Führer ne der?
William Shirer’in “Nazi İmparatorluğu” adlı üç çiltlik ünlü eserinde (İnkılap Yayınları) hukukla ilgili ilginç satırlar bulabilirsiniz. Örneğin Adalet Müşaviri Dr. Hans Frank, yargıçlara görevlerini şöyle anımsatır:
“Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur.Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz; Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?”(s. 349)
Yine de Alman Yüksek Mahkemesi yargıçları hukuktan vazgeçmiyor. Bunun üzerine Halk Mahkemesi adlı korkunç mahkemeler kuruluyor. Bu mahkemenin 9 üyesinden 4’ü hukukçu... 5 üyesi ise partililerden seçiliyor... Böylece kararlarda hukuk değil Führer öne geçiyor.
Neyse ki o karanlık dönemler çoook geride kaldı!
----------------------
Mustafa Kemal’den kurtulmak
ABD ile AB Mustafa Kemal’den kurtulmak istiyor!
Sadece onlar mı? İslamcılar var, İkinci Cumhuriyetçiler var, eski ve yeni mürteciler var. Kürtçüler var. Var oğlu var!
Var da, Lenin gitti, Stalin gitti, Hitler gitti, Mussolini gitti, Salazar gitti, Franco gitti. Bütün iç ve dış düşmanları gitti. Yenileri geldi ve gidecek, ama Mustafa Kemal var.
YÜZDE YÜZ BİRİ VAR
Tarihimizle yüzleşmemiz istenmiyor mu? Biz de öyle yapalım ve Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sına (Pozitif Yayınları, s. 283, 284) başvuralım:
1919 yılında bazı Osmanlı aydınları bir uyanış hareketi için önder aramaktadır. Refet Bey’i (Bele’yi) de bir gün toplantıya çağırırlar. Düşüncesini sorarlar. Refet Bey, “Siz düşünün, ben de aradığınız adamın kim olabileceğini araştırayım” der. Aydınlar ertesi toplantıda Rauf Bey’i (Orbay’ı) düşündüklerini söylerler. Refet Bey onları şöyle yanıtlar:
“Yüzde elli bulmuşsunuz. Bende bir yüzde yüz var, bizi kurtarır ama biz ondan nasıl kurtuluruz bilemem” der. (Refet Bey, Mustafa Kemal’in yakın arkadaşıdır.)
“Canım, gâvura kalmaktansa ona kalırız.”
“Mustafa Kemal!”
İttihatçıların daha Selanik’te iken vurdukları damga üstündedir: ‘Haris’tir, hiçbir rütbe ve makama doymaz. İnsanca yaşamayı, eğlenmeyi ve içmeyi sevdiği için o devir anlayışına göre ‘sefih’tir. Ve durmadan tenkit ettiği ve İttihatçıların tutumunu beğenmediği için ‘uzlaşılmaz’ bir adamdır.
ÇANKAYA’YI OKUYUN, OKUTUN
“Mustafa Kemal, Osmanlı düzenini altüst eden devrimler yapılmadıkça bizim Batı medeniyeti toplumu olamayacağımızı ve bunu da, her çeşit yoklamalardan sonra gerçekleştirebileceği inancında idi.
Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi kendisine, başımızsın, diyen arkadaşlarının bile başkan olmaması için nasıl çalıştıklarını biliyoruz. Onsuz olmazdı, o olmalı idi, hareket kolektif, Mustafa Kemal bu kolektifin gölgesinde kalmalı idi.” (s. 284)
Dün bir bugün iki, daha Sivas Kongresi toplanmamış, ona “İçimizde ol, başımızda ol, bizi yönet ama kongre başkanı olma!” diyorlar. Kim diyor? En yakın arkadaşları!
Ağustos 1921 ve Ağustos 1922’de iki Meydan Savaşı kazanmış Başkomutan’dır Mustafa Kemal. Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak anılan Ağustos 1922’den önce, Meclis’te ordunun bir saldırı savaşına girişmesine karşı olanlar vardı. Bunlara göre, artık yumuşamış olan İngilizlerle anlaşma yapılabilirdi. Ama asıl amaçları İstanbul ile birleşmek ve Mustafa Kemal’den kurtulmak idi. (s.355)
En yakın arkadaşlarının bile en büyük korkuları Mustafa Kemal’in Yunan’ı yenmesi idi. Günümüzü anlamak ve anlatmak için Çankaya’yı okuyun, okutun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder