmek diliminin yağlı yüzünün üstüne düşme olasılığı alttaki halının değeri ile doğru orantılıdır,
b - yere düşecek ilk, belkide tek parça en pahalı parça olacaktır,
c - eşyalar yere her zaman dik açıyla düşerler,
d - düşürülen her parça avadanlık,atölyenin en ulaşılmaz köşesine dek yuvarlanacaktır,
e - ve siz onu ararken ayağınıza ilk çarpan şey de o alacaktır;
f - tezgahtan düşen küçük parçaların bulunma olasılığı parçanın büyüklüğü ile doğru orantılı, sizin işi tamamlama süreniz ile ters orantılıdır.
TIME





























Activities

TIME


Activities
November 2007
M T W T F S S
2930311 2 3 4
5 6 7 8 9 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 1 2
This month

Para - borsaile ilgili herşey

sitene html kodları

HTML KODLARI SEÇ BEĞEN

arama motoruna ücretsiz kayıt

URL Submitter - URL Kay�t
Google AllTheWeb BuildTurkey
InfoTiger Rediff ScrubTheWeb
EntireWeb ExactSeek Splatsearch
WhatUseek TrueSearch GigaBlast
-------------------------------------------------------------

ARAMA MOTORLARINA DİREK KAYIT

URL KAYDET. 1. http://search.yahoo.com/info/submit.html Yahoo! Search 2. http://search.msn.com/docs/submit.aspx?FORM=WSDD2 MSN 3. http://www.google.com/intl/en/addurl.html Google 4. http://www.about.com/gi/pages/homehc.htm#c4 About 5. http://www.dmoz.org/add.html Open Directory 6. http://www.accoona.com/submit.html Accoona 7. http://www.exactseek.com/add.html ExactSeek 8. http://www.scrubtheweb.com/addurl.html ScrubTheWeb 9. http://www.snap.com/about/site.php?last_link_type=about Snap 10. http://www.searchsight.com/submit.htm SearchSight 11. http://www.searchit.com/addurl.htm SearchIt 12. http://www.buzzle.com/suggest_basic2.asp Buzzle 13. http://www.entireweb.com/free_submission/ EntireWeb 14. http://www.whatuseek.com/addurl-secondary.shtml What U Seek 15. http://www.ezilon.com/ezilon_url_submission.htm Ezilon 16. http://www.gimpsy.com/gimpsy/searche...check_free.php Gimpsy 17. http://www.dirone.com/add_link_m.php dirOne 18. http://www.websquash.com/cgi-bin/sea...l?Mode=AnonAdd WebSquash 19. http://www.abilogic.com/how-to-suggest-a-site.php AbiLogic 20. http://addurl.amfibi.com/ Amfibi 21. http://www.01webdirectory.com/submit.htm 01WebDirectory 22. http://www.netinsert.com/en/insert.html NetInsert 23. http://www.mavicanet.com/ MavicaNET 24. http://www.searchhippo.com/addlink.php SearchHippo 25. http://www.worldsiteindex.com/ World Site Index 26. http://www.dailyorbit.com/add.htm DailyOrbit 27. http://www.nationaldirectory.com/addurl/ NationalDirectory 28. http://www.tygo.com/websites/FreeSubmitURL.aspx TYGO 29. http://www.mixcat.com/addurl.php MixCat 30. http://www.aeiwi.com/submit.html Aeiwi 31. http://www.illumirate.com/add_your_site_exp.cfm IllumiRate 32. http://www.infotiger.com/addurl.html Info Tiger 33. http://www.towersearch.com/addurl.php TowerSearch 34. http://www.splatsearch.com/submit.html SplatSearch 35. http://www.subjex.net/submit_url.html Subjex 36. http://www.qango.com/dir/addurl.html Qango 37. http://www.zeezo.com/Listings/New.aspx Zeezo 38. http://www.canlinks.net/addalink/ CanLinks 39. http://www.webbieworld.com/signup.asp WebbieWorld 40. http://www.searchking.com/add_new.htm SearchKing 41. http://www.amray.com/cgi/amray/addurl.cgi AMRAY 42. http://www.go4.it/listing.asp Go4.it 43. http://www.cipinet.com/addurl.html Cipinet 44. http://www.hedir.com/submit-help.html Hedir 45. http://www.walhello.com/addlinkgl.html Walhello 46. http://www.linketeria.com/submitsite.htm Linketeria 47. http://www.claymont.com/login/login.asp?img=y Claymont 48. http://www.jdgo.com/add.html JDGO 49. http://www.spheri.com/tc143as.php?sid=0 Sphericom 50. http://www.kaspie.com/web.html Kaspie