Birkaç arkadaş oturmuş konuşuyorlardı, edebiyatı ve siyaseti tartışıyorlardı, konu Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın sanatçılarla ve edebiyatçılarla yaptıkları toplantılardı...
Birinin aklına Hüseyin Baş’ın esprisi geldi, Hüseyin Baş, Adalet Ağaoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın davetine katıldığını duyunca “Adalet yerini bulmuş!” demişti de...
* * *
Bir “yandaş”tan söz edilince “Tıpkı Cenap Şahabettin gibi” dediler.
Niye, ne benzerliği var?
Cenap Şahabettin şairdi, yazardı, Askeri Tıbbiye mezunu doktordu...
Bir özelliği daha vardır ki kişiliğini biçimlerdi, Şükran Kurdakul onun için “Hem küçük burjuvaziyi, hem Osmanlı ahlakını örnek alabilecek nitelikleri kimliğinde birleştirme ustalığını başarabilmiştir” derdi.
İktidarda İttihat Terakki partisi vardı, Cenap Şahabettin partinin önde gelenlerine övgü yağdırır, inkılabın kalbi Talat, pazusu Enver’dir diye övgüler düzer. İpek ticareti yaparken “evet Cenap Şahabettin’in tüccarlığı da vardır, bugünkü benzerleri gibi.” Şam’da kendisine ücretsiz vagon verilmesini emreden Cemal Paşa ise, Cenap Şahabettin’e göre “Kadife içinde çelik bir yumruk”tur.
* * *
Ama ne zamanki Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkacağımızı anlayınca, Cenap Şahabettin’in atış hedefi de değişir, önce Meclis’e, sonra ittihatçı liderlerde hakarete varan saldırılara başlar.
Anadolu Milli direnişine de karşıdır, ama önce söyleyemez, kılıf arar “milli edebiyat” akımını yerden yere vurur “Türkçe kökenli kelimeleri ağzına almaktan bile utanmaktadır.” Ali Kemal’in Peyam gazetesinin yazarlarındandır, Bursa’yı savunmak için canlarını ortaya koyanlara hiç utanmadan saldırır: “İlkbaharda Bursa ovasını bir savaş alanı yapmak Yarabbi! Bu çılgın teşebbüs, güzelliğe, tabiatın hukukuna, zemine ve semaya, hepsine karşı çıkmak ahmak bir cinayettir.”
Cenap Şahabettin’in Milli Mücadele’ye bakışı budur.
* * *
Sonra...
Kurtuluş Savaşı kazanıldığında kendisini “hakir bir şair” diye tanıtır, af diler.
“Milliler” ve “devrimciler” de onu affederler, Ali Kemal’in akıbeti ise linç edilmektir.
Artık eline devrimci kalemini alıp “Gazi hazretleri”nin meziyetlerini belirtip “ebedi, şanlı inkılap kartalı” diye yazmanın zamanı gelmiştir.
* * *
Uzun süre tartıştılar, benzettiler, ‘günümüzün Cenap Şahabettin’i kim?’ diye...
Biri “Kim?” diye sormak yetmez?” dedi.
“Kimler demek gerek!”
* * *
Cenap Şahabettin’in yaşadığı dönemde bir şair daha vardır: İttihat ve Terakki iktidarına karşıdır, belki de ilk defa ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun olan halka, kâğıt üzerinde tanınan özgürlüğün bir anlamı olmadığını anlar ve “Hanı Yağma“yı yazar:
“Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Hesap, nesep, şeref, şatafat, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...”
Ve bunların geleceğini söyler.
“Bu harmanın sonu gelir, kapıştırın gider ayak!“
Ya bunlara katlananların?“Yandaşlık yapanlara söylenecek laf yok mudur?“
Olmaz mı?
Tevfik Fikret onlara da der ki:
“Senden de bir hesap arar ati-i müşteki!“
Yani gelecek kuşaklar, senden bugünlerin hesabını soracaktır.
Birinin aklına Hüseyin Baş’ın esprisi geldi, Hüseyin Baş, Adalet Ağaoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın davetine katıldığını duyunca “Adalet yerini bulmuş!” demişti de...
* * *
Bir “yandaş”tan söz edilince “Tıpkı Cenap Şahabettin gibi” dediler.
Niye, ne benzerliği var?
Cenap Şahabettin şairdi, yazardı, Askeri Tıbbiye mezunu doktordu...
Bir özelliği daha vardır ki kişiliğini biçimlerdi, Şükran Kurdakul onun için “Hem küçük burjuvaziyi, hem Osmanlı ahlakını örnek alabilecek nitelikleri kimliğinde birleştirme ustalığını başarabilmiştir” derdi.
İktidarda İttihat Terakki partisi vardı, Cenap Şahabettin partinin önde gelenlerine övgü yağdırır, inkılabın kalbi Talat, pazusu Enver’dir diye övgüler düzer. İpek ticareti yaparken “evet Cenap Şahabettin’in tüccarlığı da vardır, bugünkü benzerleri gibi.” Şam’da kendisine ücretsiz vagon verilmesini emreden Cemal Paşa ise, Cenap Şahabettin’e göre “Kadife içinde çelik bir yumruk”tur.
* * *
Ama ne zamanki Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkacağımızı anlayınca, Cenap Şahabettin’in atış hedefi de değişir, önce Meclis’e, sonra ittihatçı liderlerde hakarete varan saldırılara başlar.
Anadolu Milli direnişine de karşıdır, ama önce söyleyemez, kılıf arar “milli edebiyat” akımını yerden yere vurur “Türkçe kökenli kelimeleri ağzına almaktan bile utanmaktadır.” Ali Kemal’in Peyam gazetesinin yazarlarındandır, Bursa’yı savunmak için canlarını ortaya koyanlara hiç utanmadan saldırır: “İlkbaharda Bursa ovasını bir savaş alanı yapmak Yarabbi! Bu çılgın teşebbüs, güzelliğe, tabiatın hukukuna, zemine ve semaya, hepsine karşı çıkmak ahmak bir cinayettir.”
Cenap Şahabettin’in Milli Mücadele’ye bakışı budur.
* * *
Sonra...
Kurtuluş Savaşı kazanıldığında kendisini “hakir bir şair” diye tanıtır, af diler.
“Milliler” ve “devrimciler” de onu affederler, Ali Kemal’in akıbeti ise linç edilmektir.
Artık eline devrimci kalemini alıp “Gazi hazretleri”nin meziyetlerini belirtip “ebedi, şanlı inkılap kartalı” diye yazmanın zamanı gelmiştir.
* * *
Uzun süre tartıştılar, benzettiler, ‘günümüzün Cenap Şahabettin’i kim?’ diye...
Biri “Kim?” diye sormak yetmez?” dedi.
“Kimler demek gerek!”
* * *
Cenap Şahabettin’in yaşadığı dönemde bir şair daha vardır: İttihat ve Terakki iktidarına karşıdır, belki de ilk defa ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun olan halka, kâğıt üzerinde tanınan özgürlüğün bir anlamı olmadığını anlar ve “Hanı Yağma“yı yazar:
“Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Hesap, nesep, şeref, şatafat, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...”
Ve bunların geleceğini söyler.
“Bu harmanın sonu gelir, kapıştırın gider ayak!“
Ya bunlara katlananların?“Yandaşlık yapanlara söylenecek laf yok mudur?“
Olmaz mı?
Tevfik Fikret onlara da der ki:
“Senden de bir hesap arar ati-i müşteki!“
Yani gelecek kuşaklar, senden bugünlerin hesabını soracaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder