Aptallığa çare yoktur!
"DÜNYA, kötülükler yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir" demiş Albert Einstein...
Doğru bir söz bu... Biz de kötülüklere seyirci kalmak istemediğimiz için kötü kişi oluyoruz. Akıntıyla karşı çıkmayıp da, o akıntıya kendimizi bıraksak, belki de dünyanın en rahat insanları arasında yer alacağız ama bunu yapamıyoruz. Ülkemizi sevdiğimizden, insanlarımıza yararlı olmak istediğimizden yapamıyoruz bunu...
Ve bu nedenle, uzun süredir iktidarın kara listesinde yer almaktayız. Fakat bizim için bunun fazla önemi yok.
"Zafer"lerin ardından şımarıklık gelir ya... Bunlar da "Arkamızda yüzde 47 halk desteği var" diye zafer sarhoşu olup ağızlarına geleni söylüyorlar... Bana gelen mesajlara bakıyorum da, utanıyorum. Sanki düşman ülkenin insanlarından geliyor bu mesajlar... Neler neler demiyorlar! Allah hepsine akıl fikir versin!
Oyları yüzde 47 değil, yüzde 97 olsa ne fark eder? Çoğunluk her zaman haklı değildir ki... İnsanlık tarihine yön verenler azınlıkta kalan insanlardır.
* * *
Her neyse... İktidar mensupları "Şunu yapacağız, bunu yapacağız" diye demet demet, paket paket, çuval dolusu vaatlerde buluyorlar.
İyi, güzel de... Geldiğimiz nokta ne?
Bugün dünyadaki bütün ülkeler hızlı bir gelişme içindeyken, en az, en yavaş gelişen ülke Türkiye... Diğer ülkeler üç ilerliyorsa, biz sadece bir ilerliyoruz.
"Şunu yapacağız, bunu yapacağız" demek iş değil...
Marifet "Ülkeye bunu bunu yaptık, şunları sağladık" demek.
Yüzde 47’ye rağmen, içerideki sıkıntılar büyüyor. Dışarıda ise itibarımız malum. Sıfırın altında değil ama sıfırın belki biraz üstünde.
Avrupa Birliği yöneticileri bizi hep küçümsüyor, hakarete varan ifadeler kullanıyor ve adeta suratımıza tükürüyor ama biz büyük bir pişkinlik içinde "Yarabbi şükür" diyoruz.
"Stratejik ortak" dediğimiz Amerika, başımıza çuval geçirmenin dışında, bizi açıkça tehdit ediyor ve:
"Kuzey Irak’ta herhangi bir askeri operasyon yapamazsınız. Aksi halde bozuşuruz ha!" diye posta koyuyor.
Biz de büyük bir tevekkülle "Yağmur yağar taş üstüne, her ne dersen baş üstüne" diyoruz, Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK’lı teröristlere hiçbir şey yapamıyoruz.
Sırtlarını Amerika’ya dayayan PKK’lılar ise sık sık sınırlarımızdan içeri sızıp kan akıtmaya devam ediyorlar.
Bu kadar pasif ve kişiliksiz bir dış politikaya rağmen hálá "Dışarıda itibarımız arttı" diyebilir miyiz? Diyorlar işte!
Söylemler hep "Yapacağız, edeceğiz!" şeklinde... Bir de yapılanları görsek...
* * *
Halep’i ziyaret eden biri, köyüne döndüğü vakit, orada neler yaptığını anlatıyormuş:
"Ben Halep’te iken, on beş metre genişliğinde bir hendekten atladım!"
"Ben Halep’te iken üç metre yüksekliğindeki duvarı bir sıçrayışta aştım!"
"Ben Halep’te iken şunu yaptım, bunu yaptım..."
Adamın patavatsızlığından canı sıkılan bir köylü:
"Bak ahbap" demiş "Bunların doğru olduğuna eminim. Elbette ki, dediklerini yapmışsındır ama... Şimdi bütün bunlarla çeneni yoracağına büyük marifetlerinden birini bize de göstersen daha iyi olmaz mı? Halep orada ise arşın burada!"
Bilmem ki zafer sarhoşları, bu kıssadan bir hisse çıkarabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder