* Göbels’in sözü...
Televizyonda birkaç gün önce Çöküş (Downfall) adlı filmi izledik.. Film Hitler’in son günlerini anlatıyordu. Almanya yıkılırken sığınaktaki bir tartışma sırasında Führer’in sağ kolu Göbels’e halka karşı sorumluluğu hatırlatıldı. Göbels dedi ki:
- Bizi iktidara bu halk getirdi, bedeline katlanacak...
Gün gelir her iktidar aynı şeyi söyleyebilir.
Haydi ikile!
Flash TV’de geçenlerde Verso Başkanı Erkan Göksel, AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış’ı eleştiriyordu.. Bağış bir süre sonra programa bağlanarak Göksel’e cevap verdi. Hafif bir tartışma oldu. Ve Eğemen Bağış sözünü şöyle bağladı:
- Haydi ikile...
Bir okurumuz bu nezih ifadenin anlamını sordu... Efendim şoför argosunda bu laf “İkinci vitese tak, gazla” anlamına geliyor... Lümpenler arasındaki konuşmalarda geçiyor...
Durmak yok, devam
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) krize neden olan çeltik satışında en büyük payı, şaibeli mısır ithalatında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan ile birlikte hareket eden Akel Şirketler Grubu’na vermiş.
Cumhuriyet’in haberine , tüm malın yüzde 18’ini, yani 31.500 bin tonun 5.600 tonunu Akel Şirketler Grubu almış. Malumunuz, satıştan sonra da fiyatlar yüzde 50 ile yüzde 100 arasında artış gösterdi.
Tarım Bakanı Mehdi Eker de pirinçteki sorunun “ellerinde pirinç veya çeltik bulunan firmalardan kaynaklandığını” açıkça söyledi. Sayın Maliye Bakanı bir açıklamayla bu kuşkuları dağıtmalı...
Oktay Rifat...
Şair Oktay Rifat Horozcu’nun (1914 - 1988) 20. ölüm yıldönümüydü geçen hafta... Oktay Rıfat, Melih Cevdet ve Orhan Veli ile birlikte Garip akımının öncüsüydü... Konuşur gibi özgürce yazar, gündelik yaşamı, sıradan insanı şiirleştirirdi...
“Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum!”
*
Bildiri hikâyesi..
Hasan PulurOlaylar ve İnsanlar
HAY boşboğaz adam hay! Bunların ağzında bakla ıslanmıyor. Avrupa Meclisi Parlamenterler Meclisi Başkanı De Puig’in gevezeliğine bakın...
Diyeceksiniz ki bu ne samimiyet, tanıyor musunuz?
Tanımaya ne hacet, Avrupalı değil mi?
Biz neyiz?
Neyse lafı uzatmayalım!
* * *
ADAM diyesiymiş ki, ‘’Sizinkiler bana geldi, AKP’nin kapatılma davası için bildiri yayımlamamızı istediler.’’
Kimmiş acaba ‘’Bildiri yayımlayın!’’ diye kışkırtıcılık yapanlar?
Rivayete göre, AKP’lilermiş...
CHP ve MHP’li milletvekilleri ateş püskürüyorlarmış, hele CHP Milletvekili Onur Öymen ‘’Türkiye müstemleke değildir’’ demiş...
* * *
BU işi amma da büyütüyorlar...
Sanki böyle işler ilk defa başımıza geliyor.
AKP’yi kapatma davası açılır açılmaz, aylardan beri hasır altında bekletilen 301. madde gündeme getirildi.
Vakıflar Kanunu niye çıktı?
Hep Avrupalılar istedi diye değil mi?
Yoksa?
Türk milletinin büyük arzu, isteği ve önlenemez talebiyle mi 301. madde ile Vakıflar Kanunu çıkarıldı?
Öyle mi?
Yerseniz, buyrun, afiyet olsun.
Neredeyse bildiri ısmarlayanları ‘’vatan hainliğiyle’’ suçlayacaklar.
Birden ‘’ulusalcı’’ kesildiler...
Hem şu ‘’ulusalcı’’ lafından da vazgeçin, böyle diyenlere pek iyi gözle bakmıyorlar.
Ya ne diyecekler?
En iyisi ‘’millicilik’’, şimdilik ona ses çıkarmıyorlar, tabii sıra ona da gelecek. ‘’Artin Kemal’’ler, ‘’Damat Ferit”ler, ‘’Dürrüzadeler’’ başlarlar hep bir ağızdan ve kalemden terennüme:
‘’Şakiler’’ diye...
Güçlerinin yeteceğini sansalar ‘’milliciler’’in canına okuyacaklar.
Tarih ‘’Aznavur Ahmet’lerin ya da ‘’Artin Kemal”lerin akıbetini yazar.
Tabii tarih başka şeyler de yazar...
* * *
LOZAN’DAN üç yıl sonra, bir Türk vapuru ile Lotus isimli Fransız vapuru çarpışır. Türk vapuru batar ve sekiz Türk denizcisi kaybolur. Olaya neden olan Lotus vapuru İstanbul’a gelince yargı vapura el koyar ve kaptan tutuklanır. Fransız Büyükelçiliği kaptanın serbest bırakılmasını ister. Fransız basını da sorunu oldukça kızıştırır; Türklerin devletler hukukunu bilmediği öne sürülür.
İçte ve dışta tartışmalar büyüyünce, Atatürk ve İnönü, güçlü bir eğitim almış ve ulusal onurla ilgili konularda duyarlı olan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’u çağırırlar. Bozkurt onlara şu açıklamayı yapar:
‘’Paşam,
* * *
VE Türkiye Cumhuriyeti devleti davayı kazanır.
Nereden nereye gelmişiz, cumhuriyetin beşinci yılında uluslararası mahkemede dava kazanıyoruz, cumhuriyetin yüzüncü yılına doğru, uluslararası kurumların kapıların aşındırarak devletin yargısına karşı bildiri yayımlayın, diye yalvarıyoruz.